July 12, 2020

MUHTEMELEN

 

Anlatamıyorsun. Anlatsan da inanmıyorlar Muhterem. İnanmazlar sana. Sebebi suç geçmişin olabilir mi? Sağ gözün morlaşmış halkalar içinde kırmızı turuncu sarı. Önce koyu patlıcandı rengi, kara kaşların yok olmuştu. Şişmişti göz altların, yumrulaşmıştı. Sakallarına bulaşan kusmuklarını silmişti polis, şefkatle. Sinsi olanı açmış fermuarını, yüzüne işemişti, ürik asit ferahlığı. Ağrısını almıştı gözünün. Ben yapmadım, demiştin. İtiraf et. Kükreyince amir, duvarda emanet duran ucuz kanvas tablo düşmüştü yere. Her şeyi gören on dört yaşındaki bıyıksız bir kedi tabloda her biri bir yana ateş eden kahraman savaşçıların tüfek uçlarını yalamıştı pütürlü diliyle. Allah’ın belasını atın dışarı talimatını takip eden saldırıyı önceden kestirse de tayin edemediği yön duygusu sebebiyle kenarda çürümeye yüz tutmuş ölü bir çiçeğin gövdesine çarpmış, bayılmış ve titreyerek can vermişti, hatırlasana. Küçük ağzından sızmıştı kedi kanı. Bir faraş ve süpürge yardımıyla kedi naaşını pencereden dışarı fırlatmış, gülümsemişti Sinsi. Sidik kokan tuvaletten getirdiği çamaşır suyuyla kan akan yeri bir güzel temizlemişti sonra. Aferin, demişti amir. Şimdi şu gerizekalı Muhterem’e ne yapacaksan yap, siktirin gidin başımdan.

 

Çağırdı seni Sinsi, gel lan buraya dedi, ötük, pencereden bak kediye, yaşıyor mu? Senin değil mi bu aptal kedi?

 

Hareket edecek mecalin mi vardı? Kim suç işlese senin üstüne atıyor, değil mi? Değil mi Muhterem? Yürüyemiyorsun bile, koltuk değneklerin var. Sağ bacağın altı santim kısa. Zekan kıt. Annen başka bir adama kaçtı, küçüktün. Baban baktı sana. Yürür olunca sen, belliydi bir aksaklık olduğu. Doktora götürdü, alt ekstremite eşitsizliği (AEE) gibi şeyler dedi doktor. Anlamadınız, zaten onun da umurunda değildi. Borsada kaybettiği paraları, hanımının durumu çakozlarsa yaratacağı kabusu düşünüyordu besbelli. Bacak boyu farkıydı mesele, ne olacak? Yivli çivilerle uzatılıyormuş bacak boyu. Böyle, ateşe girince robottan butları kalan terminatörlere döndün yıllarca. Konuşmadın, bazen rüyalarına girdi kahve içen kızlar, çay içen erkekler, için titredi. Yıllar sonra biraz uzasa da kıvrılamayan bacağındaki iri delikleri, vida izlerini, çirkin yaraları okşadın bir elinle, gülümsedin Muhterem. Babanın boğazındaydı öteki elin, dokuz dakika elli dokuz saniyede ölse keşke. Zamanlayıcıyı açtın. Okuduğun bir haberde annesini on dakikada öldürmüştü M.F. Sonra sabahleyin banyoda on üç parçaya ayırmıştı satırla ama bunu iyi insanlar yapmaz. O bir cani. Babanın senin bacaklarını iyileştirmeye çalıştığını biliyorsun, öptü onları, diliyle temizledi. Sana kıyamaz, seni aşırı sevdi, okşadı, öptü, baban o Muhterem, babaya bu yapılmaz. Hele M.F.’nin internette bir anket yapmasına, annemi nasıl öldürebilirim’i sormasına ve a) bıçakla b) boğarak c) tabancayla d) zehirleyerek seçeneklerini sunmasına ne demeli? Sokaktan gelen sesleri kızların, soluk alışlarındaki kesikler, babanın boğazını sıkman, kasların kasılması, ağzı maskeli birkaç adamın eve girmesi, seni darp etmesi, öpmeleri seni, sarılmaları gövdene.

