October 26, 2014

KURGU

Saffet her gün o saatlerde, karanlığa yakın, dar bir sokağın girişinde, altında aşınmış bir iskemle, oturur. Sokağa bakar, sokağa iyi bakar. Bıyıklarını kımıldatır, geçenleri izler. “Tuvaletteki yeşil hortum.” der. Sadece bu cümleyi kurar, bu cümle için oturur, her Allahın günü, bir saat kadar. Derken, kalkar yerinden, iskemleye bakar, iskemleye iyi bakar. Okşar onu, pürüzlerini eller, tırnaklarını acıtır, Rahmi Usta köşede belirir, aynı saatlerde, çöpe gidecek dönerden bir parçayı ekmeğe bular, Saffet’e verir, hava koyulaşır. Saffet, iskemlenin kenarına kıvrılır, sarılır ayaklarına, iki metre ötesinde kasımpatılar renklenir, bıyığı islenir.

Ben bunu bilir, bunu söylerim.

Bilemezdim, bilemezdim. Televizyonda eğlence programı izliyordum, saç kesici tipler vardı ve sokaktan kadın çeviriyorlar, kadının saçını berbat ediyorlardı, kadın ağlıyordu, ben gülüyordum, her şey olması gerektiği gibiydi, İnsanlar kolayca inanıyor, alıkça kanıyordu. Gözlerimi ekrandan alamıyordum, galiba dışarıda yağmur yağıyordu, Saffet bağırıyordu: “Tuvaletteki yeşil hortum.” Her şey aynıydı, her şey. Disket Selim’i soymuşlardı sadece, üç çuval cd’sini hiç etmişlerdi sonradan duyduğuma göre, yağmur yağıyordu, mavi ışıklı alarm çınlıyordu gecede, ekran da bunaltıcıydı, azılı iki hırsız bir taksiciyi gasp ediyorlardı, taksici amatörce yere düşüyordu, bu taksici geçen hafta bir yetenek yarışmasında keşfedilmişti, kardeşi ise bir ses yarışmasında jüri ile kavga etmiş, onunla kavga eden jüri üyesinin kanun kaçağı olduğu anlaşılmıştı, kafam bulanıyordu, Disket Selim denen ebleh, çok zaman önce değil, bilgi yarışmasında ilk soruda elenmişti, onunla alay etmiştik mahallece, dükkânındaki çürük urgana geçirmişti boynunu ama ölmeyi bile becerememişti, korsan cd paketlerinin üstüne yuvarlanmıştı, yeri ikinci kattaydı, aşağılık herifin tekiydi, dişleri de çürüktü, benden söylemesi. Her şey birbirine karışıyordu, bu olayın ertesi gününde Disket Selim, bu kez, bir intihar videosu çekerek ölümünü kopyalıyordu, videosunda dakikalarca zırvalıyor zırvalıyordu, artık değiştiğini ve ölümü alt edebileceğini iddia ediyordu, bu olay ekranda izlediğim intihar öncesi video çekme furyasına benziyordu, hepimiz çıldırmıştık, hatırlıyorum, Saffet çıldırmıştı karanlık gecede. Rahmi Usta’nın getirdiği çürümüş eti yemiş ve bayılmıştı, ellerini yumruk yapmış, iskemlenin altına sızmıştı. Rahmi Usta, bir sokak köpeğini beslemenin hazzına yakın bir hisle, iskender dükkânına dönmüştü. Kasadan para çalan, dik saçlı Piç Memet’i tokatlamış, ona, yine, hayat dersi vermişti: “Ben, senin yaşındayken…” Memet düşünüyordu, az da olsa, tokatın sıcaklığında: “Seni de yaşını da…” Rahmi Usta, soğan kokan elleri ile doğruyordu çelimsiz suratı. Kara günler yakındı.

Bilemezdim, bilemezdim.

