Bunların alayı yalancı, hepsi, hepsi… Doğru diyorsun Sait,
doğru söylüyorsun, ölsün bunlar, kavrulsunlar kor ateşte, tırnakları dökülsün.
Dökülsün, ağabey. Başka ne olsun Sait? Hayatta en büyük erdem dürüstlüktür,
ağabey. Değil mi? Haklısın Sait, onaylıyorum seni. Sana katılıyorum, seni
doğruluyorum. Başka Sait? İlk kez sen beni dinliyorsun ağabey, heyecanlıyım.
Heyecanlanma Sait, anlat, lütfen, anlat. Başımıza tüm bu gelenler şeytanlık
yüzünden! Şeytanlar yüzünden, daha dün ormanın girişine diktikleri heykeli
gördün mü ağabey? Gördüm mü Sait? Görmedim, nasıl bir şey o? Ağabey, o gavur
icadını kim diktiyse oraya işte şeytan o! Ağzı köpüklü şeytan, kör gözlü
şeytan, çatallı bıçaklı şeytan, kırmızı şeytan. Çok sinirliyim ağabey. Senin
yanında küfredemiyorum. Sakin ol Sait, bana açıl, her şeyi sırasıyla anlat. Kim
dikti, nasıl dikti o heykeli? Bak hala titriyorsun, getir birer demli çay
içelim. Ağabey, elim ayağım birbirine dolandı, kusuruma bakma, al kahveni.
Teşekkürler Sait, sen de mantık arama fazla sevgili okur. Devam edelim Sait, hüüp,
ne diyordun? Dün geldiler ağabey, takım elbiseli iki adam, hüüp, ormana geldiler, ben yine ormanda bekliyorum, odunlar odunları çalmasın diye. Komiksin Sait. Sağ ol ağabey,
neyse, hüüp, bana bakıyorlar, birbirlerine bakıyorlar, ormana bakıyorlar,
saatlerine bakıyorlar, kırmızı karanfiller takıyorlar, maytap yakıyorlar, ne
yapıyorlar bunlar, ne yapıyorlar, hüüp? Ne yapıyorlar Sait, ne yapıyorlar?
Bilmiyordum ağabey, yanaştım yanlarına, beyefendi, dedim, beyefendiii, hayrola,
burası merkez değil, orman, orman, kara orman? Ne işiniz var burada? Ne işleri
var, hüüp, Sait? Yüzüme baktılar,
ağabey, hüüp, bir çay daha ister misin, ağabey? Sağ ol Sait, sevgili okur sen
de sus, al kahveyi, falıma bak. Evet Sait? Konuşmadılar benimle, yüzüme
baktılar, beni kaale almıyor musunuz, dedim, sinirlendim, ağabey, üzerlerine
yürüdüm, uzun boylusu tokat attı yüzüme, silahıma davrandım, kısa boylusu tokat
attı silahıma, silahımdan ayrıldım, yere yuvarlandım, ama dur ağabey dur…
Heyecanla seni dinliyorum Sait, ne oldu! Her zaman, böyle gavurlar için
gizlediğim, imansız bir tahta parçası vardır kaldığım tek göz hanede, onu
almaya gittim, kafa kafaya vermiş takım elbiseli iki adam, sinirden başım
dönmüş, gözlerim kararmış, odunu bulamıyorum, yaşlı masanın ayağını
tekmeliyorum, ayağımı kırıyorum sanki, canım yanıyor, canım yanıyor, ağabey,
daha önce hiç yanmamış, dar pencereden onları ve olanları izliyorum, ben bir
daha o ormana gitmem, kara orman, küflü orman. Gitme Sait, hiçbir ormana gitme
bir daha. Ağabey, neticede kopardım masanın ayağını, masadakiler, bir şişe su,
üç elma, bir kalem, bir teyp, bir boş poşet, ölen kızımın fotoğrafı, yere
dökülüyor, ağlıyorum, kızım bir daha ölüyor, ağabey, bir daha, ağlıyorum,
ayağım yanıyor, içim kaynıyor, heyecanlıyım, topallaya topallaya geçiyorum
odayı, kızımı eziyorum, kızım seni tekrar üzüyorum, özür dilerim. Sait, seni
dinliyorum. Sevgili okur, Sait’i anlamaya çalış, Sait şu an müsait, ya sen? Tamam,
Sait, devam et, çayın güzeldi. Ağabey, onlara gereken dersi vermeliyim, ikiye
karşı bir, hepsi hepsi, alayı dansöz bunların, erkek değil! Yine tamam, Sait,
yine tamam. Sopa elimdeyken, bir güçleniyorum, öyle bir süper kahraman
oluyorum, ormanı kurtaracağım, ormanı bu yaratıklardan temizleyeceğim, kara
