Kötü bir adam olmanın inceliklerini iyi bilir. Ağzı bir
torba gibi büzülür, kenetlenir dişleri, onu diğer canlılardan ayıran bir
haykırış fışkırır içinden, dişlerini kırıp geçer bu, kendi bile korkar
çıkardığı sesten, tüyleri kirpileşir, sesi kabalaşır, ayakları yel almışçasına
titrer, hava soğur, bileklerinden sağa sola kıvrılır elleri, hava karanlıktır,
kötü bir adam oldum, der, korkar cümlesinden, kötü biriyim, der, en
tehlikelisinden.
Yatağında buldu kızı. Üstü başı açılmıştı. Gözlerine baktı, görebildiği
kadar. İçeriye dökülen cılız bir ışık altındaydı. Kızın gözleri de gençti, taze
elleri ve gövdesi ile yatağın karanlık köşesine sinmişti. Daha önce kötü bir
adam görmemişti kız, denk geldikleri bir şeylerin taklidiydiler sadece. Kötü
adamın elleri titriyor, titreyen ellerinde tüyler titriyor, titreyen tüyleri
mevcut ışığı bitiriyordu. Işık yok oldu, süzüldüğü yerde kızın gözlerini
andıran baştan ve işaretten parmak birleşimi gözler türedi. Kara gözlerdi
bunlar, kötü gözler. Kapandılar. Kız, sığındığı duvar dibinden sıyrıldı. Bunu
bir tek kötü adam görebilirdi, öyle de oldu. Benim duvarlarım var, dedi kız,
karanlıkta uçuşuyordu sözcükleri. Kötü adam eve baktı, her yanı duvarla
çevrili, pencereleri yoktu evin, birkaç çatlaktı içeriye hâlihazırdaki gözleri
taşıyan. Evin de duvarları var, diye geçirdi içinden kötü adam. Kız, üstündeki
geceliğin şeffaflığında iyilik kadar güzeldi. Çabuk allanan beyaz teni, iyilik
kadar güzeldi. Karanlığın çürüttüğü bir renk içinde kurtuldu kıyafetlerinden.
Kötü adam, âdemelmasını kımıldatan bir yutkunma içinde gördü olan biteni.
Belki, dedi, belki duvarların kadar olmasa da çatlakların vardır. Cıvıl cıvıl,
hafif terlemiş, kıvrımlı gölge hareketlendi, kötü adama dokunup dokunmama
konusunda kararsızdı. Siz, nasıl görüyorsunuz beni? Soru karşısında şaşırmadı
kötü adam. Kızın, kızı gördüğünü bildiğini biliyordu. Bizi çevreleyen duvarlara
bak, dedi kıza. Kız, göremiyordu. Ben, göremiyorum. Kötü adam, kızın
göremediğini ve asla göremeyeceğini biliyordu. Kızın elleri yumuşaktı, belki
yeni filizlenmiş bir çiçek yavrusuydu, bir kedi, bir patik. Dokundu adama,
boynunu gezindi patikleri, içini titretti ettikleri.
El ele tutuşuyorlar bir müddet. Güneş, yeşilli turunculu
vuruyor ormandaki tüylü bitkilere. Kesikler oluşuyor iri gövdelerde, o
kesiklere tüneyen sefil gündüz sinekleri kızla kötü adamı görünce kaçışıyor.
Artık birbirlerine bakmalarına gerek yok, bakmıyorlar, bakmamaları gerek, bunu
yapmıyorlar. Başka yüzlerde aramak yok kendini köt ad, diyor tepelerinde uçan
ölü bir kuş. Havada yüzerken boğuluyor ve boğuyor sözcükleri. Yine boğuyor ve
söylenemeyen şeyler doğuyor: dsl pnz hea ı.
İç titremesinin getirdiği düşsel aydınlığın sonu.
Kız, yatağın kıyısında duran atkıyı avuçlarının içinde
gezdiriyor, sürtünme kuvveti ile doğan kızıl sıcaklıkta kıvılcımlar saçılıyordu
odaya. Boynunuzda çok güzel duracak, göremesem de. Sizi ısıtacak, sizi hep
ısıtacak, ayazda, kar beyazda ve ilkyazda. Hep ısıtacak. Boncuk boncuk
terleseniz de çıkaramayacaksınız. Bu, size benim bir hediyem olacak, bunda beni
bulacaksınız. Kızın sözlerini dinliyordu kötü adam. Çıplak bedenden taşan ve
duvarları aşan iyi niyetli sözleri işitiyordu. Çıkarmaya kalkarsanız beni
aklınızdan ve bu gök rengi atkıyı boynunuzdan, kurtulamayacaksınız kara gölgeli
soğuk duvarlardan. Konuşmak istese de kötü adam, konuşamıyordu ve bu suskunluğa
katkı yapıyordu boynunda daralan atkı.