Memet, bir futbol maçı çıkışında rakip takım taraftarını bıçaklamıştı. Ustası niyetine, bıçak soğukluğunda, futbol namına, hacamat etmişti keratanın tekini. Bozuk kaldırım taşının kırık yönüne süzülmüştü akan deli kanlar, çılgın taraftarların sesi, deşilen baldırın feryadını bastırıyordu, son darbeyi de yemiş kuru dalcasına saplanmıştı kana düşman. Uzun süredir Saffet ortada görünmüyordu, gece onu izleyemiyordum ekrandan artan zamanımda, ekranda birkaç moda ikonu birkaç maymunu giydiriyor, birkaç profesör birkaç konuyu aynı anda fehmediyordu, kanal değiştirdim yorgunlukla, Memet vardı karşımda, futbol terörünün kurbanı olduğundan bahsediyordu, olabildiğince acındırıyordu kendisini, ben de inanacaktım bu duruma, ağlıyordu işte, çalan fon müziğini Youtube’dan arıyordum, Memet’in çaprazındaki sakallı yorumcu Memet’e hakaretler yağdırıyordu, kötü şeyler olacaktı, Memet’i tanıyordum, tüm etlere tüküren, tüm soğanlara çükünü süren bir psikopattı o, Saffet’i de o dövmüştü, biliyorum, kafasına vurmuştu yeşil hortumla, tuvalette haklamıştı onu, Disket Selim’le birlikte yapmışlardı ne yapmışlarsa, sonra bir Cuma günü, öğle namazı çıkışı tövbe etmişti her şeye Disket Selim ölmeden evvel, her şeye veda etmişti, dükkânını soyan veledi zina da Memet’ti. Memet’ti bu öykünün kötü kahramanı, anlatamamıştı bunu videosunda Disket Selim, anlatamamıştı, havale işlemini Allah’a bırakmıştı.

Bilemezdim, bilemezdim, bildiklerimin böylesi çok olduğunu.

“Tuvaletteki yeşil hortum.” sesini alışık olmadığım bir anda duydum, gece yarısını geçiyordu saat, ekranda halkı güldüren işgüzarlar vardı, doğaçlama yaşıyorlardı, Saffet’ti beliren sokağın başında, sokağa bakıyordu, elektrikler kesildi, tuhaftır, aşağı inmemi istiyordu Saffet sanki, odadaki kara ekranı öptüm, içtenlikle, Saffet’i ilk kez yakından izliyordum, ekrandaymışçasına, sokak lambası mum aydınlığında çalışıyordu hâlâ, Saffet’in sokağın ortasına ve üç çuvalın üzerine uzandığını gördüm. Bunlar Disket Selim’in çalınan çuvallarıydı sanırım, ne kadar az şey biliyordum. Saffet’in tırnakları çuvalları tırmalıyordu, bana baktı, yüzüme, bıyıklarını oynattı, kafası öne düştü, kasımpatılar soldu.

Kaç gün geçti bilmem, kaç zaman…

Memet çıkageldi, çuvalları istiyordu. “Yok.” dedim, net bir şekilde, “Yok.” Bıçağını çekti, çuvalları istiyordu, şehrin tüm insanlarının görüntüleri vardı o çuvalların içinde, tüm yarışmacılar, tüm ölümlüler, tüm hatalar, tüm cevapsız sorular, mahalleli ve baskıları, Çıtır Necla, Kerim, lakapsızlar ve diğerleri, bodrum kattaki Üçgen Taverna’da hayat satan Kaltak Neriman’ın oğlunun İspanya tatilinin uçuk kareleri, Sucukçu Hüsnü’nün kaçamakları, en önemlisi de Saffet’e edilen tecavüzün görüntüleri… Biliyordum, bilmem gerekenden fazlasını…

Piç Memet, beni sürükleyerek evden çıkardı, İskendercinin tuvaletine götürdü, bunun farkındaydım, Saffet de oradaydı, bunu biliyordum, Rahmi Usta’yı dudağından öptü, içim bulandı tekrar, neler oluyordu, Saffet ayağa kalktı, yeşil hortumu ağzından çıkardı, tuvalette cinayete kurban gidecektim, Saffet sinirlenmişti, zor nefes alıyordu, kustu, Memet neşelenmişti, titriyordum, “Her taraf kameralarla dolu.” diyordu Rahmi Usta, Saffet gülüyor ve bıyığını söküyordu,  Memet bilinçten dem vuruyordu, Türkiye’deki taraftar profilinden söz ediyordu, ekran kararıyordu ve ileride, az ileride, iki metre kadar ileride, cılız bir kasımpatı ilgisizlikten ölüyordu…



No comments:

Post a Comment