Körüklü, kör bir kurtçuk, havasız, kalabalık bir otobüsten
iniyorum, zar zor, genellikle zor, nefes alıyorum, hâlâ yaşıyorum, kendimi bir
oturağa atıyorum.
Diriyle konuşuyorum.
“Güzel sakallarınız var amca, sakallarınızın arasında bir
ağzınız, sinirlisiniz amca, sinirlisiniz, günlerden ve terden, dünyada yaşamak
zorundasınız, bundan nefret ediyorsunuz, daha güçlü bir duygu yok, nefret,
burnunuzun kenarlarında iki kesik beliriyor, gözlerinizdeki bebekler
kaşlarınıza yaklaşıyor, güzel bir yüzünüz var amca, gözlükleriniz gözlerinize
yakışıyor, yapışıyor, sakallarınız birbirine karışıyor, alnınızda saç kalmamış,
gençliğinizde saçmışsınız, saçma, sinirlisiniz amca, burnunuz sizden daha
samimi görünüyor, ölü ya da diri bir balık o, leziz bir yer fıstığı, kabuklu,
gözlüğün oturağı, belki ağlayacaksınız, belki kendi yüzünüze yakından
bakacaksınız, ayna arayacak ve ayna bulacaksınız, başkalarına ayna olacaksınız,
aynı olacaksınız, bir şey değişmeyecek, bir şey fark etmeyecek, ayna ayna
yaşlanacaksınız amca, günah günah yaşlanacaksınız, eğer varsa şansınız!”
Amcaya böyle sesleniyorum. Bana bakıyor, konuşmuyor, hep
susuyor, arada bir yüzündeki saklı ağzı ortaya çıkıyor, nefis, ölümlü bir ağız,
amca bana bakıyor, sinirli, konuşmuyor, ölümden konuşmak istiyorum, ona da
yanaşmıyor, elindeki kutunun içinde bir şeyler var, neler, var, neler,
söylemiyor, elleri damarlı, damarlar yeşillenmiş, kahverengi benekler var
ellerinde, yeşil damarlar ağaç olsun, kahverengi benekler de dağlar, amca
konuşmayınca onu bir harita yapıyorum, fiziki, ölçekli, kendimce gülümsüyorum,
amca yüzümdeki hilali kaale almıyor, olacak gibi değil, gaddar amca, vakit dar
amca, gülmelisiniz, sizi güldüreceğim, gülmekten öldüreceğim, bunu
yapmamalıyım, yanına gidiyorum, dokunuyorum amcaya, hafifçe, gıdı gıdı
yapacağım, gıdık, sizi güldüreceğim, dokunuyorum karnına, arkaya doğru odun
gibi düşüyor, ölmüş çoktan, eyvah, gülmekten öldüremiyorum ama öldürmekten
gülüyorum şimdi!
Ölüyle konuşuyorum.
“Girin şu çuvala amca, çok ağırsınız. Neden öldünüz, bakın
buz gibisiniz, beni bile dondurdunuz, sadece sinirliydiniz, bunu bana
söyleyebilirdiniz, ölmeyebilirdiniz, yok yok siz sadece ölmeyi bilirdiniz, siz,
siz, girin şu çuvala, sığmıyor, mızrak herif, artık siz yok sana, gir lan şu
çuvala yaşlı it! Kibarlık budalası, beleşçi, söyle kaç kere bedava kullandın
otobüsleri, iki durak sonra indin, söyle düdük, gidip Ulus’ta kaç kere kâğıt
çevirdin, kaç kere hile yaptın, kaçıncı kere, neden yaşadın, neden yaşlandın,
neden sakallandın, gençliğinde, darbeli yıllar, nerede saklandın, nasıl
sakallandın, yasaklandın, değil mi, hep olmayanları aldın, söyle ölü musluk
söyle, gözlerinin suyunu akıtırım, o çürük harita vücudunu keserim, seni çuvala
tıkarım, seni ve çuvalı, aslında çuvalı yakarsam zaten seni, yakarım, ilk kez
bir ölüyü yakarım, daha önce diriyi yakmadım, bunu da bil, seni yakarım, gir şu
çuvala, bela mısın başıma, neden öldün, gülecektin sadece, bir daha
sinirlenmeyecektin, günaha girercesine mezara girmeyecektin, olamaz, sakalların
iğrenç, burnun tek parça halinde kızarmış biçimsiz bir patlıcan, ne var yani,
kızartamaz mıyım bir bütün halinde, yine de ve hala senden daha samimi,
sakalların yüzüne deşilmiş tel parçaları, ağzın ölü kuş dolu bir kutu, kalın
camlı, bardak dibi, gözlüklerine ve şaşı gözlerine tüküreyim, buz gibisin,
evet, sen mezara girmelisin, hıh hı hı…”
Amcayı çuvala kısa sürede sokmak zorundayım, çuvalı nereden
bulduğumu merak etmiyor musunuz, amcanın elindeki kutuyu açıyorum, bir ip
çıkıyor, bir not, bir bıçak, bir balta, bir çuval, bir kurumuş, ucu yenmiş,
patlıcan.
Notu okuyorum.
