July 19, 2011

Henry Miller // Çılgın Üçlü


Herkes şen şakrak ve çakırkeyif görünüyordu. Bir kadın kıçını kaşıyordu; erkeğin kendisine baktığını gördü, ama aldırmadı. Onun kıçıydı ve kaşındığına göre, onu kaşımaya hakkı vardı. Bir tür özgürlük bildirgesi… (Sayfa 76)


Henry Miller’in, 1930’da Paris’e gelerek “Sevimli Lezbiyenler” adıyla yayımlatma girişiminde bulunduğu ve bunun için bir hayli uğraş verdiği eseri: Çılgın Üçlü

Kitap, Can Yayınları’nda ilk kez 1997 yılında yayımlandı ve Püren Özgören çevirisiyle raflarda yer aldı. Üçüncü basımı 2000 yılında yapılan eser, 232 sayfadan oluşuyor.



Romanlarının konusunu her zaman kendi yaşantısından alıyor Miller. İkinci karısı June Smith, lezbiyen sevgilisiyle 1927'de Avrupa'ya kaçınca, Henry Miller uzun bir bunalım dönemine giriyor ve bu kitabı kaleme alıyor.

Tony Bring, Hildred ve Vanya’dan oluşuyor çılgın üçlü. Tony Bring ve Hildred evlidir. Bir gün Hildred kendisine yeni bir sevgili bulur: Vanya. Lezbiyen sevgililer ve karısını paylaşmak istemeyen Tony’nin buhranı.

Deliliğin sınırlarında geziyor üçlü. Uyuşturucu müdavimi iki lezbiyen aşık. Tony Bring ve Hildred’in evlilikleri bohem bir yörüngede ilerlemekte…Üçlünün ilişkisi şiddet, tutku ve seks üçlüsü ile eşleştirilebilir.




Tony; eşinin onu bir kadına tercih etmesi nedeniyle acı çekiyor. Bu acı, yaşamın anlamına dair sorgulamalarla derinleştiriliyor. Hildred, gününü Caravan adlı bar/restoran tarzı mekanda geçiriyor ve anlamsızlık içinde yaşıyor. Vanya, aynı zamanda sinir nöbetleri geçiriyor ve heykeltıraşlık/ressamlık uğraşısını üstleniyor.

Bir insanı sevmek ne demektir? Sevilen paylaşılabilir mi? Bir kadın bir kadını nasıl sever?

Hildred, Vanya’ya olan aşkını Tony Bring’e şöyle haykırıyor:

Ah, bunlar çok aptalca! İşleri karıştırıyor, çirkinleştiriyorsun. Evet, yapıyorsun! Her şeyi yalnızca o dar, erkeksi açıdan görüyorsun. Her şeyi cinselliğe bağlıyorsun, oysa hepsi bu kadar değil…çok zor bulunan, çok güzel bir şey. (Sayfa 123)




Benzetmeler Evreni ve Şiirsellik
-----------------
Dili, şiirsel bir üslupla kullanıyor Miller ve müthiş benzetmelerle anı yaşanılır kılıyor:

Bir istiridye kadar suskundu; boğazına yönelik bir saldırıdan korunmak istercesine, başını öne eğmişti. Soytarı! Binlerce dövüş hamlesi bilen, bir tanrının bedenine sahip olan, çelik yumruklu, gösterişli kaslarla dolu dev, boynunu kısmış, bir kaplumbağa gibi öylece oturuyordu. Bir topak macun kadar uysal. Evet, aynen öyleydi –kadının avucundaki bir macun topağı. Bunu herkes görebiliyordu. (Sayfa 48-49)

Yüzünde çok güzel, kadavralara özgü bir ışıltı vardı… (Sayfa 58)

..eli bir dilim soğuk etti. (Sayfa 84)

Kıştı, her şey ölüydü. Derin, acısız bir uyku. Avluda kuru, çıplak bir ağaç.  (Sayfa 98)

Alp dağları da And dağları da sertleşmiş okyanus külüdür; belki de bütün dünya ölü şeylerin sıkışıp kalıba dökülmüş halinden başka bir şey değildir. (Sayfa 179)

Yuvarlak başlangıç, göbek deliğine benzeyen son. (Sayfa 208)

Tanrısal menapozlar (Sayfa 228)

