May 01, 2020

KÜÇÜK, GÜRÜLTÜLÜ BİR DÜNYA

 

KÜÇÜK,  GÜRÜLTÜLÜ BİR DÜNYA

 

Bilinçli yahut bilinçsiz, eylemlerimizin ağırlığıyla şekillenir yaşamımız. Geçmişimizin izleri, bugünü dokur ve yarına açılan kapı belirir. Kapının eşiğindeki sorgulamalar kimi zaman yaralayıcı, yıkıcı olur. Bu minvalde kaleme alınan, bazen gerçek bazense çocuksu bir hayal gücüyle örülmüş “Dünya Büyük, Büyülü Bir Yer” öyküsü, bir kaza (ya da intihar) sahnesinin başlangıç cümleleriyle açılır ve “tercih” meselesine parmak basar. Kazanın gerçekleşeceği kısma gelene dek, başvurulan geri dönüşlerle, geçmişte gerçekleşen bir köy cinayetinin etkileri tartışılır. İsimsiz başkişinin tanık olduğu ve durdurma girişiminde bulun-a-madığı bu cinayetin izleri, hastane odasındaki tutsaklıkla bütünleşir ve zaman kırılmalarından peyda olan belirsiz bir öykü doğar. Bu belirsizliğin aktarımında yazar, ana karakterin cinayet üzerinden yaşadığı iç hesaplaşmayı devreye sokarak okurda “kaçmak” algısına dair bir sorgulama gerçekleştirmeyi, karmaşa içinden doğacak bir farkındalık yaratmayı amaçlar. Bu doğrultuda olay örgüsü tercihlerine, cümle kurulum farklılıklarına ve leitmotif seçimlerine başvurur.

 

Altı paragraflık öykünün ilk paragrafından itibaren olay örgüsünün, yazarın yarattığı kahraman anlatıcı-başkişi karakterinin kendisiyle ve özelikle Emine karakteriyle, ayrıca Memi Emmi ve Ferhat ile yaşanan çatışmalar da vardır, yaşadığı çatışma bağlamında kurgulanmış olduğu görülür. Öyle ki başkişinin başkalarıyla yaşadığı çatışmanın içsel çatışmayı körüklediği ve olay örgüsündeki döngüye benzer bir çerçevede ilerlediği görülür. 10-11. satırlarda “bu duruma karşı koyamayışıma ve çoban çocuk Ferhat’ın kıpkırmızı yanaklarına küserdim, küserdim işte.” diyen anlatıcı-başkişi kendisiyle olan, olay örgüsü boyunca sürecek çatışmanın ilk örneklerini verir. Emine karakteri, başkişinin içsel sorgulamalarını okura iletmesi açısından hayati önem taşır. Bu karakter olmasa başkişinin mekân ve zaman, uzam, bağlamındaki gidiş gelişleri olmaz ve yazar, amaçladığı “kaçmak” sorgulamasını böylesi amaçsız bir muğlaklık içinde yapamazdı. Emine deli olarak tarif edilir öyküde. Köyün gençlerinin onu okul bahçesinde öldürdüğü, Emine’nin kendi ağzından, ölü ağzından dile getirilir ve gerçek-hayal dengesi bir anda değişir: “Beni dedi, öldürdüler, öldürdüler.” (37. satır) Bu noktadan itibaren öyküdeki zamansal kırılmalar derinleşirken bir yandan da hayali unsurlar devreye girer. Aslında düzgün konuşamayan Emine, -“Hahıl hok, aha.” (28. satır)-36. satırdan itibaren düzgün konuşmaya, hatta boğazındaki kesikten konuşmaya başlar. Emine ve başkişi arasında gerçekleşen hüzünlü diyalog, hayali bir sahneyi resmeder.