“Ölmeyi seçiyorum artık, ölmek istiyorum, cesaretim yok,
bugün öleceğim, zaten yaşamıyorum ben, gün geçtikçe yaşlanıyorum, sadece, her
neyse, bugün o oturağa geçeceğim, zehirli patlıcanı yiyeceğim, günümü
zehredeceğim, kanıma zehir akıtacağım, geri zekâlının biri beni bulacak ve bu
notu okuyacak, muhakkak salağın biri çıkar, bu hep olur, salağın biri otobüste
de hep yer verir, zaten, hürmet eder yaşıma, canı cehenneme, ölüyorum, seni salak herif! Benim ölümüm seni şaşırtmasın, neden mi patlıcan, eğer burnumu
bir patlıcana benzetmişsen, hali hazırda, sen doğru kişisin! Beni, bu kutudan
çıkan çuvala dilim dilim doğrayarak koy, ama nazikçe ve Bağlum’a götür. Orada
parçaları tekrar bir araya getir. İple tuttur işte, ne bileyim. Koşu yolunun
civarındaki tepeden aşağıya yuvarla, her adımda parçalanayım, dağa taşa
karışayım, kimsenin işine karışmayayım, artık yaşamayayım, hadi bakayım, seni
göreyim, yüzümü ve BURNUMU kara çıkarma!”
Allah kahretsin be, geri zekâlı ha! Sensin lan o, pörsümüş!
Neyse, sakin olmalıyım, balta ile kesiyorum şimdi seni, ah amca, ah, tavuk bile
kesemem ben, pat, pat, pat, ah, seni kesiyorum, evet, çok da zor değilmiş,
sinirlerin titriyor, parçaları özenle yerleştiriyorum çuvala, vakit azalıyor,
seni götürmem gerek, otobüse yetişmeliyiz, tıka basa doludur yine, sen ve senin
gibi moruklarla dolu, seni sırtlıyorum, ah, yerde kalan şey nedir, burnun mu
yoksa patlıcan mı? Hıh hıh hı, otobüse zorla bindiriyorum, yer bulamıyoruz
haliyle, ayaktayız, içerisi zaten ter ve yaşlı kokuyor, seninle daha da pis,
ölüler böyle mi kokarmış, yaşlılarla dolu otobüs, zaten koku alamıyorlar, sorun
yok, ilerliyoruz, körük civarındayım, seni de kenara yaslamışım, körüğün açılıp
kapanışını izliyorum, dizlerimde derman yok, otobüs boşalıyor, kimse kalmıyor
kimse, tüm yaşlılar evlerine uyumaya gidiyor, ölüm uykusu, daha da
ağırlaşıyorsun, artık soğuk da değilsin, sen artık eski sen değilsin, seni
indiriyorum, bir yerde inecek var, indirim var her yerde, tüm tabelalar ölüm
kokuyor, ölüm indirimi, tepeye yaklaşıyoruz, saatler sürüyor, anlatması bile,
biraz hırpalıyorum seni, özür dilerim amca, yaşlı it, kan ter içindeyim, öleyim
ben de, çuvalı açıyorum, biraz buruşmuşsun, sen ne hoşmuşsun, çıkarıyorum
parçalarını, burnun bende kalsın, tüm parçalarını yere seriyor, seni
tamamlıyorum, yapbozum benim, ölümüne tamamlıyorum, iple de tutturayım, pek
akıl kârı değil ama az buz tutuyor parçaların, patlıcanlıyorum burnunu, tatlı
canını yerim, kedi seni, biraz kuklaya benzedin, iple tutturulmuş parçaların ve
sen, neden burada ölüyorsun bir daha, bir şans daha verselerdi sana, yok,
atıyorum seni aşağıya, fırlatıyorum, bulanıyorsun dağa taşa, iplerini
açıyorsun, saçıyorsun, dört bir yana dağılıyorsun, ne de güzel, ne de güzel
ölüyorsun!
Gideni arıyorum.
Yerden kaldırıyorum o burnunu, o benim artık, ölü ya da diri
bir balık o, leziz bir yer fıstığı, kabuklu, biliyorsun, ben de ölmek
istiyorum, ölümü tatmak istiyorum, daha çok gencim, öleceğim bir gün öleceğim,
tüm çocuklar büyüyecek, herkes ölecek, senin gibi, beni kim öldürecek? Neden
BURNUMU derken büyük harflerle yazdın, neden? Yüzünü kara çıkarmayacağım, kendi
yüzümü de!
Yüzüm yüzüne baka baka
kararır.
Alıyorum bıçağı, senin kutundan çıktı, benim için, yüzümü
deşiyorum, aman Allahım, sana fırlatıyorum yüzümü, çıkarıyorum, burnumu
kesiyorum, burnumu kesiyor, çıkarıyorum ve senin kapkara burnunu takıyorum,
sana küsüyorum. Sana atıyorum burnumu. Sen oluyorum, sen kokuyorum, ölümden korkmuyorum!
Yaşlanıyorum, anlıyorum, anlıyorum! (Otobüse bedava biniyor, siz öyle sanın, bir sonraki durakta, ölümüne, iniyorum.)
Seni özlüyorum amca, sana tekrar siz diyorum, sizi seviyorum amca, sizi seviyorum!
Yaşlanıyorum, anlıyorum, anlıyorum! (Otobüse bedava biniyor, siz öyle sanın, bir sonraki durakta, ölümüne, iniyorum.)
Seni özlüyorum amca, sana tekrar siz diyorum, sizi seviyorum amca, sizi seviyorum!
No comments:
Post a Comment