Buna bir çözüm bulman gerek. Günlerdir dağ tepe yürüyorsun. İklim değişiyor sen ilerledikçe, tüylü yeşil bitkiler azalıyor, dikenleri eriyor bunların, kara kanatlı yağlı kuşlar yerlere saçılıyor, kuraklaşıyor toprak -gerçek mi bunlar- böceklerin cılız bacakları dökülüyor ve birer ölü bıçak olup saplanıyorlar yeryüzüne. Yolculuğun sürsün, durma, engelleme kendini.
Sonunda vardın o dağ köyüne. Gündüzleri sis çökerdi evlere, anımsa, köpekler ve koyunlar bulanıklaşır, kuyulardan su çeken kadınlar, nedense, ağlaşırdı istemsiz. Onlara bakar, geniş alınlarındaki hikâyelerini okumaya çalışırdın. Burada uzun kalmayacağım, demiştin bana, uğursuz bu köy. Ben de senin yüzünü seçememiştim tabii. Titreyen dudaklarının kımıltısını fark etmiştim yine de, rüzgarda kımıldanan siyah, beyaz hareli çirkin pantolonunun cebine sokmuştun ellerini. Sonra, yanına geldi o kız. Sonra.
Kaç şimdi, peşinden geliyor köy halkı. Sana huzur yok. Yok.
O adamla bir olmuş annen. Bayıltmışlar babanı. Gözlerini deşmişler kıl testereyle. Akıtmışlar. Şimdi mantıksız bulacaksın ama kara maskeleriyle ellerindeki telefonlara kaydetmişler olan biteni. Gülümsemişler elbette. Bunu da çekmişler. Elleri bir diğerinin bedeninde dolanmış. Babanın kanı oluk oluk akıyormuş, annenin boştaki eliyle baba kırmızılarına dokunduğunu ben de gördüm. Testerenin çürüyen yüzüyle karnını da yardığını, aşağılık, hain, it, dediğini işittim. Hepimiz gördük. Senin ötede ağladığını anlayan annenle sevgilisi şefkate büründüler. Yok bir şey yavrum, dedi annen. Sevgilisi, bir şey yok, erkek adam ağlamaz, dedi. Dedi annen, sus ağlama pisliğin oğlu. Dedi sevgilisi, sus ağlama erkek müsveddesi sen de. Hepimiz gördük. Canlı yayındaydı kanal. Isıtıcıya su koydu adam, sarsıyordu telefonu, olsun. Merak içindeydik. Şimdi suyu kaynatacağım, önce adamı eritelim, siz yorumlara yazın, velet n’olsun? Kanalımıza abone vs. Biliyorsunuz, delirtmeyin adamı, böyle gerçek görüntüler hiçbir yerde yok. Su fokurdadı. Annen senin başını okşuyor, gözünden akanlar. Sevgilisi yorumlara bakıyor, kahkahalar. Vallahi olmaz ama neyse. Annenin kulağına fısıldadı. Kadının yüzü soldu o an. Kaçmak istedi belli ki oradan. Yok, yok, dedi. Yapma, yapma insafsız. Birlikte büyüttük o kanalı, seninle orada tanıştım, yapma, bak daha neler edeceğiz, öldür şu aptal çocuğu, bana bulaşma. Sevgilisi oralı olmadı. Sıcak suyu kadının yüzüne boca etti. Annen o. Kabarcıklar çıktı suratında. Çirkin bir mahluka dönüştü, kırmızı, mor, turuncu eridi yüzü. Kırmızı. Mor. Belki turuncu. İzleyici sayısı o kadar arttı ki, arttıkça delirdi sevgilisi. Yorumlar aldı başını gitti. Ben de yazdım, çocuğu rahat bırak. Benim yorumumu okudu nedense, güldü. Su kaynatmaya gitti yine. Sen, tabii, annenin yanı başına çömeldin. Seni seviyorum oğlum, dedi kabarcık anne. Gülümsedin canlı yayında, takipçilere el salladın. Sevgilisinin getirdiği kaynar suda, artık can çekişen anneni, anneyi, eski anneyi tükettin, sona erdirdin. Alkışlar, bağışlar, şaşırmalar, nasıl olur ya’lar, bunlar yalan ve kurgular, daha nelerler.
