Hiç sekmez, her ayın ilk cumasında giderim berberim Sabit
Fesli’ye. Işıl ışıldır dükkânı, küçük ama samimidir. İçeriye girmeden önce kapı
önüne asılmış havlulara bakarım. Lekeli, ıslak ve kıl yumağı olurlar. Gülümser,
adım atar ve üçlü koltuğa geçerim. Aynı şeyler, aynı. Kesilen saçlar, dökülen
kıllar, kıllar. Sıra almak için aramam Sabit Fesli’yi, razı olurum kaderime,
beklerim. Bir sandalyede Sabit, birinde kardeşi Koray. Beklerim, küçük
televizyonda hep yarışma, kahkahalar, beklerim. Sabit saç keser, sakalı alır
usturayla. Odaya dolan çelik kokusu, sızı. Koray pek konuşmaz, susar. Televizyonda
yarışma var. Çırak üç tanedir. Kalın kaşlı uzun, şişko ve haylaz. Sabit bağırdı
mı elleri ayaklarına dolanır, üçünden bir acı olur, dağılır. Biri gelir yanıma,
ne içersin abi, der zoraki. Oğlum sor abine, diye komut vermiştir Sabit tabii.
İstemem. Öbürü bir koşu gidip lekeli, ıslak ve kıl yumağı havluyu getirir.
Diğeri sarkmış göbeğiyle müşterinin başına dikilir. Burnunun dibine girer,
izler. Koray, iyi izle, der, başka söz etmez. İzler şişko, sonra televizyonda
koşanlara bakar, susar.
Sıra bana geldi mi dağılır düşüncelerim, rahatlarım. Geçerim
sandalyeye. Koray’ı yeğler ve bunun Sabit’i içten içe üzdüğünü, yaraladığını
bilirim. Konuşmayız. Altlar bir buçuk, üstler iki buçuk olsun, der. Başımla
onaylarım. Üstüme geçirilen pis örtü. Boyun bandajı. Tıraş, kolonya, yakılan
yanak ve kulak tüyleri. Ustura izi. Fön. Maske yapayım mı abi, cümlesi. Hayır,
derim. Yıkayalım saçı. Hayır. Başka bir isteğin? Teşekkürler. Kremler,
parfümler, masaj cihazı, buhar makinesi. Aynı şeyler, aynı.
Yarasa Yasin’i son üç gidişimde gördüm. Pembe tişört giyerdi
daima. Beyaz yakalı. Altında dizleri ve cep yanları kesik bir kot olurdu. Onu incelerdim
yeni bir kıta keşfedercesine. Bakardım suratına. Çirkindi, çok çirkin. Benden
daha çirkin, derdim aldığım her nefesle. Gülümserdim sinsice. Suratında
sivilceler, lekeler. Bakışları sert, diğer müşterileri izlerdi. İlk oturuşuydu
sandalyeye, anımsıyorum. Sabit Fesli, sormuştu. Çalışıyor musun? Sesi peltek
çıkıyordu, anlamamıştım. Adın ne? Yasin. Sakalımı kes, demişti dile gelip. Ağda
yapabilir misin sakalıma? Öfkelenmişti Sabit Fesli. Alay mı ediyorsun lan? Ne
gördüm ne duydum? Erkek adamsın sen. Susmuştu Yasin. Olsun, sen yap. Aynı gün
içinde o saçtan o saça, yıkanmadan koşturan tarağı titremişti Sabit’in. Gülmüştü
berber. Ben yapmam, git, nereye yaptırırsan yaptır. Susmuştu Yasin, sessizleşmiş,
hüzünlenmişti. Maske yap, cümlesini güç bela çıkarmıştı koca ağzından.
Televizyondaki yarışmada güzel suratlı adamlar vardı. Güzel ve daima kazanan,
güçlü insanlar. Maske yapıldı Yasin’in çirkin yüzüne. Altın maskesi çene ve
alın bölgesine, kil maskesi yanaklara. Burnun üstüne ve yanlarına toprak
maskesi. Siyah toprak maskesi. Bunlar sürülünce kendini izlemişti Yasin
aynadan. Ağzı yamuk yumuk olmuşu. Kara maskesi burnunu daha sevimli
göstermişti. Yarasayı andırmıştı. Köşeye geçti sonrasında, maskenin kurumasını
bekledi. Onu izlediğimin farkındaydı, herkes onu izliyordu.
