January 14, 2014

Ka-la-balık

Kımıldamadan durdu orada. Kilitlenmişti gözleri bir noktaya. Heykel gibi, balmumundan mamul. Belki. Işık, gözlerini deldi geçti. Kıstı hayat aralıklarını bir nebze daha. Belirsizlik görüyordu artık. Kımıldamadan soluk aldı. Feraha erdi içi. Boynu kabarıklandı, al al. Ağzında birikti, içindekiler: Hava, acı ve sair.
---

Oysa dün şenlikti yaşam. Dünü düşündü. Kalabalık içindeki kendini gördü, tekrar. Yaylana sızlana yürüyordu avluda. Kalabalık, nefes alıyordu. Gülüyorlar-dı: Ha ha ha. Üstüne yürüdüler fazlaca kendini bilmez. Utanmaz, edepsiz, hayadan muaf kabalık dolu kalabalık. Korktu, nereye kaçacağını kestiremedi. “Ne oluyorsun yahu?” Çıkıştı kalabalık. Anlam veremediler bu değişime. Yıllardır tanıdıkları kişi gitmiş, yerine bir yabani gelmişti. Bağrıştı kalabalık: “Çıldırdı herif, ayol!” İç odaya gizlenmişti gürültüden kopup. Yatağın altına girdi. Tozu çekti ciğerlerine. Küflendi yüzü. Eskidi, herkesleşti.

Kapıyı kırmaya çalıştı kalabalık. Tek bir kişi olmuşlardı. Aynı anda aynı yere yöneliyorlar, seviniyorlar, gülüyorlar ve dahi sinirleniyorlardı. Tekti artık kalabalık. Bağırdı: “Kırılmıyor kapı, çok sağlam.” Derin bir soluk. Aldı kalabalık. Tekme savurdu birçok ayakla, kafa ve yumruk çıkardı kapıya. Kırılmıyor işte kapı. Kapı dışarı edilen kalabalık, kendini heder etti. İçeri girmek istiyordu. Girecek, görecek ve gülecekti besbelli.

İçerdeki kişi küf öksürdü. Derinden ve düzensiz oldu bu. Konuşamıyor ve karışamıyordu kalabalığa. Kapıya atılan her darbe, içini titretiyordu. Ya odaya girerlerse? Ya, kırarlarsa kapıyı, kalbini, ağzını ve burnunu? İnsafsız ve insansız kalabalık. Çok ses geliyordu, çığrışıyordu kitle. Tek yumruk, tek hedef. Kapı kırılacaktı. Hop. Tekrar. İçi geçti. Bayıldı karyolanın dibinde. Yüzü, soğuk yerle buluştu. Çok naif! Hop. Kapı parçalandı. Pat ve küt. Patır kütür. İçeri daldı kalabalık. Onu arıyorlardı. Kükrüyor, ağlıyorlardı. Çıldıranlar oldu, “Nerede bu deli?” diyenler de… Kollarını sağa sola savurdu yığın. Ahtapot güruh.Yatağın üstüne abandı. Tahtalar önce gıcırdadı, sonra çatırdadı. Bayılan kişiyi darmadağın etti. Kemiklerini zemine saçtı. Etrafa yayılan iç’i gören ruhsuz kitle haykırdı: “Buldu-k-m-u onu?”

Gülüştü ka-la-balık.

Hata onundu. İçeri kaçmış, delirmişti. Kendini yatağın altında öldürmüştü çoktan. Hi hi hi. Olur bazen böyle. Kalabalıktan kaçılır mı hiç canım? Deli bu deli. Zırdeli. Zaten hareketlerinde bir acayiplik vardı. Evet evet. Saçı bağrı dağılmıştı. Ölüeceğim diyordu. Evet evet, bilerek yanlış yaşıyordu sözcüğü. Deliydi deli. Kitle imha silahı mısın sen? Allahın delisi. Abuk subuk fikirleri de vardı. Evet. Ho ho ho. Her tarafa dağılmış etleri. Kendi hatası. Bak yüzüne, acı dolu. Ne ki derdi? Bilinmez. Gereksiz özenti bir acı kanımca. Yok yok, kendi hatası yaşamak. Yanlış. Olur bazen böyle. Kalabalığa kucak açılır mı? Nasıl temizleyeceğiz onu? Kendi hatası canım. Hö hö hö. Hiç bu kadar iğrenmemiştim birinden. Eğlenmemiştim. Hı hı hı. Haydi gömelim onu, bu odaya. Olmaz. Olur olur. Yazık. Peki tatlım, buraya gömelim. Çok komik ölmüş. Ha hö hu hi.

Ölüyü bölüştü kalabalık.

Bacağı nerede? Kolu bende. Burnu benim. Huyu senin. Ağzını yerim. Ho ho ho.
Kımıldamadan öldü orada. Parçaları bir araya getirdi kalabalık. Balmumundan mamul bir heykel. Çıktı ortaya. Bugünü düşündü. Yine düşündü. Taşındı. Yeni bir düne. Nefes aldığını düşündü. Başına üşüşenleri, onu bölüşenleri, gülüşenleri…

Birinin elinde de acı kaldı. Herkes ona yöneldi hiddetle. Yoksa!..
----

Feraha erdi içi. Boynu kabarıklandı, al al. Ağzında birikti, içindekiler: Hava, acı ve sair.







No comments:

Post a Comment