“Genelde, ancak top kaleye atılırken farkına
varır insan kalecinin.” (sf. 92)
Eskiden tanınmış bir kaleci olan Josef Bloch’un “anlatısı”.
Doksan üç sayfalık eser, ilk kez 1970 yılında yayımlandı.
Elimdeki Türkçe –üçüncü- baskısı ise Tevfik Turan çevirisi ile 2012 yılında,
Ayrıntı Yayınları tarafından raflara sürüldü.
Sayfa sayısını, eserin kalitesi yahut tüketilebilirliği ile
bir tutan güruh, sükut-u hayale uğrar bu eserle birlikte. Sıradan olana bir
başkaldırı niteliği taşır, Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi.
Bloch, belki de eski bir kaleci olmasının getirdiği tetikte
olma durumu ile çevresini anlamlandırmaktadır. Her an, her şeye karşı mütereddit
bir şekilde yaklaşmakta; nesne ve şekiller onun kafasını bolca kurcalamaktadır:
Bunca taciz edici ayrıntı
şekilleri ve bu şekillerin oluşturduğu çevreyi kirletiyor, bütünüyle bozuyor
gibiydi. İnsan ancak, hepsini tek tek adlandırıp bu adları da şekillerin kendilerine karşı küfür
olarak kullanarak korunabilirdi. Bankonun arkasındaki kafeteryacıya dondurma kâsesi
denebilirdi, garson kıza ise, kendisinin kulak memesindeki bir delikten ibaret
olduğu söylenebilirdi. Aynı biçimde magazin okuyan kadına: “Sen, el çantası!”
demek geliyordu insanın içinden. Yan masadaki, sonunda arka salondan dönüp
gelmiş ve ayakta, bir yandan hesabı öderken şarabı da başına diken adama ise: “Sen,
pantolon lekesi!” demek ya da şimdi bardağı boşaltıp masaya koymuş çıkarken
ardından seslenip, kendisinin bir parmak izi, kapı kolu, palto yırtmacı, yağmur
birikintisi, paça mandalı, oto çamurluğu vs. olduğu haykırılabilirdi, ta ki
dışarıdaki görüntü bisikletine binip resimden çıkana kadar… (sf. 64)
Eserin futbolla ilgisi yoktur bilakis futbol eserle
ilintilidir. Bir kaleci, kale arkası tribünündeki seyircilerin varlığının
ağırlığını taşırken, öte yandan saha içinde de son müdafi görevini
üstlenmektedir. Hakem faktörünü de göz önüne alırsak, kalecilerin çıldırmış
bireyler arasından seçilmesi icap etmektedir. Bu minvalde bir ruh halini
taşıyan/sırtlanan Bloch, durumlar ve nesneler üzerine düşünür. Her an düşünür
ki bu karar vermeye kadar varmaz. Anlık dalgalanmalarla sürer öykü.
Arka planda anlatılan ve bir çocuğun kaçırılıp boğulması ile
biten öykü, Bloch için nesne-düşünce zincirinin ötesinde bir anlam
taşımayacaktır. Bir süre sonra bu nesne zincirinin sınırlayıcılığı, çileden
çıkaracaktır Bloch’u:
Pencereden eğilip caddenin ucuna
kadar bakması işe yaramadı. Bir branda bezi sakin sakin duruyordu park edilmiş
bir arabanın üstünde. İçeride, odanın duvarındaki iki su borusunu gördü,
paralel gidiyorlardı, yukarıda duvarla, aşağıda döşemeyle kesiliyorlardı.
Gördüğü her şey en katlanılmaz bir biçimde kesilmiş, sınırlanmıştı. Kusmak
içini ferahlatmamış, tersine daha da sıkıştırmıştı. Sanki bir levye kendisini
gördüğü her şeyden kanırta kanırta ayırıyordu, daha doğrusu, çevresindeki
nesneler kendisinden ayrılmış, havaya kaldırılmış gibiydi. Dolap, lavabo,
seyahat çantası, kapı: Ancak şimdi farkına varıyordu, çılgınca bir zora
uğramışcasın, gördüğü her nesneye uyan kelimeyi aklından geçirmeden edemiyordu.
Her nesnenin görüntüsünü hemen nesnenin adı izliyordu. Sandalye, elbise askısı,
anahtar. (sf. 43-44)
PETER HANDKE |
Dil, kelimeler ve nesneler bağlamında “boşluk” üçgeni
oluşturan Handke’nin bu eserinin deneysel bir nitelikte olduğu söylenmelidir. “Anlatının
akıcılığı” özelliğini de bilinçli bir biçimde tahrip eden eser, kendi içindeki
tutarlılığını sürdürür. Yalın bir söyleyişle ilerler ve “hareket etmekten vazgeçen kalecinin durarak,
biz buna durma ve anlamlandırma süreci diyelim, rakip oyuncunun çektiği penaltı
şutunu avuçlarında bulması” ile nihayete erer.
Roman, “dilin iletişimdeki yetersizliği” ve bunun da ötesindeki
“bireyin yaşam içindeki tedirginliği” hususları ile ön plana çıkar. Nesneler,
onları karşılayan sözcüklerin ötesindedir ve sözcüklerden bağımsızdır. Bu bağı
kuran bireyin zihnidir. Dil, bu noktada “özfarkındalığı yüksek” birey için,
açmazlarla doludur. Bunun yanı sıra, yaşam da tedirginlik verici bilinmezlerle
örülüdür. Her an, her yerde anlamlandırılmayı bekleyen türlü türlü dış uyarıcı
vardır. Birey, tüm bunları rasyonalize etmeli ve bilincine uygun hale
getirmelidir.
-------------------
Bloch okunur. Okunur ve daha çok endişe verir. Penaltı
anındaki endişe, okurun endişesinden daha az değildir artık.
No comments:
Post a Comment