Yine Andrey
Tarkovski’ye…
Bölgeye girdik mi her şey düzelecek, ne varsa, gökyüzü renklenecek, sis eriyecek, anlam yağacak üzerimize, saçımıza sakalımıza, bölgeye girdik mi geride kalacak savaş, mermiler ardımızda, paslı lokomotifler ve bomba parçaları, tümü ardımızda kalacak, havanın pusu, şehrin kokusu bizi rahat bırakacak, şehrin kir kokusu, şehrin zehirli kokusu, o halde, o halde beni takip edin, beni yalnızca önümden giderek takip edebilirsiniz, siz, yazar ve profesör, aydınlığın isimleri, beni takip edin, bölgeye gireceğiz, bu yolculuk tehlikelerle dolu, bölge eğer biraz umudunuz varsa sizi öldürür, bölge umudu olmayanlar içindir, bölge umuttur, şimdi atlayın arabaya, ben size rehberlik edeceğim, iz sürücünüz benim, iz sürücünüz!
Korkuyorsunuz, bu iyi, bölge korkaklar içindir. Siz yazar,
sözcüklerin esaretinden çıkmalısınız. Sözcükler sizi alt ediyor sürekli ve
giderek, onlarsız edemiyorsunuz, siz, her şeyi bildiğini sanan bir
aptalsınız, başınızdaki berenizi çıkarın, yoksa sözcüklerin gölgesinde
tükeneceksiniz. Siz profesör, aklın ve mantığın kıskacındasınız. Her şeyi
gerçekliğe yoruyorsunuz. Düşün de güçlü olduğu anlar vardır, düş bir
yükseliştir, farkında değilsiniz, bölgedeki gerçekliği deney tüplerinde
bulamayacaksınız. Titriyor ve sözlerimi küçümsüyorsunuz, bölgeyi
küçümsüyorsunuz, insanları küçümsüyorsunuz, ayrıca bana, bunları ne hakla
sorgularsın, diyorsunuz. Ben iz sürücüyüm, evet, iyi bir insan değilim, günah
çukurunun dibindeyim, bölgede arkadaşım Kirpi’yi kaybettim, bir karım, bir
sakat kızım var, bununla kötü bir insanım demek istemiyorum, insan kendini
bildiği an her şey tükenir, anlam biter, kayalıklardan serseri suların
fışkırması gibidir bu, anlam biter, insan kendini değil insanlığı anlamaya
çalışmalıdır, Kirpi bunu yapmadı, kendi bildiği yoldan gitti, bölgeyi
dinlemedi, bölgede en kısa yol en tehlikeli olanıdır, Kirpi en kısa yolu tercih
etti, evet geçmişti ve odaya ulaşmıştı, dinliyor musunuz sayın yazar, sevgili
profesör, Kirpi odaya ulaşmıştı, ben çıldıracaktım, yabanıl otlar arasında
kendimi kaybetmiştim, ağzım köpüklenmişti, Kirpi günler sonra yanıma geldi,
geçtim, dedi. Nasıl başarmıştı, aklım almıyordu, peki neden yanıma gelmişti,
bunu sordum, yanıma gelmediğini, odadan çıkıp diğer tarafa geçtiğini ifade
etti, olmuştu işte, lanetlenmişti, bölge onu lanetlemişti, kısır bir döngüydü
bu, Kirpi, korkuyordum, otlar rüzgârla oynaşıyordu, rüzgâr ölüm taşır, neyi
gördüğünü sordum Kirpi’ye, ne gördün, gözleri fersizdi, cevap veremedi,
ilerideki ağaca dayandı, ağacın kabuklarına yüzünü sürdü, ağacın çürüğü ile
yüzünü kanattı, yapraklar bölgenin renkleri ile parlıyordu, Kirpi inliyordu,
anlamıyorum, diyordu, anlamıyorum, yerimden kalkmıştım nihayet saatler sonra,
aksak bir halde Kirpi’ye bakındım, ağacın bir dalında, gelin gibi, kanlı bir
gelin gibi, kendini asmış, hayata salınıyordu, yüzünde bir tebessüm vardı,
kanlı o da, Kirpi kendini asmıştı, ağaca ve hayata karşı. Bölgeye isyan etmişti
Kirpi, yapmaması gereken şeyler yapmıştı, yaşamda yapılmaması gereken ne çok
şey vardır, Kirpi uzun yolda kısa, kesin bir ölüm tatmıştı, otlar keskin bıçaklar gibi
bacaklarımı dövüyordu, bölge hareketlenmişti, arkadaşımı yitirmiştim, umudum
azalıyordu, yüzüm solmuştu, umudum azaldıkça bölge neşeleniyordu, bunu
duyabiliyordum, buna inanıyordum, bölgeye inanmak zorundasınız sevgili
insanlar, bölgeye itaat etmek durumundasınız!