Yeni bir ziyaret. Aynı her şey, aynı. Yasin köşede, maskeli.
Yarasa. Sabit, beni selamlıyor. Oğlum, abine sor, ne içer? Koşturan çırak. Üç
çıraktan bir çırak. Hava sıcak, açılan klima. Sabit Fesli, Koray Fesli, üç
çırak, ben, Yasin, bekleyen iki müşteri daha ve sandalyelerde saçı kesilen iki
müşteri. On bir kişiyiz. İçeriye her an biri girip çıkıyor. Arkadaşları.
Kalabalık. Sıcak hava ve bir mevzu var. Koray tıraşı bırakıp çıkıyor. Sabit,
rahat. Araba işine girdik de sıkıntı çıktı. Anahtarı çalışmıyor. Saçı kesilen
müşterisi çıplak. Donla oturuyor. Ne oldu kardaş, diyor. Ne olacak ya, harika
araba ha, tek sıkıntı karbüratör. Onu da yeniledik, cincik gibi oldu. Donla
oturan gülüyor. Kılları uçuşuyor sırtındaki. Yasin köşede ve sakin.
Televizyonda araba hediye ediyorlar günün birincisine. Yanımda bekleyen müşteri
soruyor: Arabayı nereden aldınız? Sabit, saça su püskürtüyor. Çırağa bağırıyor:
Havlu getir. Koşan, izleyen, kahve yapan üç çırak. Telefonu çalıyor Sabit’in. Kıllarla
dolu eliyle açıyor kıl dolu telefonu. Neredesin Koray? Oğlum, sana set yoluna
girme demedim mi? Nasıl çıkacaksın oradan? Telefonu fırlatıyor kenara. Kalın
kaşlı uzun çırak gülüyor. Ben de tebessüm ediyorum içtenlikle. Yarasa’da hayat
belirtisi yok, başını tuğla görünümlü duvara dayamış, gözleri kapalı. Yarışma
devam ediyor, klima ve serinlik.
Koray’ı bekliyorum. Set yolu nereyse artık, orayı bir geçse,
gelse hemen. Kapısı açılıyor dükkânın, içeriye sıcak hava ve elinde koca
anahtarlı kara bir adam giriyor. Hallettik kardaş, diyor. Anahtar işi tamam,
artık bana bir masaj yaptırırsın. Koşun lan. Bağıran Sabit. Masaj aletini
çıkarın abinize. Üçüncü ve boş sandalyeye geçiyor kara adam. Masaj aletinin
tazyiki. İyi bastır la bebe, diyor çırağa. Hakkat, bu alet işe yarıyormuş la,
diyor. Şişko çırak oralı değil. Kalın kaşlı ve uzun boylusu limon kolonyasını
avuçlarına boca ediyor ve kara adamın kaşlarının arasına masaj yoluyla sürüyor.
Oh, herkes mutlu. Kara adam uyuyakalıyor. Çırak bir diğerine bakıyor. Devam et,
ifadesi göz yordamıyla. Ekranda yüzen ve bağıran adamlar: En büyük benim, huaa,
en büyük.
Yasin’in yüzündeki maske kurudu. Bekliyor. Gitmiyor. Koray
az evvel geldi. Hemen beni aldı sandalyeye. Tıraş zamanı. Huzur. Klima serinliği.
