Köyümüzün orta yerini bıçaklar, sular akıtırdı Arif. İkiye bölerdi
yaşamımızı, sonsuza dek, sanki tam yaşamışız gibi.
Anlatıcı: Hayro
Ana onu dünyaya getirdi de neler çekti, bir bilsen. O etli, tombul kadın eridi,
eridi, tükendi. Kurudu Hayro Ana’nın yüzü. Kara benleri döküldü. Ağladı. Kocası
yanı başındaydı kadın bu hâldeyken. Sakalının gizlediği acı bir hüzün vardı dudaklarında.
Elini tuttu Hayro Ana’nın. Kadın biraz olsun doğruldu çiçekli yastığın
üzerinde. Yeşil çiçeklere kan damlaları kondurmuştu geceleyin. Dermansız eliyle
gizledi bunları. Ahmet Ağa, dedi, hakkını helal et. Öksürdü. Ciğerleri söküldü.
Göğüs kafesine vurdu sızı. Helal et hakkını. Ahmet Ağa’nın sakalından gömleğine
pıt pıt akıyordu ayrılık suyu. Kımıldamadı adam, taş kesildi. Hayro Ana az
ötede beşiğinde yatan Arif’e uzattı elini, başını okşadığını hayal etti
evladının. Elleri jilet oldu, kesti yaşamı. Ses etmedi Ahmet Ağa, rahmetlinin
sıcaklığının azalmasını ve böylece yüreğinin de soğumasını bekledi saatlerce.
Konu Komşu: Sahip
çıktık Arif’e. Ahmet Ağa bir daha konuşmadı. Yanına vardık. Ahmet Ağa, var mı
ihtiyacın? Ses etmedi. Bebeği ağlar, adam ağlar. Evlenmedi bir daha. Birkaç yıl
içinde çöktü zaten. Heybetli omuzları çürüdü, saçları ağardı. Evinden çıkmaz
oldu, kapısına bıraktığımız yemekler de olmasa ölüp gidecekti. Evlerinin
bahçesinde dolanıp dururdu Arif. Bir tuhaflık olduğu o zamandan belliydi
çocukta. Büyüyor, büyüyordu ama anlamsız sesler çıkarıyor, kafasına taşlarla,
sopalarla vurup kendini yaralıyordu. Çocuğun yardımına koşuyorduk konu komşu.
Kapıda beliriyordu Ahmet Ağa. Varlığı alınmış bir ceset misali boşluğa bakarak
Arif’i içeri sürüklüyordu. Geceleri ne bir ışık sızıyordu dışarı ne bir ses. Hiçbir
şeyleri yoktu. Televizyon, elektrik, telefon, hiçbir şey.
Meraklı Kadın: Dayanamadım
ben. Meraklı kadınım yahu. Köyün tüm haberleri benden sorulur. Melahat Hanım’ın
oğlu askere gidecekmiş. Gitsin. Geç bile kaldı. Yalan belgelerle vatani
görevini geciktirdiğini bilmeyen yok. Peh. Nuran’ın kızı evden kaçmış. Zaten
gözü vardı komşunun oğlunda. Oğlan, şehirde bir dönercide çalışıyormuş
diyorlar. Kız daha reşit olmadı. Aile ağlıyor, ağlıyor da böyle olacağı
belliydi. Kara gün kararır. Bakkal Rüstem’in dükkâna hırsız girmiş demişlerdi
ama yalan. Gözlerimle gördüm. Nah kafam kadar fareler delmişler duvarı,
yemişler tüm bisküvileri. Umurunda mı bizimkinin? Hemen yok ediyor parçalanmış
paketleri. Birkaç paketlik zarar günü kurtarır. Bu kadar dedikodu yeter. Ya
Ahmet Ağa. O adamda gözüm var. Tam bir er kişi. Az konuşan, sabırlı cinsten.
Hayro Hanım denen rahmetli eşiyle nasıl evlendiğini biliyoruz. Burada
söylemeyeceğim. Uğursuzluk, melanet, ne ararsan var.
Gördüm: O Suzan
denen meraklı kadını Ahmet Ağa’nın bahçesine girerken gördüm. Kadının yılan
yılan sokulduğunu gördüm otların arasından. Havanın karardığını gördüm. Gördüm
pencereye ulaştığını kadının, içeri daldığını ve çıktığını. Kadının gördüklerini
gördüğü an çığlık atıp kaçtığını gördüm. Gördüm kadının elinin ayağına
dolaştığını, kördüğüm olduğunu. Sabahın ilk ışıklarıyla gördüğüm her şeyin bir
rüya olmasını istediğimi, Suzan’ın dikenli otların içinde cansız yattığını
gördüğümü gördünüz mü?