Lokomotifin üzerindeyiz. Korkmayın, sessiz olun, askerleri
aşacağız, bölgeye bir kere girdik mi bölge sizi değiştirecek, sizi umutla
dolduracak, dileğiniz gerçekleşecek, lokomotifin üzerindeyiz, ellerimiz benzin
ve şehir kokuyor, korku kokuyor, korkunun da kokusu var, korkmayın, ben bu yolu
defalarca gittim geldim, defalarca ölümün kucağına düştüm, bölgeye inandım,
zaten bölgeden başka neyimiz var, tekrar ediyorum, kendinizi anlamaya
çalışmayın, bunu isteseniz de yapamazsınız, sayın profesör, dalgınsınız,
yanınızdaki o çantada da ne var, susuyorsunuz, pekala, ya siz sevgili yazar,
büyülü dizelerden kurtulabilecek misiniz, yapabilirsiniz bunu, kendi içime
dönüyorum bu kısımda, ne çok kişiyi getirdim buraya, dünyada umudunu yitirmiş
herkesi, bölgeyi kat ettik, odaya ulaştık, birçoğu kıyma makinesinde öldüler,
odaya girenler dileklerini sundular bölgeye, dilek hemen gerçekleşmez, herkesin
tek dileği vardır gerçi, umut. Şimdi size dönüyorum. İniyoruz bu noktada,
dikkatli olun, hatırlayın, beni takip edeceksiniz ama önümden giderek, neden
mi, kuşkularınızı bir kenara atın, elimdeki iz gösterici beyaz renkli taşları
bölgenin çalılıklı sırtına atıyorum, o taşı bularak, ağır ağır, ilerliyoruz,
başaracağız, evet, koku yok burada, şehrin kokusu yok, her şey çok güzel, her
şey çok tehlikeli, gerçek sessizlik burada, insanlar burayı bombalamaya
çalışıyorlar, insanlar sessizliği küçümsüyorlar, onu yok etmek için ses’i icat
ettiler. İnsanlar bölgenin umudunu yerle bir etmek istiyorlar, bunu
yapamayacaklar, bakın, hemen yandaki uçurumdan aşağıyı seyredin, ölü tanklar
var, üzerileri küf ve örümcek ağı kaplı, hepsi ölmüşler, bölgeyi
öldürememişler, bunu tekrar bile edemeyecekler, haydi yazar, önden gidin,
çekinmeyin, çekinmeyin.
Aşağıya iniyoruz.
Bölgeye giriyoruz.
Bölgeye giriyoruz
Adım adım
Bölgeye giriyoruz.
Bölgeye giriyoruz
Adım adım
Sabrınızı koruyun, dikkatli olun. Bu kısımda herkes tedirgin
oluyor, herkes kibirleniyor bu tedirginlik yüzünden, tedirginlik kudurtuyor
insanı, insanlar güvenli alanın hazzını yeğliyor, hayır, dikkatli olun,
sinirlenmeyin profesör, neden kısa yoldan gitmiyoruz, yeter, diye
haykırıyorsunuz, hayır profesör, yapmayın, en kısa yol en tehlikeli olanıdır,
sabredin, hayır, gitmeyin, gidiyorsunuz, o halde, şunu tekrar edin, kendi
isteğimle ve bilinçlice gidiyorum, teşekkürler, dilerim başarırsınız,
korkuyorum yazar, profesör başaramayacak, o hâlâ hırsının esiri, kendini çözmeye
çalışıyor, ben size demiştim, ellerimi başımın arasına alıyorum, yorgunum
yazar, yorgunum, siz de soruyorsunuz, kimin için yazıyorum, bilmiyorum yazar,
ben, peki ben, kimin için yaşıyorum?
Yapamadınız ve döndünüz yanımıza profesör, neden, demek
bilmediğiniz bir ses duydunuz, odanın girişinde, kapı ağzında, dur, dedi, size
söylemiştim, bölgeye inanmalısınız, şimdi dolanacağız en uzun yolu, sayın
profesör artık utançla dolusunuz, hırsla atıldınız ancak onursuzca geri geri
yürüdünüz, kanınız çekildi, her neyse, bölge tehlikelidir demiştim size, her
şey her an yeniden yaratılır burada, bölge kendini durmadan yeniler, o nedenle
yürüdüğünüz bir yoldan geriye dönemezsiniz, kaybolursunuz, ölürsünüz.
Birbirimizi takip edelim, aniden bastırıyor yağmur, billur billur, su yıldız yıldız
dökülüyor, yorgunuz, uyumamız gerek, hemen uzanıyorum bataklığın üzerine,
yüzümü çamura bandırıyorum, rahatlamam gerekiyor, şimdi kendime dönüyorum, burada
kaçıncı uyuyuşum, tam bu noktada, yeni doğan parmak balıkların etimi kaçıncı kemirişi
bu, neden böylesi uzağız doğaya, neden, neden kendimizi yere bırakamıyoruz
dilediğince, neden çekiniyoruz, neden üstümüzün kirlenmesinden korkuyoruz,
ruhumuz böylesi pislik içindeyken, konuşuyorlar profesör ve yazar, gözlerini
kapatmışlar, hissediyorum, birisi bilimin kölesi, diğeri şiirin, anlamıyorlar,
anlamıyorlar, ya ben, anlıyor muyum?
