Tamam, peşimden gelmiyor artık. Yere yuvarlandı.
Her şeyi
hakikatiyle anlatmanın zamanı geldi.
Üstüme geçirdiğim
kırmızı montun altında, ağlamaklı sürüyordum bisikletimi. Gidonum ters döndü ve
talihim. Şehir Kütüphanesi’nin önünde yere yuvarlandım. Zaman, teker, anlam
kaydı. >> Elimden tutar ve kaldırır birisi. Adını söyler usulca.
Çoğu zaman,
ıslanmamız gerekiyor kurumak için.
Tamam, nokta
yeni başlayan bir diğer cümlenin başında da yer alır.
Burnum
kırıldı. Kan çanağı. Gerçeği unuttum. Havalanıyorum kütüphaneden yukarıya. Az
ileride tüm heybetiyle salınan katedrali aşıyorum. Şehir Müzesi’ni ve Botanik
Parkı’nı görüyorum. Beyaz. Bisikletimi. Yerde kıvranıyorum biraz. Hafifçe, içe
çekilen bacaklar. Burnun ısısı artıyor. Elimden tutar ve kaldırır birisi. Öyle
de yapıyor.
Neden aslanım,
dedi. Tıslar gibi. Üstünde siyah bir hırka var. Burnun kırık aslanım! Moralim
bozulacak. Ben katedrale gideyim. Otur aslanım, haykırır. Seni tedavi edeceğim.
Şifacıyım ben. Hangimiz? Kar yağmıyor, beyaz.
Bisikletim
kırık.
Botanik Parkı’nda
oyun oynadık. Simetrik budanmış yeşil, hâlâ ve nasılsa, çamların arasında saklambaç
oynadık. Ebesini sobelemek. Sövme ulan, der kara hırkalı adam. Bıyığı var ve beyaz.
Gözleri var ve yeşil. Çam yeşili. Ayakları ve burnu da; sözleri ve gözlemleri
de var. Çimlerin üstündeki karların üstüne serdiği hırkasının üstüne uzanır ve
beni dinler. Anlatınız, der belki.
Ben, yalnız
kaldım, söylerim. Cümleler kurarım, bir köprü hani yapım çalışması esnasında
demirlerini eritip çalmışlardı, öyle.
Bisikletimi
kırdım, yere yuvarlandım ve biri gelir ve adımı sorar ve çimlerin üstüne kusar
ve küser.
Günlerce
sürdü bisikletle yol... Buralara geldik seninle. Hatırlamaz mısın, dersiniz.
Siz. Derste de hatırlamazdım. Gülünür, istemsiz. Tamam.
Hırkasını
bisikletime sarar. Bir hayat uzmanı gibidir o. Bisikletimi sırtına alır ve
yürürüz. Katedrali geçeriz ve belki birer tavuk döner yememiz icap eder. Belki,
öyle.
Üstümde kan
vardır kütüphane kıyısında. Bir kız, bir oğlanı itekler ve velet yere kavuşur.
Birgün girecek, acele. Ne. Si.
Burnum
acıyor demen gerek. Evet, nasıl bildiniz? Ben, bilirim. Pis pis sırıtır.
Bisikletimle bir bütündür adeta. Pek sevimlidir şu an. Yanında yürürüm. Bisikletin
onu sürdüğünü müşahade ederim sanki, içim titrer; yaşam döngüsünün önünde
eğilirim, kaygı/saygı ile.
Kütüphaneye
sokarsın, tamam, beni sertçe. Bisikletimi tamir etmen gerekir; tarif edersin
anlamsızca. Bağırırsın. “Yalnızım!” Güvenlik elemanları gelir ve seni bisiklete
bağlar. Ağlar, hüzünlü seyirciler –kitapları izlerler- Gözlerini, yüzüne açılmış
birer oyuk gibi düşünürüm. Oradan sızar öykülerim.
Bisikletimle
giderim, düşe kalka; artık siyah hırkalı adamı sürerim; gidonları senin
ellerin...
14.05.2013 23:33
No comments:
Post a Comment