“Diyebiliyor musun: Bu vardır!
Her şey gelip geçmiyor mu? Her şey, rüzgâr gibi yanımızdan esip uçmuyor mu?”
(sf. 56)
135 sayfalık eserde, Werther’in dostu Wilhelm’e yazdığı
mektuplar, 4 Mayıs 1771-20 Aralık 1772 tarihleri arasını kapsar ve tek yönlü
olarak belirir. Wilhelm’in cevaplarını göremeyiz. Kitabın bir diğeri yapısını
da, çevirmenin notu olarak görülen bölümler oluşturur. Öykünün akışı bu
kısımlarda, tanrısal bakış açısı ile dile getirilir.
Werther’in yeni bir yere taşınması ve orada evli bir kadın
olan Lotte’ye aşkının anlatıldığı eser, Vadideki
Zambak’ta vücut bulan Felix ve Henriette aşkını andırır. Werther, katıksız
bir aşk/tutku ile bağlanır Lotte’ye… Lotte’nin eşi Albert, Werther’i sevse de
bir süre sonra tahammül edemeyecek raddeye gelir, bariz olarak görülen bu aşka.
Werther, akarsu gibidir. Baharda coşar ve ruhu tembellikten
arınır:
“Dünyadaki karışıklıklara yol
açan şeyin, kurnazlık ve kötü niyetten öte belki de yanlış anlamalar ve atalet
olduğunu bir kez daha saptadım. En azından ilk ikinse daha az rastlanıyor.”
(sf. 8)
Homeros okuyarak, baharın ve yeni taşındığı yerin, doğaya
saygı duruşu da var, tadını çıkarır:
“Kitaplarımı göndermeni isteyip
istemediğimi soruyorsun. Sevgili dostum, Tanrı adına senden dileğim onları
benden uzak tutman! Yönlendirilmek, cesaretlendirilmek, coşturulmak
istemiyorum, bu yürek kendi kendine de yeterince kaynıyor; bana ninniler gerek,
istediklerimi de bol bol buldum Homeros’ta.” (sf. 10-11)
Eser, aşktan ziyade yaşam üzerine tespitlerde derinleşen
Werther’in yorumları ile tatlanır. İnsanlar hep aynıdır:
“Eğer buradaki insanların nasıl
olduklarını merak ediyorsan sana şunu söylemem gerekiyor: her yerdeki gibiler!
İnsan soyu tek bir kalıptan çıkmadır. Çoğu, yaşayabilmek için günlerinin büyük
bir bölümünü çalışarak geçirir ve özgürlük olarak arta kalan zaman onları o
kadar kaygılandırır ki ondan kurtulmak için denemedik şey bırakmazlar. Ey
insanın alınyazısı!” (sf. 12)
Werther, yaşadığı kentteki insanların arasına karışacaktır
ama hep o, özfarkındalık çıkmazı…
“Her şeye
rağmen anlaşılmamak bizim gibilerin yazgısı.” (sf. 12)
“İnsan yaşamının yalnızca bir düş
olduğunu başkaları da daha önce düşünmüştür; bu duygu benim de peşimi
bırakmıyor. İnsan ait etkin ve araştırıcı güçleri tutsak eden sınırlamalara
bakıp, bütün etkinliklerimizin, zavallı varoluşumuzu uzatmaktan başka hiçbir
amaç taşımayan gereksinimleri karşılamaya yönelik olduklarını görüp, sonra da
araştırmalarımızın bazı noktalarıyla ilgili olarak kendimizi teskin etmemizin,
tutsağı olduğumuz duvarları renkli biçimlere ve aydınlık görüntülere boyayan
düşsel bir boyuneğmeden başka bir şey olmadığını fark edince işte o zaman
suskunlaşıyorum Wilhelm; o zaman kendi içime dalıyor ve içimde bir dünya
buluyorum!” (sf. 14)
İnsanın yapısına dair, kaliteli eleştirilerde bulunur:
“Çocukların neyi, niçin
istediklerini bilmedikleri konusunda bütün o bilgili öğretmen ve eğitmenler
aynı kanıdalar; ama ergin kimselerin de bu yeryüzünde tıpkı çocuklar gibi
yalpalayarak dolaştıklarına ve onlar gibi nereden gelip nereye gittiklerini
bilmediklerine, onlar gibi gerçek ereklere yönelik hareket etmediklerine ve
kurabiye, çörek ve kızılcık sopasıyla güdüldüklerine kimse inanmak istemese de
bu benim için ortada olan bir gerçek.” 8sf. 14)
Sıradan/Bilinçsiz insanın mutluluğu gibisi var mıdır zaten?
