July 23, 2020

IŞILTI

Fazla uzatma da söyle hadi gerçeği, söyle. Neden öldürdün bebeğimi, neden, söyle adamım. Bu şehrin adaleti bizden sorulur, aşağılık herif. Klasik bir müzik eşliğinde oluyor her şey. Boğazına yapışıyorlar Çetin’in. Elindeki broşürü okuyup gülüyorlar. Tüm ev paketi, 8 adet halı. 1999 TL. Yün halı, oturma odası, çocuk odası, yatak odası, koridor, mutfak halısı. Kefilsiz, kreid kartsız, 12 ay taksit. Kredi yazamamalarına takılıyor biri, diğeri “evini yeniliyicekler”deki gereksiz ünlü daralmasını fark ediyor, gülüyorlar, yerlere savruluyor iri cüsseleri, bir de gelin ve damat çizmişler, el ele tutmuşlar bir ev maketinin içinde, diyor şefleri. Gülüyor, nazar boncuğu da var, Tanrım ya. Kusan yahut tıksıran kediler kadar tuhaf görünüyorlar, kesik kesik akıyor cümleler. Ev.ini.yen.ili.yi.cek.ler. Amerikan filmlerindeki kötü adamlar bunlar, şapkalı, dövmeli, zincirli mincirli. Adamımlı, lanet olsunlu, seni pislik herifli, yo yo’lu. Uzun tişörtleri ter kokuyor. Çetin’i düştüğü yerden kaldırıyor şef. Lanet olsun dostum, bebeğimin cesedi nerede, onu söyle en azından.

 

Boş kafesi getiriyor etkisiz bir eleman. Al, şef, diyor titreyen elleriyle. Elleri narin. Teşekkür ediyor şef. Kaşı seğiriyor ve kükrüyor. Sen, sen şef derken büyük ş’li mi söylüyorsun, küçük ş’li mi? Şey, şef, nasıl desem. Yani küçümsüyor musun, göklere mi çıkarıyorsun, evet, aksan kayması. Yo dostum, lanet, al sana. Kafesi kafasına çalıyor. Çalmak bu öykü için yerel bir tat içerse de olan oluyor, telleri yamulan kafesteki tozları siliyor şef. Çetin’in su borusuna bağlanmış ellerini çözüyor. Dokunuyor ellere, tırnaklarına, parmak uçlarındaki pürüzlere, yutkunuyor, boğazındaki nodül titriyor. Bebeğimi sen öldürdün, gizli kameralardan gördüm bunu, izledim, takip ettim seni. Kafese soktun elini sinsice, onun burnuyla oynadın, kedi ettin tıksırttın. Hâliyle huysuzlandı, çıldırdı bir süre sonra, sağa sola salladı kafasını, ağzından salyalar akıttı. Senin gibi büyücüleri iyi bilirim ben, ellerinizi böyle iki yana sallıyor, bir yandan da işi götürüyorsunuz, yemem ben. Basit hileler bunlar. Benim mikro kımıldamaları tespit eden cihazlarımı alt edemezsin. şef, Amerikan aksanı? Kafesi kafasına çalıyor etkisiz başka bir elemanın.

 

Çetin’in kafasını al avuçlarının içine şef. Ona komşunuz Fahri Bey’in ansızın öldüğünü anlat dün gece. Hiçbir şeyi yoktu, soğan gibiydi ya da turp, her neyse, de. Gülümse. Ellerini öp, parmak uçlarını. Sevdiğim şair Sezai Karakoç, de. Ellerin, ellerin ve parmakların/Bir nar çiçeğini eziyor gibi, de. Çetin’in içi geçsin, bastır parmak uçlarına, sık, sık sık. Morarsınlar, güzelleşsinler. Minik bir jiletle tırnak kökünden itibaren kes parmaklarını, tümünü. Sizi büyücüler, de, sizi edepsizler, sizi parmağı güzeller.

 

Çetin’in baygınlığı geçiyor. Parmak uçları bandajlı. Ağrı hissetmediğini söylüyor, doğrudan konuşamıyor bu öykünün selameti gereği. Onları görmemiş gibi yapıyor köşede sevgilisini bekleyen kırmızı elbiseli bir kız. Saçlarını topluyor biraz, telefon kamerasında görünümünü denetliyor. Çaktırmadan Çetin’in başına gelenleri izledi oysa. Uçların kesilişine haz verici bir iç geçirişle o da katıldı sanki. Gülümsedi. Mini bir derin dondurucu kutunun açıldığını, oradaki enfes parmakların leziz varlığını hissetti, eteği havalandı o an. Serin bir yel aktı gövdesinden. Kendi parmak uçlarına dokundu, nefes almakta zorlandı. Burnunu çekti, kanatana kadar boynunu kaşıdı, derin sızı başlayınca sertçe bastırdı parmağını. Zonkladı içi. Sevgilisi geldi, iç içe geçti parmakları, gülümsediler, gördü sevgilisi de şefi, diğerlerini, Çetin’i. Bir şey olmuyormuşçasına devam ettiler yollarına, doğrusu buydu belki de.

 

Çetin de senin ekibine dahil oldu şef. Güzel parmak uçları ekledin ona, kaynadı kaynayacaklar, kafese kesik başını koydun Fahri Bey’in. Ben yaptım, ben, nasıl hatırlamam, nasıl, dedin. Fahri Bey yok olunca delirdim sanki, yitirdim bana ait olan ne varsa. Ona gitmişti bebeğin, merdivenleri birer ikişer tırmanıp süzülmüştü açık kapıdan içeri. Altını pislemişti yaşlı adam, leş kokuyordu. Utanıyordu böyle yaşamaktan. Yaşlının sakallarına yapıştı (senin) bebeğin, gözlerini deşti, gözler deşilince su gibi akıyormuş meğer, didikledi kokan pantolonu. Akan göz akına karıştı pislikleri usul usul. Ağırlığını yitirince gülümsedi Fahri Bey. Okşadı bebeğini. Rahatladı, gevşedi.

 

Yerini alıyor Çetin, Fahri Bey’in. Odayı havalandırıyor etkisiz elemanlar. Şapkalı, dövmeli, zincirli mincirli, adamımlı, lanet olsunlu, seni pislik herifli, yo yo’lu şekilde temizliyorlar dört bir yanı. Misler gibi kokuyor yaşam. Tüm bu olanların seninle ilgisini kurmaya çalışıyoruz Çetin, yardım et. Öyküye katkısını düşünüyoruz bu lanet aksanın, kedinin, kız ve sevgilisinin, Çetin’in-senin, sözcüklerin, gülümsemenin ve sessizliğimizin.

 

Gülümsüyorsun. Siyah çantanın içinde bir şeyler kımıldanıyor, tıksırıyorsun.

 

Kafes ışıldıyor.

 

 

 

No comments:

Post a Comment