Ölü kuşun sözlerini önemsemiyorlar. Göğün kuşlarını ve yerin
kişilerini önemsemiyorlar. Koşuyorlar, koşuyorlar. Önlerine ne çıkarsa, ot,
bitki, et, at, it, ne çıkarsa deviriyorlar. Yara bere içinde kalsalar da
yılmıyorlar, koşuyorlar. Dengelerini yitiriyorlar, olacağı belli, açık, aşikâr,
ayan, dengelerini yitiriyorlar. Yerin dibine geçiyorlar, sıra sıra ve seki seki
düzenlenmiş çay bahçelerinin içinden düşüyorlar, yerin dibine düşüyorlar, güneş
yakıcı değil yıkıcı, üşüyorlar. Elbiseleri çay bitkilerinin yeni filizlenmiş
yeşil yapraklarına takılıyor, çay kokuyor, takla atıyor, yerin dibine
akıyorlar. Birbirlerine bakmayacaklar, çıplaklar, boyunlarını kesiyor dalların
uçları, kırmızı renkli bitkilere dönüyor, devriliveriyor, dönüyorlar.
Kötü bir adam olmanın inceliklerini iyi bilir. Ağzı bir
torba gibi büzülür, kenetlenir dişleri, onu diğer canlılardan ayıran bir
haykırış fışkırır içinden, dişlerini kırıp geçer bu, kendi bile korkar
çıkardığı sesten. Bilirim der, her şeyin yarısı şehvet, yarısı nefret.
Boynundaki atkıyı çıkarmak istese de olmadı. Kötü ellerini
başının arasına aldı kötü adam, tam tersi olması icap ederken. Bir ses duydu ve
kızın bedeninin ansızın cansız bir kuş olup yere düştüğünü gördü. Hâlâ canlı,
diri. Kızın ellerini kötü başının arasındaki ellerinin arasına aldı. Dokundu
hafifçe kızın dokusuna, Yatağına yatırdı kızı, aklından kötü şeyler geçirdi,
olmaması gereken, acayip hikâyeler kurdu zihninde. Boynundaki atkıya gitti eli,
çıkmıyordu meret, sürüyordu yarı nefret.
Yeryüzünün bitimi gibidir senin yüzün, tamamı hüzün, diyor
kötü adam bitkilerin azizliğine uğrayan kızın yaralı yüzüne temas ederek, bakmıyor,
bakmayacağım, olmaz. O yüz/e bakarak/bakarken/varken öykü yazılmaz.
Cebindeki atkıya gitti eli, kendi atkısı. Kötü adamım ben,
dedi, tüyleri kirpileşti, sesi kabalaştı, ayakları yel almışçasına titredi,
hava soğudu, bileklerinden sağa sola kıvrıldı elleri, hava daha da karardı,
kötü bir adam oldum, dedi, korktu cümlesinden, kötü biriyim, dedi, en
tehlikelisinden. Atkıyla kızın gözlerini bağladı, yaptığına pişman ama yapmalı,
ağladı, ağladı. Duvarlar kayboldu, dedi kız, ama ya içimdeki duvarlar? Ağladı
kötü adam, kızın saçlarını kötü ellerinin arasına aldı, sıktı, sıktı ve bundan
bıktı, bıraktı. Kız, rahatlamış görünüyordu. Ne çok duvar var? Kızın bu cümlesi
son hamlesiydi. Cebinden kalın bir kötü bıçak çıkardı kötü adam ve yanıt verdi:
Her insan bir duvardır ve her duvarda çatlak vardır.
O yüz/e bakarak/bakarken/varken öykü yazılmaz. Cebinden daha
ne çıkacak? Kalın bir kötü bıçak çıkarıyor, bıçak çay kokuyor. Belki bıçayk derim buna, diye düşünüyor,
tebessüm ediyor. Kıza bakamıyor, bakamayacak. Bıçaykı kızın kafasında yer eden saçtan tüylerin arasına
saplayacak, tartıyor elindeki kötü demiri, hazır, batıracağı yeri iyi
hesaplıyor, saplıyor, çay kokuyor, rahatlıyor.
Düşsel aydınlığın sonunun getirdiği iç titremesi.
Ve belki çatlaklarda vardır cesaret, esaretin bittiği yerler
vardır çatlaklarda. Çatlakların ve herkesin, her şeyin bir duvarı vardır belki
de ve içindeyiz diye duvar duvardır.
Kötü boynundaki atkıya dokunuyor, kızı anımsıyor, anımsadı, çayı
ve dünyayı, iyi olanları anımsıyor kötü adam. Düşsel öyküsünün aksine kendi
kötü boğazına yaslıyor, yasladı, soğuk kötü demiri. Atkıyı okşuyor, atkıyı
okşuyor, okşadı, öyle ki atkı aklından çıkıyor, çıktı. Boğazına kötü bir çatlak
açıyor atkıyı delerek, açtı. Gök rengi atkıdan karanlık, soğuk, kanlı, yeni
duvarlar açılıyor, kız kaçıyor, kaçtı, her yer karanlık, evin duvarlarındaki
çatlaklarda yer etmiş kem, kötü gözler etrafa saçılıyor, saçıldı.
No comments:
Post a Comment