 

Yazarın güçlendirmek istediği “kaçmak” kavramı ekseninde iç hesaplaşmaları daha belirgin kılmak için zamansal kırılmalara da başvurduğu belirtilmelidir. Olay örgüsünün bilinçli şekilde belirsizleştirildiği bu yazar tercihinde, anlatıcı-başkişi bugünden geriye giderek anlatır öyküyü. Yaşanan zaman içinden seslenmediği için çocuğun hareketlerindeki çocuksuluğu hissetmek zorlaşır aslında. Geriye dönüş tekniği, bulunulan hastane odası mekânından-dar ve kapalı alandan; tarlaya, açık alana, belki de ‘mahcubiyetten masumiyete’ geçişin sembolü olarak işlev görür. Özellikle zamansal kırılmanın net olarak kurgulandığı noktalarda iki olay örgüsünün iç içe geçtiği ve ortak bir “kader”i taşıyan eylemlerin hayat bulduğu açıktır. Üçten dörde ve dörtten beşinci paragrafa geçişlerde farklı zamanlarda da olsa birbirinin ardılı olarak kurgulanan ifadeler yer alır: “3-Bileklerim. Sıkan elleri gevşiyor. 4-Bileklerimden sıktı ninem, gel buraya, dedi, gel köpoğlu.// 4-Açık, biliyorum. 5-Biliyorsan söyle, diyor muhtar.” Aynı zamansal geçişin, kırılmanın dördüncü paragrafın başında da olduğu tespit edilir: “N’oldu oğlum, neden cevap vermiyorsun? Niye? Niye cevap vermiyor, diyor doktora kardeşim.” (47.satır) Belirtildiği üzere zamansal geçişler, yazarın iç sorgulamayı verirken okurda yaratmak istediği karmaşanın izleri olarak okunabilir. “Soluk boruma takılan aparattan alınan nefes.” (52-53. satırlar) ve 74. satırdaki “Boğazında açılan deliğe yerleştirilmiş bir tüple hareket ediyor.” ifadeleri muhtarın babası ve anlatıcı kişi arasındaki benzerliği işaret ederken 76-77.satırlarda görülen zamansal geçişin muhtarın babası iki karakterin yaşadığı çatışmayı tetikleyen ve aralarındaki kader ortaklığını gösteren önemli bir yanı vardır: “Ağır, kokulu ve ölmüş elleri. Önce eller ölüyor. Ellerime bakıyorum, ölmüşler.” Kişinin kişiyle olan çatışması, kendisiyle olan çatışmasını beslemektedir bir bakıma. Dördüncü paragrafta hastanedeki anlatıcının “Öldüm, öldüm.” demesiyle (53. satır) Emine’nin “Öldüm ben, öldü o.” (44. satır) cümlelerinin örtüşmesi, olay örgüsünü dönüştüren Emine’yle kurulmuş kader birliğini yansıtır. Bunun yanı sıra başkişinin sorgulamasını derinleştiren Ferhat’ın yarattığı çatışma, öykünün sonlarında hayali bir sayfa açacak ve öyküden kaynaklanan muallak algıyı keskinleştirecektir. Hatta bu iki karakter birleşerek farklı bir karaktere dönüşür, büyülü bir son hazırlarlar: “Ferhat’ın bıçakla araya girmesi tabloda. Tabloyu parçalaması ve Emine’nin terli, tüylü burnunu öpmesi.” (85-86.satırlar)

 

Yazarın niyetini olay örgüsü kadar kuvvetli kılan diğer bir husus, cümle kurulum farklılıklarına yönelmesi olur. Metnin bütünündeki noktalama kullanımı virgülle örülüdür. Bunun yanında sekiz kez soru işareti kullanıldığı ve bunların yalnızca birinin 74. satırdaki “Nasıl bir isim bu?” cümlesinde başkişi aracılığıyla sarf edilmesi, aslında iç sorgulamanın soru işaretinden çok soru olmayan cümlelerde yer aldığını işaret eder. Bu cümlelerin çoğunda söz tekrarlarının anlamı güçlendirici etkisi görülür. Özellikle hayali konuşmada söz tekrarlarına rastlanması cinayet vurgusunu artırır, okuru tetikte kılar: “Beni dedi, öldürdüler, öldürdüler.” (37. satır), “İzledin. İzledin.” (39. satır) Söz tekrarları ve virgül yoğunluğu içinde, 56-58. satırlar arasında eksiltili cümle kullanımı göze çarpar: “Kateterime dokunan eller, vücudumu okşayanlar, utanmam, hareketsizliğim, küskünlüğüm dünyaya, herkese, sararan geleceğe, yokluğa, sefilliğe, kara ağızlı hemşirelere -terli ve tüylü burunlarına- küskünlüğüm” Bu kullanım 82-89. satırlarda da sürer: “Gülümseyen oğlum, sarılması adama. Adamın da oğlumun annesine sarılması. Mutlu aile tablosu. Nefes alamayışım.” Bu kısımların duygu geçişlerini net olarak vurguladığı söylenmelidir. Anlatıcı-başkişi, içsel sorgulamanın bir azaba döndüğü, bulunulan ân içindeki sızıyla birleştiği noktalarda tamamlanan cümlelere erişemez, eksiltir sözcükleri ve birer cümle kesiğine dönüştürür ifadelerini.