 

Allahsız tosbağa, aklını başına al bundan sonra. Uza şimdi. Seni kovdu Sinsi. Gözün acıyor, kırmızı turuncu sarı. Koltuk değneklerine de işemiş it. Kedinin adı Baba. Kendi koydu bu adı. Kayısı ağacına tırmanıp üst bahçeye çıkarken heceledi. Tüyleri döküldü Baba’nın, yaşlandı. İri yapraklı bir ağacın dibinde yatıyordu ondan kalan. Saksağanın biri yiyordu göz aklarını, yeşil kuyruklu bu uçan kafir seni de yer Muhterem, yanaşma. Yanaştın, yakaladın kabadayı kuşu. Dayılanıyordu sana ve sokaktan dar kotlarıyla geçen kızlar tebessüm ediyordu olan bitene.

 

Bazen saniyeler geçmek bilmez. Göbeğinin yükü arttıkça artar. Yaşamak göz çukurlarında bir ağrıya dönüşür. Bunlar mühim sözler Muhterem. Her öyküde olması gereken, yazarı yücelten ifadeler.

 

Delinin dölü.

 

Sokaktaki her kadını annen sanmasan, saldırmasan var gücünle. Yemesen dayak? Ağzını burnunu dağıtıyor pembe tişörtlü akademisyen. Orostopol, diyor, bende her yol var, sen beni süt çocuğu mu sandın? Kabarıyor horoz. Kırıyor koltuk değneklerini. Leş gibi de kokuyor namussuz. Tuh. Yüzüne tükürmesi, eşinin korkusu, çocuklarının kahkahası. Zalim çocuklar. Baba, onun elindeki kedi gerçek mi? Pis çocuklar. Baba, kediyi bize ver. Çocuk leşleri. Baba, kedi çok güzel ama karnındaki kuş ne? Baba, kuş canlı mı? Kedi ölü, babaaaaaaaaaaaa. Rahatsız edici uzunluğu a harfinin. Ağlamalar. Figanlar. Akademisyen babanın pahalı gözlüklerini silmesi özel bir bezle. Eşinin güvende olduğu hissiyle rahatlaması, hafifçe dokunması kocasının omuzlarına, iç geçirmesi.

 

Seni tekmeliyor baba, sapık olur bu deliler, tükürün çocuklar yüzüne, bunların yaşamda yeri yok, tükürün, tükürün lan. Tüküremiyor kız çocuğu, kendi üstüne pıtlıyor salgılar, ağlıyor. Öfkeleniyor kahreden kız, seni çocuk ayaklarıyla dağıtıyor. Huzur doluyor aile. Kırılan değnek parçalarıyla toprağı kazıyor erkek çocuk. Vun vun sesleri çıkarıyor bir yük aracına dönüp. Belki de arkasında döner bir kazanı olan mikserli kamyona dönmüştür, bilemezsin. Gözlerin kapandı kapanacak. Hissetmiyorsun acıyı artık. Haydi, diyor akademisyen, biz iyilik yapalım yine de, hayata değer katalım. Bırakın bu malı, Allah’ından bulsun. Gülüşmeler, el ele veren ailenin ter kokuları. Kadının eşine aşkla bakışı. Tahta parçalarını sağa sola fırlatmaları, dondurma isterim de isterim diye tutturan kızın ağlamaları. Figanı. Kararan havanın taşıdığı nemli soğuk. Öksürüyorsun muhtemelen Muhterem.

 

Babanın arkadaşları soyuyorlar gövdeni. Baban, itoğluit, diyor. Palazlanmış da kafa tutuyor, babasını öldürecek. Kavun yiyorlar bir güzel. Tam olarak bal kıvamında olmasa da iş görür. Çay demliyorlar. Gülüşmeler. Seni bağladıkları masanın ayağında yalnızsın. Ekmeklerin içini çıkarıyor adamlar. Öldürmeyecektim. Konuşamıyorsun. Anlatamıyorsun. Anlatsan da inanmıyorlar Muhterem. İnanmazlar sana. Delisin sen. Peruklar, külotlu çoraplar ve makyajlar. Baban dünyanın en güzel annesi oluyor. Dudağından öpüyor çocuğunu. Gülüşmeler. Sırayla, diyor baban. Dünyanın en güzel çocuğu bu, nazik olun. Baban kedi Baba’yı kucağına alıyor, öpüyor, içine çekiyor kokusunu. Yapay saçlarını kenara savuruyor. Gülümsüyor.

 

Gözlerini kapayınca dört yanın bebek arabalı, pusetli aile çeteleriyle doluyor. Elleri ceplerinde, bunu ben yaptımcı özgüvenli anneler, sahtekar babalar, aptal çocuklar. Boynunda eller, gövdende. Ter kokuları, ölen Baba kokusu. Tehlikeli kokular Muhterem.

 

No comments:

Post a Comment