Başıma gelen felaketleri size anlatacak değilim Kemal Bey. Kemal Bey, dinliyor musunuz? Dinlemiyorum, neyini dinleyeceğim bu aptal tavrınızın. Buruşmuşsunuz Seher Hanım, tükenmişsiniz. Yaşlanmışız, bitmişiz. Farkında değil misiniz? Yüzünüzdeki maskenin içinde küçük ağzınız. Karanlık ve yitik. Bir kere olsun dinleyin Kemal Bey, gidelim buralardan, hani köyümüzü çevreleyen yamaçların en büyüğünde otururdu Bitli Burhan. Arı kovanlarını çıplak elleriyle açar, bala daldırırdı elini, acıdan kızardıkça daha da acıyan parmaklarını sürerdi yüzüne, siyah beneklerle kabaran suratının sızısını ısırgan otlarıyla dindirirdi. Anımsadınız mı? Ne oldu ona Seher Hanım? Sizi takip etmesini sevmezdim. Bilirdim bunu, kanıtlayamazdım ama peşinizde olurdu o iğrenç kokusuyla. Beni aldattığınızı düşünürdüm, içim içimi yerdi hâliyle. Ne oldu ona şimdi?
Lanet bu arılar. Ballar. Ayılar. Balayılar. Onu böyle bir günde öldürmem. Göğe bakıyor Burhan. Elde edene dek benimdir arılar. Köyü yakacağım. Ne oldu bana? Elde ettiğimde benimdir arılanan. Yere bakıyor Burhan. Karıncaların günahı yok kırınca karıncayı. Minik ayakları ile yürüyorlar, kaçıyorlar, geçiyorlar. Yağmur başladı Burhan. Islanma. Suyu seviyorum, gök musluğu, duş başlığı. Düş başlığı. Arınca. Saçmalama, o da nedir? Seher Hanım, elinde bir kapla çıkageldi. Bal verir misiniz, dedi, sayın Burhan Bey? Bakamadım yüzüne. Burhan Bey, dinliyor musunuz? Yalnızsınız ve mutsuz. Görüyorum bunu. Benimle paylaşsanız balınızı oysa, nasıl neşelenirdiniz, değil mi? Keyifle dolardı haneniz. Ellerimi tutmaya çalıştı, karıncaları ezdi damarlı bacaklarıyla. Kötü kokum sindi sanki üzerine, üstünü çırptı, burnunu kaşıdı. Sağ elindeki tırnakları kemirdi, tükürdü hayvanların üzerine, gülümsedi. Onu sevmiyorum, dedi, sevmiyorum Burhan Bey. O da beni sevmiyor çünkü, sevgi böyle tuhaf bir şey. Yaşıyoruz ölmek için. Farkında değil misiniz? Kabın içine bir bit yavrusu düştü. Çırpındı. Çıkmak istedi, yapamadı. Sivri dişleri vardı belki, göremedim. Isırdı, ısırdı boşluğu ve kabın merkezine devrildi gövdesi. Kemirilmiş tırnak ucuna kondurdu ölüyü Seher Hanım. Ben buyum, dedi, ötesi değil. Ağlamaya başladı. Sarıldım ona.
Kemal Bey, kendinizde misiniz? Nefes alamıyor, yardım edin, kimse yok mu? Kalp masajı yapıyorsunuz bana Seher Hanım. Ölmemem için, yaşıyor muyuz sahi? Bana ettiklerinizi biliyorum, anlıyorum isteklerinizi. Bir oldunuz Burhan’la. Beni ortadan kaldırmak istediniz, farkındayım. Yanıldığımı söylemeyin. Kalabalık toplanıyor başımıza, açılıncılar, öne çıkmayı sevenciler, şov mahlukları çevreliyor yaşlı bedenlerimizi. Dudaklarımı öpüyor bir adam, nefesini ruhuma üflüyor, tebessüm ediyorum. Çiçekler uçuşuyor havada, kuşlar, düşler. Yırtınıyor Seher Hanım, onu duyamaz oluyorum. Dermanım kesiliyor. Üzülmüyor, bilirim, bu onun bayramı. Sevmiyor, istemiyor beni.