Doruklar; Tanrının arka kısımlarını dikizlemek için tırmanan azizler…ellerine tezek bulaşmış, ağızları köpüklü peygamberler…müziği ayağının altına almış, eteğinde kıvranan yılanlarla, beynindeki kurtçuklarla dönen, dönen dervişler…Ne yükseklik, ne de derinlik, yalnızca tepeden tırnağa, içten dışa, baştan ayağa esrime. Salt toprağa değen değil, toprağı, çimeni, mezarı delip geçen, yeraltındaki ırmaklara ulaşan, başucundan ayakucuna kadar alçalış. Sevilen her şeyden ölesiye nefret ediliyor. Vicdanın soğuk zirveleri değil, aklın acıtan kırbaç darbeleri değil; bıçağın bir an parlayıp sönen parlak, acımasız keskinliği, küçümseme, hakaret, aşağılama. Tanrıdan kuşkulanmak değil, Onu yadsımak, Onu paylamak, Ona tükürmek. <span>Yine de her zaman, hep Tanrı! </span>(Sayfa 229)


Acı ve Anlam Arayışı
----------------
Tony Bring’in yaşamını eşi Hildred etrafında anlamlandırdığı ve acısını da bu minvalde çeşitlediği görülür:

Şu anda olduğu gibi gelecekte de, kendimi hem yaratan hem de yok eden bir güç gibi hissedeceğim; gerçek bir değer taşıdığımı, insanların arasında bir hakkım, bir yerim ve bir görevim olduğunu biliyorum.  (Sayfa 32)

Yaşama isteği ağır basacaktır yine de:

Her şeyde, yüce ya da alçak, her şeyde bir çalkantı, yaşamsal bir güç, bir anlam ve bir güzellik olduğunu hissetti; en parlak, en göz alıcı sanat eseri bile bunun soluk bir yansısından başka bir şey değildi. “Yaşamak istiyorum!” diye fısıldadı bir çılgın gibi. “Yaşamak istiyorum!” (Sayfa 34)

Anlamsızlığın açıklanması güçtür Tony’e göre:

Peki ama, o açıklamalar?..Evet, açıklamaların sonu yoktu. Bazen hava onlarla doluyor, masmavi kesiliyordu. Öte yandan, hiçbir şey açıklandığı yoktu. Açıklamalarda bulunulduğu olgusu bile açıklanmayı gerektiriyordu. (Sayfa 36)

Anlamsızlık öyle bir noktaya ulaşır ki, artık kokuşma başlamıştır ve acı kaçınılmazdır:

Beton fabrikalar, kırık dökük kulübeler, geceden kalma pis su birikintileri. Issız, köhne, hüzünlü bir derbederlik. Eklem yerleri sızladı, düşüncelerinin üstüne ince, mide bulandırıcı bir balçık sıvandı. Lağım gazı. Beyni kokuştu. Bütün dünya kokuştu. (Sayfa 65)

Acının olgunlaştığı/olgunlaştırdığı ve bireyi dönüştürdüğü satırlar şöyle dökülür dördüncü bölümün sonunda:

Gerçekliğin keskinleştiği, insanın artık koşullarca itilip kakılan bir birey olmaktan çıkıp dilimlere bölünebilen bir canlıya dönüştüğü bir nokta vardır…Bir dakika öncesine kadar yaşayan bir gezegen, karanlık bir evrendeki göz alıcı bir titreşim gibi görünen şey, ansızın ölü bir şeye dönüşebilir; buzdan alevlerle yanan ay gibi. Böylesi anlarda her şey durulaşır: Düşlerin anlamı, doğumdan önceki bilgelik, yazgının sürmesi, bir Tanrı olmanın saçmalığı, vb… (Sayfa 143)




Sözün Özü
-------------

Yaşamından izleri satırlara döken ve acısını dillendiren Miller, ilişkileri ve önyargıları şekillendiren toplumu şöyle eleştirir:

Toplum insanların arasındaki ilişkileri öylesine karmaşıklaştırmış, kişiyi yasalarla ve inançlarla, totemlerle ve tabularla öyle kıskıvrak bağlamıştı ki, insan doğadışı, doğadan ayrı, doğanın kendi yarattığı ama artık denetleyemediği bir görüngü olup çıkmıştı. (Sayfa 211)




Sevdiklerim

  • Miller’in enfes benzetmeleri
  • Yazarın şiirsellikle örülü tümceleri
  • Konunun anlam arayışı ve acı çerçevesinde şekillenmesi


Üç Sözcükle Kitap

  • Delilik
  • Acı
  • Anlam


Kitaptan Taşanlar

Biri istekayla bir topu nişan alır, bilek mekanik, balistik ve trigonometri yasalarına boyun eğdiği sürece kırmızı top beyaz topu öper ve üç top çarpışır. (Sayfa 138)

Seni fena halde seviyorum; neler içerdiğini göremiyor musun? (Sayfa 208)




Henry Miller, Çılgın Üçlü
Can Yayınları, 3. Baskı, 2000

No comments:

Post a Comment