“Diyorum ki sana, sevgili
arkadaşım, aklımın karmakarışık olduğu bir anda, varoluşunun dar çerçevesinde
mutlu bir kayıtsızlık içinde yaşamını devam ettiren, günü gününe başının
çaresine bakan, yaprakların ağaçlardan döküldüğünü görünce kışın geldiğinden
başka bir şey düşünmeyen bu türden bir varlıkla karşılaşmak tüm karmaşayı
dindiriveriyor.” (sf. 18)
Werther, coşkunluk dönemlerini yavaş yavaş geride bırakacak
ve karamsarlığa intikal edecektir. Umut, yitirilme eğilimindedir.
“Bir yanda insanın içindeki
yayılma, yeni buluşlar yapma ve öteye beriye devinme itkisi; öte yanda,
sınırlamalara gönüllü olarak boyun eğme, alışkanlığın raylarında devam etme ve
sağıyla soluyla ilgilenmeme konusundaki içsel güdü var.” (sf. 30)
“Bizim en mutlu olduğumuz anlar,
Tanrı’nın bizi sevimli bir deliliğin içine sürüklediği anlardır ve biz de
çocuklara aynı biçimde davranmalıyız.” (sf. 38)
Lotte’nin yanından uzaklaşan ve başka bir şehirdeki
sefirlikte işe başlayan Werther, aşkı unutacağını sanmış ama yanılmıştır. İş,
içindeki tutkuyu öldüren bir zehirdir adeta.
“Dünyanın bütün işleri sonuçta
aşağılıktır; başkalarının sözüyle, hiçbir tutkusu ya da bir gereksinimi
olmaksızın, para, şan şeref ya da bilmem ne uğruna didinen biri her zaman bir
budaladır.” (sf. 43)
Albert’in iyi niyetli bir adam olması, eşini Werther’den uzak
tutacağı gerçeğini değiştirmez. Aralarındaki bir münakaşada hararetlenen
Werther, şöyle çıkışır:
“’Niçin siz insanlar,’ diye
bağırdım. ‘Bir konudan sözetmek için, hemen: bu budalacadır, şu akıllıcadır, bu
iyi, şu kötüdür demek zorundasınız! Bu ne anlama geliyor? Yargıladığınız
eylemin içsel koşullarını araştırdınız mı? Eylemi meydana getiren, onu bir
zorunluluk haline getiren nedenleri kesin olarak belirleyebiliyor musunuz? Eğer
böyle yapmış olsaydınız yargılarınızı öne sürerken bu kadar aceleci
olmazdınız.’” (sf. 49)
“’İnsanın doğası sınırlıdır:
sevince, kedere, acılara ancak belli bir dereceye dek dayanabilir ve o derece
aşılırsa, insan yok olur. Yani söz konusu olan, birinin güçlü ya da zayıf olup
olmadığı değildir! Kendi yaşantısına ne ölçüde dayanabiliyor, soru budur! Hem
ahlaki hem bedensel anlamda. Kanımca, kızgın bir ateşten ötürü ölen birine
korkak demek nasıl garip olacaksa, kendi yaşamına son veren birine korkak demek
de garip olacaktır.’” (sf. 51)
Lotte’ye kavuşmak mümkün olmayacaktır Werther için ve onunla
geçirdiği/yan yana olduğu güzel günlerin anısı peşini bırakmayacaktır.