Sona yaklaşıyoruz efendim, önümüzdeki suyu geçelim. Önce siz
geçin profesör, çağlayandan sızan suları aşıyoruz, su bizi daha da kurutuyor
burada, her şey bir başka şekilde işliyor, aklımız kurcalanıyor, hayır, burada
akıl sahibi olmak mümkün değil, bakın yazar, sürekli sözcükleri savurup
durmayın bölgeye, sözcükler savrulmayacak kadar değerlidir, demek onların
değerini en çok siz bilebilirsiniz, demek, şimdi bizi terk ediyorsunuz,
yapmayın, yalvarıyorum, siz de bir şeyler söyleyin profesör, bizi burada
böylece bırakamazsınız, bölgeye ihanet edemezsiniz, gidemezsiniz, giderim
diyorsunuz, ha, şu ölüm kumullarını, hepsi birer minik tepecik, aşarım
diyorsunuz, siz ne dediğinizi bilmiyorsunuz, kumullara bata çıka
ilerliyorsunuz, yapmayın!
Kumullara
Bata
çıka
çıka
Bata
çıka
çıka
Aman Allahım! Söylemiştim, ben iz sürücüyüm, bana inanın,
bölgeye inanın demiştim, profesör gördünüz mü, nasıl da kumulları aşarken
döküldü yazar, su gibi aktı, kuru su gibi, dipsiz kuyunun içine, söylemiştim,
yapmayın demiştim, kuyunun suyu ve sonu yok, ah yazar, kumdan kuyu, kum kuyusu,
dibine battınız, sanırım ölümünüzü bedeninizle yazdınız, sanırım!
Sayın profesör, ikimiz kaldık artık. Sizi uyarmalıyım,
umudunuzu yitirmektesiniz an be an, bu iyi, bölge sizi sevdi, eminim, o
çantanızı da artık bıraksanız iyi edersiniz, bu kadar bağlanmayın dünyaya, o da
ne, çantanızdan bir bomba çıkarıyorsunuz, ne yapıyorsunuz siz, ne, demek burayı
imha edeceksiniz, bölgeyi bitireceksiniz, yapmayın, insanların umudu burası,
son umut kapısı, benim için de öyle, kendi içime dönüyorum, yapmayın profesör,
burası olmazsa ben ne yapacağım, evimden ve karımdan nasıl kaçacağım, kendimi
nasıl adlandıracağım, neyin izini süreceğim, anlattığım şeye bir daha nasıl
inanacağım, insan inancının hapsindedir, kime inanacağım, şehir beni anlamadı,
şehir iğrenç insanların yuvası, kinli ve kibirli insanların mekânı şehir, ben
burada mutluyum, ben belirsizlikle mutluyum!
Profesöre dönüyorum, bomba kapsülünü ikiye ayırıyor, yüzünde
bir intikam rengi. Onlara gününü göstereceğim, diyor. Bu umudu bitireceğim.
Yapmayın, diye atılıyorum üstüne defalarca. Beni sığ suya deviriyor, burnumdan
kan sızıyor, yapmayın, umudu bitirmeyin, Kirpi geliyor gözümün önüne, Kirpi’nin
rüzgâra ve bölgeye saçılan cesedi, Kirpi’nin cesedini saklayan, kollayan otlar,
yeşil bir anlam, profesör, bombayı patlatmak üzere, gözlerimden de kan sızıyor,
o odaya ben de girmedim hiç, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlıyorum, yapmayın,
yapacak, yirmi bin kilotonluk bombayı patlatacak, belki bize, tam da burada, bu
odanın girişinde, çağ atlatacak, biz öleceğiz, hiç olacağız, umut ölecek, izler silinecek,
bombanın getirdiği yeni bir koku, bölgeyi saracak, sarsacak, bölgeye saldıracak
bu koku, bölgeyi öldürecek, bölge bilgeliğini ve gizemini yitirecek, profesör
yapmayın, yarın bu bölge, bir gölgeye dönüşecek, bir gölge olacak…
Artık hazırım, yapın profesör, elleriniz titriyor, hayır,
yapın, evde sakat kızım masaya kafasını dayamıştır, umudunu tamamen
yitirmiştir, umut yoktur, sadece yaşamak vardır zoraki, umut filan yoktur, bombalar,
savaşlar, barış soslu hezimetler vardır, bölge vardır artık gölge olacak olan,
bölgeye yüklenen anlamlar, umudu çağrıştıran odalar, odalara sığınan umutsuz
budalalar vardır, kendini anlayınca insanlığı da anlayacağını sanan ahmaklar vardır, profesör patlatıyor bombayı, etrafa saçılıyor
Şiir Bölgegölge
Umu t
An Kelimeler
Lam
Ces-ar-et
Zehir İz
--------------------------------------------------------------------------------------------------
*Stalker/İz
Sürücü (1979)
No comments:
Post a Comment