Bir süpermarkette güvenlik şefiyim. Elinde telsiz, sağı solu
kolaçan eden, bıyıklı, kollarını göğsünde kavuşturmuş tiplerden. İşim bu, böyle
durmak zorundayım. İş yerimizde elli iki kişi çalışıyor. Ben, elbette, tümünün
huyunu suyunu biliyorum. İşim bu, insan sarrafıyım. Sözgelimi, şu an kasap
reyonunda yağlı bir eti sarsıla sarsıla parçalayan adam mutsuz. Bunu çok iyi
görüyorum. Altı numaralı kasiyer kadınsa geçen hafta sakindi, bu hafta
tavırlarında bir tuhaflık seziyorum. Marketin müşterilere dağıttığı hediye
çeklerinden aşırmış olabilir. Bir kenarda dursun. Takip edeceğim. İşim bu.
Yine bir hırsızlık vakası. Şu beceriksiz hırsızlardan
çekiyoruz, ne çekiyorsak. Yardımcımla özel odaya aldık herifi. Özel oda çok meşhurdur
burada. Tüm çalışanlar bilir içeriye düşenlere neler olduğunu. Bu hırsız, ufak
tefek şeyler çalmış olsa da fark etmez. Işığı söndürüyor yardımcım. Karanlık,
sessizlik. Şeffaf eldivenlerimi geçiriyorum parmaklarıma. En sevdiğim şaman
müziklerinden birini açıyor tam zamanında. Alışıldığı üzere. Yalvarıyor hırsız.
Önce inkâr edecek elbette, kabullenmeyecek, bahaneler öne sürecek, ağlayacak,
sesi kısılacak, ağlayacak, dudaklarından kara salyalar dökülecek, çırpınacak.
Şaşmaz sıra bu. Yardımcım onu teskin edecek, işe yaramayacak, ne yapıyorsunuz
bana, diyecek. Tamam, itiraf ediyorum, çaldım, şeklinde değiştirecek
konuşmasını. İhtiyacım vardı, ışığı açsanız? Ne yapacağımızı tahmin etmeye
çalışacak sıkıca bağlandığı koltukta. Karanlıkta daha da belirsizleşecek her
şey. Sessizliği hareketlendiren şaman müziğinin verdiği huzuru duyumsaması
gerekirken hazin sonunu düşünecek. Varsa çocuklarını, evcil hayvanını, karısını
düşünecek. Şeffaf eldivenlerin sarmaladığı kemikli parmaklarımı bir titremedir
alacak yine. Tam da o an. Hırsız bir vicdan muhasebesi yaparken ben tuhaf
şeyler düşünüyor olacağım. Her zamanki tuhaf şeyler, aynı. Öfkelenmemi
kolaylaştıracak bunlar, beni gaddarlaştıracak: Oğlumu, karımı ve kedimi geride
bırakıyorum usulca. Yeni bir gün. Her şey geride kalacak çünkü gitmezsem her
şey aynı olacak, aynı kalacak. Değişmeyecek. Sırt çantamı dolduruyorum
sessizce. Pürdikkat. Uyuyor tümü. Sabahın serinliğinde tümü uyuyor ve gidişimi
yalnızca kedim duyuyor. Kulakları dikiliyor ve karşıma dikiliyor. Tekrarlar,
her şey aynı. Yavan. Sivrilmiş tırnaklarıyla üstüme atılıyor, olacaklar belli,
her şey aşikâr. Etli boğazını sıkıyor, sıkıyorum. Tüyler içinde kayboluyor.
Kapıyı çekip, değişmiş bir hâlde, çıkıyorum.
Bu sefer durum farklı sanki. Normalde tuhaf şeyler burada son
bulurdu. Bulmuyor bu defa. Hatırlamak istemediğim şeyler düşüyor zihnimin
içine. Ellerim titriyor, yardımcım hâlâ hırsızı sakinleştiriyor, müzik devam
ediyor. Az evvelki karanlığın içinden ışıltılar yükseliyor: Gittikten bir süre
sonra. Sığınılan yer. Titriyorum. Neden gittim? Her şeyin farklı olacağını
hayal etmiştim. Rüzgâr şiddetini artırıyor, üşüyorum. Bastıran yağmur.
Gökyüzünü böylesi ışıl ışıl görmemiştim daha önce, daha önce gökyüzüne
bakmamıştım. İnsanların yüzlerinden vakit mi kalıyor sanki? Gürleyen gök,
korku. Gürleyen gök, şimşek. Kararan şehir. Kıyamet kopacak bugün, öleceğim,
direnmek boşuna. Devrilen ağaçlar, kırılan taş, duvar. Başımı kaldırdığımda gök
ve yerin yüzlerinin kaybolduğunu fark ediyorum. Kedimin sureti hemen karşımda.
Islak, yalnız, ölümlü. Ellerimin arasına alıyorum onu, hırlıyor, ellerimin
arasında yumuşacık, sıcak. Kuru, yanlış, ölümlü. Ellerimin arasında bir acı.
Isırıyor parmağımı anlaşılan. Kanın akışını hissediyorum, süzülüyor ölü bir kuş
sakinliğinde.
Yardımcım beni uyardı ama çok geç. Hiç böyle olmamıştı daha
önce. Toparlanıyorum hemen. Ben insan sarrafıyım, güvenlik şefiyim,
donanımlıyım ve bunun gibi bir sürü kurgusal kimlik. Aklımdan geçiriyorum
tümünü, evet, iyiyim. Işığı açınca yardımcım, kana bulanmış ellerim çıkıyor
ortaya. İki elimin birbirini yaralaması durumu. Yardımcım kimliğini uzatıyor hırsızın:
Oğlum.
Geride kaldı tümü. Sağ yanağımın hafifçe seğirmesi ile
mesajımı alan yardımcım ışığı kapıyor. Müziğin sesi de yükseldi. Şimdi de
iniltiler yükseliyor hırsızdan. Acı çekiyor. Yaptığının bedelini ödüyor, herkes
öder bunu. Yaklaşık yarım saat sonra sedyeyle çıkarılıyor özel odadan hırsız.
Öldü ölecek. Gevşiyorum. Gevşememem gerek, anında dikiliyorum, anında. İşim bu,
böyle durmak zorundayım. İş yerimizde elli iki kişi çalışıyor. Ben, elbette,
tümünün huyunu suyunu biliyorum. Altı numaralı kasiyer kadında gözüm, muhakkak
çaldı hediye çeklerinden. Birazdan onu da alırım özel odaya.
Yardımcım nefes nefese yanımda. Dışarıda göz gözü görmüyor,
diyor. Hırsızı fırlattım sokağa, da diyor. Bir fırtına var, bile diyor. Senin
oğl, diyemiyor elbette, haddini biliyor. Parmaklarım titriyor. Gözüm kapıda,
boş bekleyen sedyenin metalinde: Işıl ışıl.
No comments:
Post a Comment