Kinlenecektir yaşama ve ölüme doğru bir gidişi başlatacaktır.
“Diyebiliyor musun: Bu vardır!
Her şey gelip geçmiyor mu? Her şey, rüzgâr gibi yanımızdan esip uçmuyor mu? Her
şeyin, varoluşuyla birlikte sahip olduğu gücü sonuna kadar tüketme fırsatını
bulması ender değil midir? Her şey, akıntıya kapılıyor, batırılıyor ve
kayalarda parçalanmıyor mu? Yaşamında, seni yiyip bitirmeyen hiçbir an yoktur,
hem seni hem de yakınlarını; senin de bir yok edici olmadığın, bir yok edici
olmak zorunda kalmadığın hiçbir an yoktur; en küçük gezintin binlerce zavallı
solucanın yaşamına mal olur, attığın bir tek adım, karıncaların inşaatlarını
sarsıp ezer ve küçük dünyalarını berbat bir mezara çevirir.” (sf. 56)
Werther’in kendine sorduğu soru, sorulması gerekendir.
“Başkaları, şu kadarcık güç ve
yetenekle rahat bir kendini beğenmişlik içinde ortalıkta dolanabiliyorken, ben,
gücüm ve yetilerimden ötürü kendi kendimi bitirecek miyim? Her şeyimi
bağışlayan Tanrı keşke bunların yarısını esirgeyip kendime güvenmeyi ve
kendimle yetinebilmeyi öğretseydi bana!” (sf. 65)
“Evet, yeryüzünde bir gezginim
yalnızca, bir yolcu! Sizler bunun ötesinde misiniz?” (sf. 81)
Lotte, evlidir Werther. Çırpınmak ve ulaşılmayanı istemek
hastalığı bitmelidir artık senin için.
“İçimden, göğsümü parçalamak ve
beynimi dağıtmak geliyor; insanların, birbirleri için ne kadar az bir anlamları
var. Ah! Eğer sevgi, sevinç, yakınlık ve coşku kendi içimden gelmiyorsa, bir
başkası da bunları veremeyecektir bana; soğuk ve güçsüz bir halde karşımda duran
birini, ben de bahtiyarlıkla dolup taşan yüreğimle mutlu edemem.” (sf. 91)
Mutluluk yoktur…
“Tanrım, bu mudur insanların
yazgısı? Ya henüz akıl sahibi değilken ya da akıllarını yitirdikten sonra mı
mutlu olacaklar ancak?” (sf. 98)
Ve ölüm, nefes kadar yakındır…
“Dünya her yerde aynı: çabalıyor
ve çalışıyoruz, karşılığında da ücretimiz alıyoruz ve seviniyoruz; ama bundan
bana ne? Ben, yalnızca senin olduğun yerde huzur bulabilirim, yalnızca senin
huzurunda acı çekmek ve sevinmek isterim. Ey gökyüzündeki Babam, gelsem beni
kovar mısın?” (sf. 99)
Hasılı, aşk barındırdığı unsurlarla gizemini koruyan bir
zırh adeta. Kişi, bu zırhın ardına gizlenerek istek ve arzularını meşru
kılabiliyor. Bu noktada aşkın yeterliği ve gerçekliği konusunu tartışmak zaman alacaktır
ve başka bir sohbetin konusudur. Werther, sevdi mi? Sevmek nedir? Acı, nasıl ve
niçin çekilir? Ulaşılamayan ya da elde edilmeyen duyulan his, aşk mıdır?
Werther, Lotte’yi elde etse, bu aşk ve acı sürecek midir? Lotte’nin hisleri
nedir? Evlilik kurumu, tek bir aşka mı izin vermektedir? Aşk, bölümlere
ayrılmalı mıdır? Sevgi, aşk gibi tanımlamalar neyi getirmektedir?
Ulaşamamak, en büyük aşktır.
Aşk, sıkıntı ve acıdır (mı?)
Goethe // Genç
Werther’in Acıları
Öteki Yayınevi, 7. basım, 1998, 135 sayfa
No comments:
Post a Comment