Arif: Anne, anne.
Ölü anne. Bahçede, evde, kanepede, ölü anne. Baba farksız ölüden. Sarı
civcivler elimde, sıkarım, sıkarım ki aksın yaşam içinden. Yaşasın dek sonsuza.
Baba sessiz. Konuşmaz. Beni sever cansız baba. Evin içine girdik mi bırakır
elimi. Çömelir yere. Kırdım tüm yatakları. Kırarım. İçi aksın, yaşasın. Dek
sonsuza. Duvardaki kadın ölü anne. Uzun saçlar. Asık surat. Ölü surat. Yaşarken
ölü. Baba bakar fotoğrafa. Hangisi daha canlı? Baba titrer, sıktığım civcivlere
döner, titrer. Düşer yere. Hep aynı. Kaçarım evden o uyurken. Koş Arif, köprüye
koş. Suyun üstündeki demirler. Su, altımda gürülder. Canlı su. Cepten çıkarır
jileti ellerim. Ben izlerim olanı. Kollarımdaki kesiklere ekler bir yenisini.
Gürül gürül koyu kırmızı demirler kolumda. Koş eve Arif, uyanır baba. Koş,
durma.
Ölü Muayene Tutanağı:
Ölenin (Ahmet Pazarcı) yapılan baş ve boyun bölgesi muayenesinde ölü
katılığının hâlen oluşmadığı, ölü morluğunun oluşmamış olduğu görülmüş; boyun
bölgesinin elle yapılan kontrolünde boyun kırığını belirten bir sesin geldiği
tespit edilmiştir. Ölenin sağ burun deliğinin kanlı ve dişlerinin sağlam
vaziyette olduğu, sağ kulak muayenesinde kulaktan dışa kan geldiği anlaşılmıştır.
Saçlı bölgede kafatası, alın ve üst bölgesinin sağlam vaziyette olduğu, baş
arka bölgesinde başkaca patolojik bulgu bulunmadığı belirlenmiş; herhangi bir
darp, cebir izine rastlanmamıştır.
Anlatıcı: Geceye
ve güne yemin olsun, bu çocuk doğacak. Çıldırıyordu Ahmet Ağa. Nasıl olmaz
evladı? Hayro Ana kapanmıştı yatağa, ağlıyordu. Olmuyor, olmuyor, diyordu ikisi
de. Öfkeyle. Bu kaçıncı düşük? Evi terk etti Ahmet Ağa bir hışımla. Üstüne
montunu alıp köprüye koştu. Coşkuyla akan suyu seyretti. Tertemiz yüzü
gölgelendi. İblisleşti dişleri. Tükürdü suyun içine. Çenesi yana kaydı, alt
dudağı üsttekini kavradı. Çıkardı üstündekileri ve suya atladı. Azgın dalgalar
boğdu adamı, boğdu boğdu diriltti. Çıktığında sudan, değişmişti Ahmet Ağa.
Durgunlaşmıştı epey. Eve döndü, Hayro Ana’ya sarıldı. Olacak hanım, dedi, içini
ferah tut. Müjdeli haber geldi bir müddet sonra. Kesildi kurbanlar, oyunlar
oynandı. Doktor, erkek olacak, dedi, ama hastalıklı. İsterseniz aldırın. Buruk
bir sevinç. Çocuk olsun da nasıl olursa olsun.
Gördüm: Ahmet Ağa’nın
Suzan denen gudubetle buluştuğunu gördüm. Gördüm köprüde onları. Suyun
çağladığını, Suzan’ın ağladığını gördüm. Gördüm kadının “yeter, yeter adam,
öldüreceğim ikinizi de” dediğini. Dediğini adamın “sus, şeytanın dölü, sus
iblis kadın, ocağımı yıkacaksın, sus” gördüm. Gördüm bıçakladığını adamın
kadını, suya attığını. Koyu kırmızı demirleri gördüm.
Arif: Ölü baba.
Anne ölü. Bahçede otlara gömülü ölü anne. Duvarda ölü anne, damda civciv
leşleri. İçim ferah. Oh. Aldırma Arif. Koş suya. Önce çık dama. Toprak, küf.
Eşele, fare ölüleri. Dokuz tane. Yan evde banyo sesleri. Kafaya indirilen tas.
Tasın dibindeki kayganlık. Ölü baba. Boyundaki kayganlık. Şimdi sık boynunu.
Kendin. Aldır kendini, yaşa. Dek sonsuza. Haydi.
No comments:
Post a Comment