elbiseler içindeki kara bedenli ve başsız yaratıklar, sopamla atılıyorum
üstlerine, hurra. Dur Sait, sakin ol, bana saldırıyorsun! Özür dilerim ağabey,
bir an kendimi kaybettim, insan hep kendinde olmalı, değil mi? Öyle Sait,
tekrar tamam, tekrar. Olmayan kafalarına vuruyorum, sanki kafa tek gibi,
parçalıyorum, sanki tek gibi, eziyorum, kıyma gibi, tek gibi, dibekte buğday dövercesine,
tek, gözlerimi, süper kahraman gözlerimi, açıyorum, hüsran, sopayla hakkından
geldiğim kızımın en sevdiği köpeği, köpeğiydi, Dürbün, ormanın lideri, orman
bir tribün, o da tribün lideri, heh heh, ağabey, onu haklamışım, artık kafası
yok, tüylerinin parlaklığını süpürmüşüm, özür dilerim Dürbün, ağlıyorum o an,
ağabey, bir ağacın altına çekiliyorum, gökyüzü susuyor, gece daha yeni yeni
doğuyor, o renk cümbüşü, o adamlar az ötedeler işte, kafa kafaya vermişler,
maytaplar yanıyor, renk cümbüşü, bundan mı, bundan mı ağabey? Ormanı
kurtaracağım ağabey, yaşamak bir orman gibi. Doğru diyorsun Sait, hür ve
kardeşçesine. Hayır ağabey, bir köpek gibi hırrr ve kalleşçesine, sinirden
ağacı tekmeliyorum kırılan ayağımla, maytapların gölgesinde, ağacın gölgesinde,
gece bir gölgedir, Dürbün’den kalanları bir araya getiriyorum, süper kahramanın
süper köpeğiydin sen Dürbün, geceleri ormana doğru havlardın, benim gözüm
sulanırdı, hayır ağlamazdım, gözüm görmez olurdu, neredesin Dürbün, bazen
elimin altına koyardın kafanı, o güzel ve alımlı kafanı, sonra seni
bağlamıştım, gündüz açılan gözlerimle, ormana kaçmıştın bir gece, çıt yoktu,
bazen bir şeyler öter ormanda, sesler duyulur, uğursuz kuşlar, çelimsiz
böcekler. Konuya mı dönsen Sait? Doğru, ağabey, dönüyorum. Dürbün, haftalar
sonrasında dönmüştü, bakışları kararmış, dişleri dökülmüştü, birileri onu
kısırlaştırmıştı, vücudunda bir dikiş izi seçiliyordu, aksıyordu. Olsun, yine
de gelmişti, yanıma yanaşmadın sen Dürbün uzun süre, yemeğini yemedin, çok
zayıflıyordun, ağabey, o ölecek diye korkuyordum, geceleri gözüm olamayacak,
göremeyeceğim diye, elimin altına giremeyecek sıcak ve kokulu başı diye, ne
diye, sonra seni bağlamıştım, inliyordun geceleri, ormanda bir ses patlıyor ve
senden bir ses, bir kademe fazlası, yükseliyordu. Nasıl bu kadar uzun yaşadı
Sait, nasıl? Ağabey, öldü zaten, o hafta içinde, yıllar önce öldü, dermansızdı,
gecenin yükseldiği, seslerin öldüğü, teybimden dökülen cızırtılar arasında,
öldü. Yemeğini, bayatlamıştı, koyduğum tasa düşmüştü başı, sıcak değildi artık
ve kokusu uçmuştu, çok ağladım, uyan dedim, uyan Dürbün, sen de ölme, kızım da
öldü, onu da bu orman aldı, kara orman, uyan Dürbün, köpeğim, sarsıyordum,
ağabey, uyansın diye, o uyansın, yeter ki, orman yansın! Orman yanmadı, ağabey,
Dürbün de uyanmadı. O gece, durmadan ağladım, masaya kapaklandım, masa, sen de
bir zamanlar ağaçtın, dile gelsen, Dürbün’ümü verin bana, bir gece böyle geçti,
sonra bir şeyler oldu, ağabey, hep gökyüzüne dönüyordu gözlerim, sadece orada
arıyordu bir şeyleri, bazı şeyleri, çoğu şeyleri, yeryüzüne çevirdim ben de
onları, yerde çimler varmış, yeşil, köpek tüyleri gibi, irili ufaklı, kokulu,
yüzümde bir tebessüm, çimlerden, çimlere sarıldım, tümüne, o gün yeryüzünde ne
kadar çim varsa, o kadar çime sarıldım, içim çimle doldu, her yerim çim o
biçim, ağabey! Ne güzel şeyler söylüyorsun Sait! Anladım ki ölüm yoktur ağabey,