Kız sana elini uzattı. Tuttun elini, yürüdünüz beraber. Küçüktü, olmaması gerekirdi bu ilişkinin. Cennetten düştüm, dedi sana. Yardımcı olur musun, elini yüzünde gezdirdi, pürüzlü, yanık, kesiklerle dolu, pembe ve etli. Konuşamadın, suya doğru ilerlediniz, suyun sesi, sisin içindeki sesi suyun. Üstündekileri çıkardı, neyim varsa senin. Saçları omzuna dökülüyordu. Uzaktan arkadaşı belirdi. Koyu bir gölgeydi olsa olsa. Yapma, dedi kıza. Ağına düşürme onu, kullanma. Saçlarına baktın kızın, seni sevmeyeceğini düşündün, kimse seni sevemez. Sis gizlese de gövdeni hissederler, bilirler. Vahşi bir hayvansın, kaçacaksın toplumdan. Kız titriyor, kulağına fısıldıyor, beni, diyor, kandırdılar. Kurban edecekler bir tık uğruna. Yok mantık. Sadece tık. Seninle alay edeceğim, kışkırtma yapacağım, beni öldüreceksin belki, yok edeceksin, hepsini çekecekler. Çete bunlar, çete, yardım et bana. Düşün. Ya bu da yalansa, ya bu köy de kurgu köyse. Her şey sahteyse, yalansa, yoldaki cılız bacaklı böcekler kameraysa, ya ya. Ya tüm hayatım bir yalansa, ya. Unut bunları, çaresi yok. İlerliyorsun suyun içine doğru, kız gitme diyor, bak çıplağım, anadan üryan, yanıma gel. Yeni filizlenmiş, taze kız. Sıcak ve hüzünlü öte yandan. Avuç içleri terliyor aslında, seni çağırırken git der gibi. Her yer kamera artık, herkes video çekiyor, yaşananlar kurgu. Suya battıkça batmalı. Olmuyor, biraz daha dene. Kız bağırıyor, gitme, yapma. Avuç içleri söylüyor. Yolculuğun sürsün, durma, engelleme kendini. Sudasın. Kurmaca tümü, sahte, yapay. Kamera balık, video ekipmanı bitkiler, tümü, tümü.
Bir kez tadını alsan vazgeçemezsin diyor sevgilisi. Sana söylüyor, ayıl artık. Annen eridi yok. Senin derinde de derin yanıklar var. Baban yok. Olsun. Aslında, seni düşünüyordum, ellerini ve gözlerini. Parmakların, ellerin ve parmakların bir nar çiçeğini eziyor gibi. Parmaklarına bakıyor, bu şiirsel ifadelere bir anlam veremiyorsun. Avuç içlerin terli, ellerini kavrıyor. Bileklerine doğru çıkıyor parmakları. Dudaklarını öpüyor huzursuzca. Kenara itiyorsun sevgilini, senin sevgilin o. Çıkar diyorsun tüm kameraları, ne varsa, gidiyoruz buradan. Ayarla videoları, yükle, kırp, biç, yap işini doğru düzgün. Yüzündeki makyajı, plastik yanıkları siliyorsun. Parasını verip kovuyorsun anne ve baba rolündekileri. Gülümsüyorsun.
Kızın acı çekişini izliyor milyonlar. Milyarlar. Tümü. Yapay suyun içindeki kamarana gidip dinleniyorsun. Aklında yeni video fikirleri. Kahırlar. Beğeniler. Yorumlar. Daha neler. Daha iyisini yapman gerek, biliyorsun.
No comments:
Post a Comment