Sabit Fesli’nin telefonu çalıyor. Garajdaki arabamı mı çalmışlar? Ben onların… Tamamlayamıyor
cümlesini. Fırlıyor dışarı. Üç çırak da boşluyor işi. Her yer pis, Sabit
gidince herkes ense. Yarışmada eleme heyecanı. Biri terk edecek orayı. Dikkatimi
dağıtıyor tekmelenen kapı. Kim ulan bu Sabit, diyor, tehlikeli adam. Kim? Ekrandakilerin
sesi dolduruyor odayı. Çıraklar birbirine sarılı, kara adam uyuyor. Silahını alıyor
eline. Kim? Tekrarlanan sual. Uyumuş numarası yapıyor donlu adam. Hepimiz
uyuyoruz. Benim, diyor Yarasa Yasin. Hepimiz şaşkınız, tümümüz korkak. Benim
Sabit Fesli. Tehlikeli adam, yüzünde maskesiyle götürüyor Yasin’i. Hepimiz
tedirginiz, tümümüz sahte. Yasin’in sol bileğindeki gümüş bileklik çaresizce parlıyor,
uykumuzu açıyor.
Sabit gelene dek donuyor her şey. Susuyoruz. Yarışmacılar
elenmiyor, elenmiyor. Girdi içeri. Öfkeli Fesli. Elenen yarışmacı. Feryat.
Bedelini ödeyeceksinler, gününü göreceksinler, ben en iyisiyimler. Sabit,
tıraşa devam ediyor. Yasin’den söz etmiyoruz, olanlar konuşulmamalı.
Artık gelmiyor tıraşa Yarasa. Onu özlüyorum. Araba işi var
yine. Sabit gergin. O kadar masraf ettik, satamadık gitti ya, beş yüz milyon
harcadım motora. Olur mu ya? Kapı tekmeleniyor. Giren tehlikeli adam Yarasa bu
kez. Yarasa Yasin takım elbisesi ve tüm havasıyla içeride. Işıl ışıl gözleri.
Beyaz yakalı pembe tişörtünü ve kotunu bir poşetin içinde bırakıyor yanıma.
Sabit’in karnına iki el ateş ediyor. Yanık kıl kokusuna barut da karıştı artık.
Herkes sessiz. Arabaya bindirip hastaneye götürüyorlar Sabit’i. Yarışmada da
biri yaralı. Bacağına dikenli bir sopa girmiş. Kırmızı, yeşil, mor. Acı.
Işıklarını söndürüyorum dükkânın. Giyiyorum Yarasa’nın kıyafetlerini. Oh.
Hayatta hiç kazanamadım, hiç. Bu sefer olacak. Maskeden sürüyorum yüzüme. Yasin
misali. O kazandı, ben de kazanacağım.
Kapanmış berber dükkânı. Kurtaramamışlar Sabit’i. Kardeşi
çıldırmış. Çıldırmış. Hem kendini hem arabayı yakmış. Sessiz ortalık. Dükkânın
girişinde, havluların olacağı yerde kiralık ilanı. Oturuyorum oraya. İçeride
kıllar, geride kalanlar. Üstümde beyaz yakalı pembe tişört, altımda kot. Kapıyı
tekmeliyorum Yarasa gibi. O ne yaptıysa. Nasıl başardıysa. Kapı kırılıyor.
İçerideyim. Güç. Kiralık yazısını kaldırmak. Açılan ışık. Gelen müşteri.
Hayırlı olsun, yenisiniz galiba. Sallanan baş, huzur. Şöyle kesin, böyle
kesinler, dikkat edinler, canımı acıtıyorsunuzlar, ahlar, oflar. Usturayla
deşilen kafa. Fışkıran kıllı kan. Güç. Pembe tişörtüme sıçrayanlar. Müşterinin
bilekliği. Yarasa gibi. Tuttuğum kol. Kestiğim bilek. Takıyorum koluma insan
derilisini. Yakışıyor. Açık ekran. Yarışma. Sezon finali. Güçlü erkekler,
güçlüler. Dokunuyorum maskeme. Yarasa misali.
Kapı çarpıyor. Sandalyedeki adam titreyerek can veriyor.
Kenara geçip oturuyor Yasin. Üstünde elbiseleri. Kendime bakıyorum aynada, Sabit
Fesli’nin yüzü yüzümdeki, onun eli elimdeki. Geç, diyorum Yasin’e. Geç, lan.
Sendeki maske, yarasa gibi duruyor. Bari bir işe yarasa. Hahaha. Sabit’in sesi,
sesimdeki.
No comments:
Post a Comment