ölüm yoktur! Sadece başka yerlere gidenler vardır, Dürbün artık, sadece,
yalnızca, daima, ormanın girişindeki çimlerde yaşıyordur, o çimlerde
havlıyordur, o çimlere döküyordum ben de yemeği, suyunu veriyordum, okşuyordum
çimlerden Dürbün’ümü. Oh, ne güzeldi! O halde son öldürüşünde çimleri öldürdün
Sait? Evet, ağabey, çok uzattım, takım elbiseli iki adam, sanki takım
tutmuyorlar, ama takım elbise giyiyorlar, hayatta en büyük erdem… Dürüstlük,
Sait, biliyorum, devam et. Toparlanıyor zihnim, sorun yok, hala yaşıyor Dürbün,
ölmez öyle birkaç darbeyle, neşem yerinde, yanlarına varıyorum, ne
yapıyorsunuz, diyorum, merhaba, diyorlar, az önce niye dövdünüz beni, diyorum,
zorunuz ne? Biz, diyorlar, koruyucuları sevmeyiz, özgür insanlarız, ormanı koruyorum
ama, bizi ilgilendirmez, diyorlar, ya ormanı yakarsanız, ya ağaçları
keserseniz, hayır, diye bağırıyorlar, aynı anda konuşuyorlar, biz mühim
sanatkarlarız, nasıl bir sanat bu, inanmıyorum size ahmak herifler, ağır ol
Sait, diyorlar, adımı nereden biliyorsunuz, çünkü bu ad sana en uygun olanı,
neden be, neden, çok soru sorma, ormanın girişine bir heykel yapmamız gerek,
kırmızı bir şeytan heykeli, bu heykel ormanı ölümden ve insanlardan
koruyacaktır, istemem kalsın be adamlar, defolun gidin buradan, zorluk çıkarma
bakalım Sait, kafalarını birbirinden ayırıyorlar, bana öfke ile bakıyorlar,
üzerime yürüyorlar, Dürbün yardım et, alayınız yalancısınız, ne ölümü, orman
gayet rahat, güvenli, diyorum, adamlar üzerime yürüyorlar, tamam diyorum, yapın
heykelinizi, ormanı yakacağız, hayır, asla, yakarak mı, yıkarak mı koruyorsunuz,
hani ölmüyordu bir şey Sait diyorlar, siz nereden biliyorsunuz, düşüncelerimi,
ben bilmezken, kim bilebilir, sus Sait, öldürün o halde doğru, ama ölmeyecek
değil mi orman, hayır Sait diyorlar, durdular artık, üzerime gelmiyorlar,
maytaplarını ormana fırlatıyorlar, orman alev alıyor, on yüz bin maytap sonra,
kaçsa artık, ağabey, dinliyor musun? Dinleyemiyorum artık Sait, taburcu
oluyorum, artık dinleyemiyorum sevgili okur, sana bırakıyorum. Görüyor musun
Dürbün, yalnız kalıyorum, hastayım, daha da hasta oluyorum, gözlerim kızarıyor,
görmez hale geliyor, orman yanıyor, elimin altına mı geliyorsun Dürbün, sıcak
ve kokulu, orman ölüyor, ama ölüm yok, sadece başka tarafa gidiyor, keyifliyim,
hiçbir şey ölmez, hiçbir şey!
Ya kızım, ağabey, ya kızım?
Meraklısına ilave son.
Okumasan da olur, sevgili okur, okumasan da olur.
Dürbün konuşuyor: Sait, sen benim babamsın, seni
seviyorum, yalnız sana havlıyorum, merak etme hâlâ yaşıyorum, adamların seni
nasıl aldattığını gördüm, ölüm var Sait, ölüm var, sana baba diye havlamak
istiyorum, bahavba, orman yandı, öldü, bitti, insanlar beni ameliyat ettiler,
ben de öldüm, orman beni diriltti, yine öldüm, senin kızın da öldü Sait, takım
elbiseli iki adam oldu şeytan, ikiye bölündü, gördüm, çimlerin içinden
havladım, çok havladım, hav hav, seni kandırdı şeytan, iki kere kandırdı, ağzı
köpüklü şeytan, kör gözlü şeytan, çatallı bıçaklı şeytan, kırmızı şeytan, seni
kandırdı, ormanı yaktı, kömürlendi yeryüzü, sen gülüyordun, iki şeytan seni
kandırmaktan memnun, olduğu yerde heykele döndü, sen delirdin o an, çıldırdın
Sait Baba, heykele saldırdın, orman çürüdü, kapkara, orman çürüdü, orman
çürüdü, çürüdü!
No comments:
Post a Comment