Kim getirdi onu buraya? Kim, kime kimi getirdi? Bilmiyorum,
onu, izliyorum.
Köşeye yığmışlar onu, bir güzel dövmüşler. Eski evin
bahçesinde bir köşeye yığmışlar. Titreyen bir ağaç dalının altında bir güzel
dövmüşler. Bu daha başlangıç, ağzından kirli kan akıyor, yüzünden ağzı akıyor,
bedeninden yüzü akıyor, gözlerinin etrafı şişmiş, kanı ilk kez böyle tarif
etmek istiyorum, gözlerinden birinin etrafında koyu bir gölge oluşuyor.
Gölgenin içini sarı damarlar çiğniyor, adeta bir göl, görme merkezi solmuş bir
yaprak, titriyor, gölgenin sınırlarında dalgalı, gökyüzünü gören, yeryüzüne
esir, tam da böyle, yeşilli, kırmızılı, mavili, maviden de koyu bir şey, tam
olarak bir “şey”, belki bir yuvar, belki duvar, gölgenin alt tarafını
destekleyen bir görme feneri, ışığı güne vuruyor, kanın içinde çıkan
kayalıklar, asla ulaşılmayacak bir doruk, nokta, gölgenin en belirsiz
bölgesinde bir kafes, kan ter içinde teller, hepsini anlatmak istiyorum, onu
buraya kimin getirdiğini bilmiyorum, bilmiyorum.
Onu epey dövmüşler, bir dayak eseri oluşturmuşlar dayanıksız
birinden, en büyük sanat eserlerini icra etmişler, evin ön yüzü bir çukura
bakar, sırtı ise yeşilliktir, bu eve yıllardır kimse girmemiştir, iddia
ediyorum. Daha bu bir başlangıç, ölmekten beter edecekler, bunu rüyamda gördüm,
rüyamda onu gördüm, bu evi, bu öyküyü, gözlerini, akan kanı, sürülen bir
torneti gördüm. Kaçmaya çalışıyordu, üstüne iri iki karganın tünediği elektrik
direğinin orada, direk değil ama telleri titriyor, kargalardan biri ötekinin
gözlerini oyuyor, hayır yemeyecek, karnı tok, eylemi ile doyuyor, obez bir
karga bu, sağlığını tüketiyor, en hızlı biçimde yaşamını yiyor, aptal kuş,
teller de titriyor, kargalar bile gülüyor tornettekinin haline, kaçmaya
çalışıyor, insan her şeye alışıyor, tornette denge önemlidir, düşmemelisin,
asfalt hep engebeli, Türkiye coğrafyası da öyle zaten, kabartmalı haritalar da
–kahverengilik arttıkça yükselti de artıyordu- ve bu haritalar illa kilitli
odalarda mı durur sorusunu da çiğniyordu tornetteki. Kaçamaz, kaçmak yok, en
ufak bir kaçamak, yok-sa, hemen soldaki iğrenç bahçeye düşer, kemikleri
kırılır, alçıya alınır bu beden, daha çok genç, sağda ise iğde ağacı var, malum
iğde kokuyor, altında bir it toprağa pisliyor, bir it, tornetteki dengeyi
sağladı, ölmeyecek, hızla gidiyor, torneti bilmeyen bu öyküyü derhal terk
etsin, çok net, kaykayın üvey çocuğu, sokak kaykayı, mahalle aracı, yerel velet
taşıtı, bunlar torneti tanımlar. Kargalardan gözü oyulanı, yere düşüyor, teller
titriyor, hava bulanık, gözün etrafındaki gölgeyi anımsatıyor, ben de, it gibi,
titriyorum.