Sarılmamla birlikte sevmeye başladım Seher Hanım’ı. Bana uzattığı ölülü parmağın ucunu öptüm. İçime aktı bit. Öyle bir yağmur yağdı ki, anlatamam. Islandık ve o fırtınalı yağmur boyunca tek vücut kaldık. Gözümüzdeki yağmurla birleşti akanlar. Köy diğer kıyıda kaybolmuştu, puslanmıştı yeryüzü. Burhan Bey, dedi sessizce, duyulmaktan korkar gibiydi, size geldim, yine. Arınmış şekilde. Yalan söylüyordu Seher Hanım. Anlarım ben, görmem belki, işitmem ya da ama anlarım. Bilirim. Karıncalarım söyler bir de. Yürüyorlar onun keşfedilmiş ve tükenen teninde. İhanet etleri. Yüzüm acıyor. Karıncalanma. Ben dev bir karıncaya dönüşeceğim günün hayaliyle yaşadım daima. Bal için gelen o turist kadına sordum bunu, adama sordum. Olamaz mıyım, olamaz mıyım karınca? Antenleri olan, tombul kıçlı, kokmuş bir karınca olamaz mıyım? Hayır. O zaman arılarım size gösterir gününüzü. Ben karınca ve arı çelişkisi yaşadım ömrümce. Birbirine karıştırdım leşlerini, kötü koktu. Arınca koydum adını, değişik görünüyordu, sonra bir araya getirdim bu iki türü. Isırdılar beni, soktular, sevdiler, sahiplendiler. Arınca, evet, boğazını sıktım turist kadının, adamın, yedirdim arıncalarımı, zorla, zorla. Oh, yiyecekler. Biraz bal damlatarak acılarını aldım. Adam, kafatasıma sapladı bıçağını. Kamp çakısı gibi bir şey, emin değilim, gülümsedim, arıncalarım korur beni. Yaşatırlar.
Elleri ellerimde Seher Hanım’ın. Ölü gibi hissediyorum. Mecalim yok. Yeryüzü sayfası çoktan kapanmış benim için. Doktor, Seher Hanım’a sarılıyor. Metin olunuz hanımefendi, iyi olacak. Elimizden geleni yaptık. Maskesini, onlarca maskesinden biri, saran gizli ağzındaki tükürüklenmeyi seziyorum. Maskede lekeler, nemlenme, gölgeler. Ne buldu Burhan’da? Bende olmayan, ben olmayan ne gördü? O kokusu, yalnızlığı, ahmak börtü böceği dışında ne keşfetti? Dokundu mu bacaklarına, titredi mi içi? Neden yaptı, niye? Onlar birbirine sarılırken mor pijamalı, kesim yerleri pembe, bir küçük kızın oralarda olduğunu söylemişlerdi. Kız, Senem Ana’nın şifalı nefesini alsa da iyi olmamış aslında, Zeynep adında, o tufanın orta yerinde koşturup durmuş o gece. Gündüz ya da akşam. Bilen yok. Bana gelip ellerimi tuttuğunda gülümsemiştim. Yaşlı bir karınca olsam da beni seçeceğini söylemişti. Ellerimle yok etmem gerekecekti onu oysa, ömrünü yemem. Fişimi çekin Seher Hanım. Elleri gidiyor makineye.
Karınca ısırığı kötüdür. Acıtır. Seher Hanım’ı ahıra taşıdım. Başından akanlara bir çare bulmam lazım. Yağmur yok ediyor her şeyi. Sırılsıklamız. Mutlu. Cansız gövdesini saran ıslak kıyafetlerini çıkarıyorum. Arınsın, aklansın. Ölmüş canlılığı asırlar önce, açık. Memeleri erimiş, göz akı kalmamış. Sarılınca geçer. Sarıyorum. Sarsılıyoruz. Yer yarılıyor elbette, dönüyoruz geçmişe. Gündüz ya da akşam. Bilen yok. Bana gelip ellerimi tuttuğunda gülümsüyorum. Yaşlı bir karınca olsam da beni seçeceğini söylüyor. Ellerimle yok etmem gerekecek onu oysa, ömrünü yemem. İcap edecek. Zeynep’i icat etmem gerekecek.
Parçalıyorum Burhan’ı. Sevmiyor beni, sevmiyor. Kıvranıyor böcekleriyle, arıncalarıyla yerde. Zaaflarından vuruyorum bu avanağı. Ölü etlerin yanına savuruyorum etini butunu. Kokuyor leş. Köyün ışıkları bir AVM edasında parıldıyor artık. Tuhaf ayakkabılı erkek ve kadın turistler bu ölüm mabedini seyrediyor. Gökten dev karıncalar düşüyor. Gülümsüyorum. Sevmiyor beni, sevmiyor, fişimi çekin, gülümseyin Kemal Bey, çekiyorum. Düzeltiyorum mor pijamamı. Takibimi sürdürüyorum. Yakacağım köyü. Yakacağım, biliyorum.
No comments:
Post a Comment