January 03, 2016

DUVAR


Kötü bir adam olmanın inceliklerini iyi bilir. Ağzı bir torba gibi büzülür, kenetlenir dişleri, onu diğer canlılardan ayıran bir haykırış fışkırır içinden, dişlerini kırıp geçer bu, kendi bile korkar çıkardığı sesten, tüyleri kirpileşir, sesi kabalaşır, ayakları yel almışçasına titrer, hava soğur, bileklerinden sağa sola kıvrılır elleri, hava karanlıktır, kötü bir adam oldum, der, korkar cümlesinden, kötü biriyim, der, en tehlikelisinden.

 Yatağında buldu kızı. Üstü başı açılmıştı. Gözlerine baktı, görebildiği kadar. İçeriye dökülen cılız bir ışık altındaydı. Kızın gözleri de gençti, taze elleri ve gövdesi ile yatağın karanlık köşesine sinmişti. Daha önce kötü bir adam görmemişti kız, denk geldikleri bir şeylerin taklidiydiler sadece. Kötü adamın elleri titriyor, titreyen ellerinde tüyler titriyor, titreyen tüyleri mevcut ışığı bitiriyordu. Işık yok oldu, süzüldüğü yerde kızın gözlerini andıran baştan ve işaretten parmak birleşimi gözler türedi. Kara gözlerdi bunlar, kötü gözler. Kapandılar. Kız, sığındığı duvar dibinden sıyrıldı. Bunu bir tek kötü adam görebilirdi, öyle de oldu. Benim duvarlarım var, dedi kız, karanlıkta uçuşuyordu sözcükleri. Kötü adam eve baktı, her yanı duvarla çevrili, pencereleri yoktu evin, birkaç çatlaktı içeriye hâlihazırdaki gözleri taşıyan. Evin de duvarları var, diye geçirdi içinden kötü adam. Kız, üstündeki geceliğin şeffaflığında iyilik kadar güzeldi. Çabuk allanan beyaz teni, iyilik kadar güzeldi. Karanlığın çürüttüğü bir renk içinde kurtuldu kıyafetlerinden. Kötü adam, âdemelmasını kımıldatan bir yutkunma içinde gördü olan biteni. Belki, dedi, belki duvarların kadar olmasa da çatlakların vardır. Cıvıl cıvıl, hafif terlemiş, kıvrımlı gölge hareketlendi, kötü adama dokunup dokunmama konusunda kararsızdı. Siz, nasıl görüyorsunuz beni? Soru karşısında şaşırmadı kötü adam. Kızın, kızı gördüğünü bildiğini biliyordu. Bizi çevreleyen duvarlara bak, dedi kıza. Kız, göremiyordu. Ben, göremiyorum. Kötü adam, kızın göremediğini ve asla göremeyeceğini biliyordu. Kızın elleri yumuşaktı, belki yeni filizlenmiş bir çiçek yavrusuydu, bir kedi, bir patik. Dokundu adama, boynunu gezindi patikleri, içini titretti ettikleri.

 El ele tutuşuyorlar bir müddet. Güneş, yeşilli turunculu vuruyor ormandaki tüylü bitkilere. Kesikler oluşuyor iri gövdelerde, o kesiklere tüneyen sefil gündüz sinekleri kızla kötü adamı görünce kaçışıyor. Artık birbirlerine bakmalarına gerek yok, bakmıyorlar, bakmamaları gerek, bunu yapmıyorlar. Başka yüzlerde aramak yok kendini köt ad, diyor tepelerinde uçan ölü bir kuş. Havada yüzerken boğuluyor ve boğuyor sözcükleri. Yine boğuyor ve söylenemeyen şeyler doğuyor: dsl pnz hea ı.

 İç titremesinin getirdiği düşsel aydınlığın sonu.

 Kız, yatağın kıyısında duran atkıyı avuçlarının içinde gezdiriyor, sürtünme kuvveti ile doğan kızıl sıcaklıkta kıvılcımlar saçılıyordu odaya. Boynunuzda çok güzel duracak, göremesem de. Sizi ısıtacak, sizi hep ısıtacak, ayazda, kar beyazda ve ilkyazda. Hep ısıtacak. Boncuk boncuk terleseniz de çıkaramayacaksınız. Bu, size benim bir hediyem olacak, bunda beni bulacaksınız. Kızın sözlerini dinliyordu kötü adam. Çıplak bedenden taşan ve duvarları aşan iyi niyetli sözleri işitiyordu. Çıkarmaya kalkarsanız beni aklınızdan ve bu gök rengi atkıyı boynunuzdan, kurtulamayacaksınız kara gölgeli soğuk duvarlardan. Konuşmak istese de kötü adam, konuşamıyordu ve bu suskunluğa katkı yapıyordu boynunda daralan atkı.