Kaçamadı bu yoldan, yapamadı, sağ tarafa düşecekti, rüyam
böyle diyordu, düşmedi, demek rüya idi hepsi, sola düştü, iğrenç bahçeye,
binanın altındaki gizemli depoda saklanan fareleri tedirgin etti, oralarda
iblisin gizlendiği söyleniyordu, bir gün iblisin meraklı iki çocuğu kestiği ve
yediği de, korkutucuydu orası, tornettekinin oraya düştüğünü izliyorum,
gözlerim açık, teyakkuz halindeyim, ne ağacı olduğunu kestiremediğim bir
ağaçtayım ve izliyorum, kafama ceviz düşüyor yukarıdan ama yine de hayır, bu
bir ceviz ağacı değil, değil, bu belki bir ağaç değil, tornetteki o gizemli
depoya düşüyor, kafama bir ceviz düşüyor, tornettekinin torneti yolda
ilerliyor, yalnız, bu yol insanı harap ediyor, rüyamı görüyorum ağaçta, ağacı
rüyamda görmemişken. İçeri çekiyor birileri onu, içine çekiyor biri, kim, neden
çekiyor, bilmiyorum. İzliyorum, elimde bir sopa, ucu, olmaması gerek, aşağıya,
uçuruma bakıyor, ben ona bakıyorum, o artık kayıp, sopanın belki de sopamın
ucunda bir poşet, dallarına vurup vişnelerini yemek istiyorum demek ki bir
ağacın, ağaç da bir vişne ağacı demek ki, bunu tahmin edebiliyorum, gözüm depo
girişinde, o çıkacak, gelecek yine, titriyor dallar, teller de öyle, hava
bulanıyor ve midem de, istemiyorum yine de dallara sertçe vuruyorum, vişneler
göz gibi kırmızı, üstleri benekli, eyvah kurtlular, poşetime dökülüyorlar,
eyvah, yabaniyim nedense, nedense sinirli. Kargalardan gözü oyulanı yolda,
ezilmiş, gagası bana dönük, teller ve ölen Almancının evinden dökülen tüller
titriyor, hava soğudu, onu izliyorum.
Tamam, tamam. Çıktı çıkacak depodan, o depoya hiç girmedim,
Yavuzların apartmanındaki kazan dairesine girdim bir keresinde, horul horul
çalışan, devasa ve demirden bir kazan gördüm, yuttuğu kömürleri gördüm,
kömürleri kokladım, elimde eşeledim, öksürdüm ve kazandaki kazmayı elime aldım;
tüm fareleri öldürdüm, tüm evsiz fareleri, tüm cinleri, perileri, ne buldumsa
öldürdüm, burnumdan akan sümüğü, kanlı gözlerimi, her şeyi öldürdüm, ne
ölürdümse onun için ağladım, kazmayı öldürdüm, kendimi güldürdüm, kime, köşeye
yığdıkları ona, bir güzel dövdükleri ona, onu ben onlardan önce öldürdüm.
Nihayet, biliyordum, bilmiyorum sonunu, çıkıyor, adım adım
yükseliyor, onu izlediğimi biliyor, aşırdığım vişneleri yutuyorum,
çekirdeklerini çiğniyorum, ağzım ekşiyor, yüzüm, bir defada beş altı tanesini
götürüyorum, dallar soğuk, ölmüş gibi bu ağaç, ona sürüyorum vişnenin özünü,
ağaç kanlanıyor, canlanıyor, o ise çıkıyor yukarı, merdivenleri bitirdi,
dümdüz, elektrik direği gibi, hatta elektirik direği, ortadaki gereksiz i harfi
gibi gereksiz ve dimdik, yürüyor, kafası gövdesinden kopuk gibi, bana bakmıyor,
bakacak, biliyorum, birazdan bunun da rüyasını göreceğim, vişneler üzerimi kana
buluyor, vişneler bende ne buluyor, vişne kan kokuyor, onun o engin duvarı aştığı ve bana baktığı an....
Vişneler bitiyor, kurtçuklar dökülüyor, dizlerim titriyorlar, ağaç şimdi sıcak,
çok, uçuruma dökülüyor ağacın dalları, duvarda biten yeşil dallara karışıyor,
bana bakıyor o, içim kalkıyor, göz göze geliyoruz, onun da beni rüyasında
gördüğünü hissediyorum, o depoya zaten gireceğini bildiğini, bana bakıyor
tırmanırken, onu görüyorum nasılsa, titriyorum, teldeki karga ses çıkarıyor,
kanat çırpıyor, içimi burkuyor, gözüm ise onda, tüm kargalar ölsün, sussun, o
benim içime doğru tırmanıyor, ağacıma gelemeyecek ama ağacıma gelemeyecek.
Gözleri zaten burada, ilk kısımda tanımladığım, bu hale
gelmişti, yani gözlerinden söz etmemeliyim, bile isteye, şeytan yemiş ruhunu, o
eve gidiyor, benden gözlerini kesti, kargaya baktı, direğe tırmanıp kargaya
bağırdı. Bağırıyor. Karga obez, onu da mı yiyecek, ileride iğde ağacı, iğde kokuyor, iyi de kokuyor, nedir bu ağaçlar, bu öykü ağaç
dolu, kimin kime gücü yeterse diyorum ve izliyorum, obez kargayı tekmeliyor,
her nasılsa aklıma o bez karga geliyor, sözcükleri bölüyorum, sözcükler
değerlidir, “o ses karga”, “o ses Türkiye” geliyor aklıma, aklım başımda değil,
karga sinirleniyor, ses çıkarıyor, boşuna aklıma “o ses karga” gelmiyor,
gülümsüyorum, ağaçta duramayacağım, her yanım dal, her yanım kırmızı kurtçuk,
aşağıya da inemem, karga gagasını onun gözüne batırıyor, o inliyor, karga
dinliyor, ben izliyorum, dallar beni gizliyor.
Karga masum. Tüm kargalar masum, ölmesinler, alıyor kargayı
yanına, ikisi de sakinleşiyor, uysallaşıyorlar, insanlaşıyorlar, insaf sahibi
oluyorlar, dikkatlice takip ediyorum onları, vişneler gözlerimi yakıyor. Evin
önü çukurdu, söylemiştim, oraya gidiyorlar, kargayı bir tasma ile
evcilleştiriyor, bir tasmalık ilkellik, büyülü bir tasma bu, saçma, ikisi de
çukurun önünde dikiliyorlar, kim getirdi onu buraya, kargayı da? Kim?
Bilmiyorum, onu, kargayı da, izliyorum. Kargayı gagasının en cazip yerinden
şehvetlice öpüyor, canım çekiyor, vişne gibi kızarıyor karga, kan gibi
kızarıyor, onun gözü gibi allanıyor, ballanıyor karga, pek bir şirin oluyor, az
önceki iğrenç karga, obez karga gidiyor ve yerine enfes karga geliyor, sesi
billurdan dökülüyor, tüyleri dökülüyor, tüy döküyor, aşk onu değiştiriyor,
gözleri parlıyor, çok ciddiyim, bu karga sevgiyi hak ediyor, ben de kargadan
hoşlanmak üzereyim, ağaca sarılıyorum, sıcakcık, ünsüz düşmesi bile yaşamak
istemiyorum, bu kargaya sahip olmalıyım, gözüm dönüyor, ağaca abanıyorum,
kurtçuklar tenimi yakıyor, oluyor tüm bunlar, rüyamda bile bilemiyorum.
Kargayı öpüyordu ama o enfes karga dünyanın en pis kargasıdır,
tüm kargalar ölsün, kara tüylü kara karga, hain karga, sivri tırnaklı karga,
tüm kargaların en karası, yüz karası karga onu sırtından ısırıyor, çukura
yuvarlıyor, olamaz, ağlıyorum, göz yaşlarım ağaca dökülüyor, kurtçuklar kırmızı
damlaları yiyorlar, ağaçtan da tiksiniyorum o halde, artık inanmıyorum aşka ve
ağaçlara, tüm çiçekler solsun, ağaçlar kurusun, doğayı önemsemiyorum, o ise
çukurda can çekişiyor ve ne yapıyor o karga, o ses kargadan elensin, gerisin
geri kaçıyor, yolda park eden tornete atlıyor, tüyüyor olay yerinden, tüyü
dökülsün, şişko, kolayca.