 Ölü kuşun sözlerini önemsemiyorlar. Göğün kuşlarını ve yerin kişilerini önemsemiyorlar. Koşuyorlar, koşuyorlar. Önlerine ne çıkarsa, ot, bitki, et, at, it, ne çıkarsa deviriyorlar. Yara bere içinde kalsalar da yılmıyorlar, koşuyorlar. Dengelerini yitiriyorlar, olacağı belli, açık, aşikâr, ayan, dengelerini yitiriyorlar. Yerin dibine geçiyorlar, sıra sıra ve seki seki düzenlenmiş çay bahçelerinin içinden düşüyorlar, yerin dibine düşüyorlar, güneş yakıcı değil yıkıcı, üşüyorlar. Elbiseleri çay bitkilerinin yeni filizlenmiş yeşil yapraklarına takılıyor, çay kokuyor, takla atıyor, yerin dibine akıyorlar. Birbirlerine bakmayacaklar, çıplaklar, boyunlarını kesiyor dalların uçları, kırmızı renkli bitkilere dönüyor, devriliveriyor, dönüyorlar.

 Kötü bir adam olmanın inceliklerini iyi bilir. Ağzı bir torba gibi büzülür, kenetlenir dişleri, onu diğer canlılardan ayıran bir haykırış fışkırır içinden, dişlerini kırıp geçer bu, kendi bile korkar çıkardığı sesten. Bilirim der, her şeyin yarısı şehvet, yarısı nefret.

 Boynundaki atkıyı çıkarmak istese de olmadı. Kötü ellerini başının arasına aldı kötü adam, tam tersi olması icap ederken. Bir ses duydu ve kızın bedeninin ansızın cansız bir kuş olup yere düştüğünü gördü. Hâlâ canlı, diri. Kızın ellerini kötü başının arasındaki ellerinin arasına aldı. Dokundu hafifçe kızın dokusuna, Yatağına yatırdı kızı, aklından kötü şeyler geçirdi, olmaması gereken, acayip hikâyeler kurdu zihninde. Boynundaki atkıya gitti eli, çıkmıyordu meret, sürüyordu yarı nefret.

 Yeryüzünün bitimi gibidir senin yüzün, tamamı hüzün, diyor kötü adam bitkilerin azizliğine uğrayan kızın yaralı yüzüne temas ederek, bakmıyor, bakmayacağım, olmaz. O yüz/e bakarak/bakarken/varken öykü yazılmaz.

 Cebindeki atkıya gitti eli, kendi atkısı. Kötü adamım ben, dedi, tüyleri kirpileşti, sesi kabalaştı, ayakları yel almışçasına titredi, hava soğudu, bileklerinden sağa sola kıvrıldı elleri, hava daha da karardı, kötü bir adam oldum, dedi, korktu cümlesinden, kötü biriyim, dedi, en tehlikelisinden. Atkıyla kızın gözlerini bağladı, yaptığına pişman ama yapmalı, ağladı, ağladı. Duvarlar kayboldu, dedi kız, ama ya içimdeki duvarlar? Ağladı kötü adam, kızın saçlarını kötü ellerinin arasına aldı, sıktı, sıktı ve bundan bıktı, bıraktı. Kız, rahatlamış görünüyordu. Ne çok duvar var? Kızın bu cümlesi son hamlesiydi. Cebinden kalın bir kötü bıçak çıkardı kötü adam ve yanıt verdi: Her insan bir duvardır ve her duvarda çatlak vardır.

 O yüz/e bakarak/bakarken/varken öykü yazılmaz. Cebinden daha ne çıkacak? Kalın bir kötü bıçak çıkarıyor, bıçak çay kokuyor. Belki bıçayk derim buna, diye düşünüyor, tebessüm ediyor. Kıza bakamıyor, bakamayacak. Bıçaykı kızın kafasında yer eden saçtan tüylerin arasına saplayacak, tartıyor elindeki kötü demiri, hazır, batıracağı yeri iyi hesaplıyor, saplıyor, çay kokuyor, rahatlıyor.

 Düşsel aydınlığın sonunun getirdiği iç titremesi.

 Ve belki çatlaklarda vardır cesaret, esaretin bittiği yerler vardır çatlaklarda. Çatlakların ve herkesin, her şeyin bir duvarı vardır belki de ve içindeyiz diye duvar duvardır.

 Kötü boynundaki atkıya dokunuyor, kızı anımsıyor, anımsadı, çayı ve dünyayı, iyi olanları anımsıyor kötü adam. Düşsel öyküsünün aksine kendi kötü boğazına yaslıyor, yasladı, soğuk kötü demiri. Atkıyı okşuyor, atkıyı okşuyor, okşadı, öyle ki atkı aklından çıkıyor, çıktı. Boğazına kötü bir çatlak açıyor atkıyı delerek, açtı. Gök rengi atkıdan karanlık, soğuk, kanlı, yeni duvarlar açılıyor, kız kaçıyor, kaçtı, her yer karanlık, evin duvarlarındaki çatlaklarda yer etmiş kem, kötü gözler etrafa saçılıyor, saçıldı.

No comments:

Post a Comment