Kap açıldı ve onu içeri sürüklüyorlar, elektrik tellerinden
de tüyler dökülüyor, içeride onu dövecekler, evin sırtı yeşillikti, demiştim,
rüyamdan hatırlıyorum, onu oraya çekecekler, köşede, kollarını budayacaklar,
aklıma tek tek dökülüyor rüyamın detayları, yapan kişi kırklarında bir adam,
bıyıklı ve piç, babasını öldürmüş evvelce, bu onu yine de piç yapar mı, galiba,
suratında izinsiz bir bina var, burnu bu, çok çirkin, kargadan da çirkin, koca
burunlu, cebindeki kör bıçağı çıkarıyor, hayır hayır yapamaz, kendi diline
dayıyor kör bıçağı, sahte bir ışığın altında dilinin ucunu zorla kesiyor,
zorla, kan aktı akacak, akıyor, kırmızı, bıçağı tutan eli titriyor, cani, benim
de canım çekiyor, nasıl görüyorum bunları, ben de bir caniyim, ağacımı
tekmeliyorum, öl ağaç, dalını koparmak için ağacıma vuruyorum, ağacımın dalı
kırılıyor ve aynı anda adam onun kollarından, dallarından birini kırıyor kör
bıçakla, buduyor, kesiyor, o bunu beklermişçesine sakin, halinden memnun lakin
gülümsemiyor, hatırlatmalı bunu yine, gülümsemiyor, kan ağır kanlı bir şekilde
akıyor o kesitten, tek kolu budanmış, ağacım da öyle, kör bıçaklı adam çılgınca
sevinmiyor, hayır, o iyi biri, iyi bir cani, yaptığı için oracıkta günah çıkartmaya
hazır, onun karşısında eğiliyor ve ağlıyor, sesindeki samimiyeti hissediyorum,
daha önce de caninin değil, onun beni rüyasında gördüğünü hissetmiştim, cani
adam bu günah çıkartma eyleminin çözüm olmadığı kanısına varıyor, ona
katılıyorum, kendi kolunu da kesiyor kör bıçakla, koparıp atıyor, o ise bunları
büyük bir olgunlukla izliyor, depo onu değiştirdi, depo ona çok şey kattı, ne
depoladı ise orada yaptı bunu, bu arada ağacımda, neden ağacım demeye başladım,
depoladığım vişneleri bitiriyor kurtçuklar, durun, adamın karısı da geliyor,
cüce boylu, galiba cüce değil, cücemtırak, gelip adamı da onu da dövüyor,
cazgır karı, yanağındaki şamar izini okşayan küçük elleri var, ben de ağacı
okşuyorum, kadın hayatının dayağını atıyor, hayat dolusu dayak, kendi dayak
hayatını sonlandırıyor, çılgınca dans ediyor, cüce dansı, hayır, cüce değil,
çok kısa boylu, adamın üzerine çıkıyor, eze eze kendinden geçiyor, adam ezme
oluyor, adamı ezme, adam ölüyor, duymuyor, adam ölüyor, içi dışına çıkıyor,
konu komşu balkona çıkıyor, mahalle maçı yapan çocuklar taştan kaleleri
parçalıyorlar, taşlar dört bir yana savruluyor, kaçan karga büyük olur, balık
mı, kilolu evet, bu tanıma uyuyor, tornet süren karga uyuyor ve ölüyor, trafik
kazası, kadın ise sıradaki avına bakıyor, ona. Ben gözlerimi kapıyorum, bu
kadından çekiniyorum. Tehlikeli.
Arkamda beni çağıran uçuruma atlıyorum, elimde sopa, sanki
beni bir güzel dövmüşler, bir güzel dövmüşler, öyküyü bitirmeye doyamıyorum,
vişneler kırmızı, cüce kadını, hayır cüce değil, buradan uyarıyorum, bir
sonraki uykumda, olmadı öykümde, görüşürüz.
No comments:
Post a Comment