 

Önder Şit, öyküde çok da üzerinde durulmayan, başkişinin eski eşinin yaşadığı yeni aşka dair işaretleri hastane sahnesinde zirveye taşır. Buradaki cümle kurulum farklılığı, sıfat fiillerin bolca kullanıldığı edilgen bir aktarımı barındırır. Sıfat fiiller sıfat fiil görevini taşımaz ama cümleleri farklı kılmayı başarır. Okurun  60 ila 66. satırlarda tanık olduğu bu iç monolog sahnesinin yaşanan acıyı katladığını belirtmek gerekir. Sorgulamaya dönük yapı, ölüm gerçeğini ve ondan kaçamayacak oluşun ağırlığını beraberinde taşımaktadır: “Oğlumun annesinin ben uyurken, tek yapabildiğim bu, odaya süzüldüğünü, o adamın onu dışarıda beklediğini ve gizlice bir sigara yaktığını biliyorum ama. Yüzüme dokunduğunu, bunu hak etmediğimi, yok yok hak ettiğimi aslında söylediğini biliyorum. Eden bulur dediğini ve hıçkırıklarla odadan ayrıldığını, silik iki gölgenin koridorda yükselen duman içinde sarıldığını, tek vücut olduğunu ve el ele güçlendiğini; öfkeden altıma doldurduğumu ve o kokunun, ilaç kokularının, makine seslerinin, ölü gövde ağırlığının içinde ölmeyi beklediğimi, en azından ölüm kokusunu aldığımı biliyorum. Açık, biliyorum.” Bu satırlara ve metnin bütününe yayılan seci (iç uyak) tercihinin de cümle farklılığı yarattığı belirtilmelidir. İç içe geçen olay örgüsünü olduğu kadar çekilen ızdırabı anlatmaya da vesile olan ses benzerlikleri belirsizliği edebi, şiirsel bir lezzette sunar.

 

Edebi metinlerde anahtar rol gören kavramlar vardır. Bunların arasında başı çeken leitmotif, anlamlı bir şekilde tekrar eden, temel motif anlamına gelir. Edebi ürünlerde kurgulanan figürlerin kişilik özelliklerini kuvvetlendiren bir unsur olarak beliren leitmotif, anlatıcının/yazarın yapıtına ilişkin bir atmosferi daha etkili ve devamlı kılmak için kullandığı bir teknik olarak da ifade edilebilir. Öyküde kurgulanan sorgulama odaklı, belirsiz atmosferde leitmotif olarak yeğlenen kavramlar kurguyu ilgi çekici kılar. Özellikle “bilek” öykü boyunca kendini gösteren bir leitmotiftir .Farklı bölümlerde beliren ‘bilek’ 4-5-20-44-46-58-85. satırlarda 8 defa geçer ve öykünün geneline sirayet eder. Bilek, hassas bir nokta olması hasebiyle karakterin iç muhasebesinin şiddetini ve çektiği azabı simgeler. Bu iç muhasebeye tanıklık eden okurun zihnini kurcalar durur bu motif. Kahraman anlatıcının ruh hâlini yansıtmak için özenle seçilen bu motif olmasa olay örgüsündeki kırılmanın anlamı kalmaz, kahramanın onu belki de ölüme sürükleyen ‘kurgusal kaderi’ böylesi güçlü aktarılamazdı. Bu leitmotif tercihini takiben beliren “ot iglo” motifi de 12. satırda cinayetin ifşa olduğu somut bir mekân olarak göze çarparken eserin sonlarında, 82. satırda bir oyuncak iglo olarak yeniden ortaya çıkar; geçmişe dönme arzusunun, olanları değiştirme isteğinin bir tezahürü olarak metne katkı sunar.

 

“Sinek” simgesi öykünün son kısmında kendini gösterir. Gerçeklik ve hayal geçişlerinin bir ürünü olan bu hayvan “Ağzımdan süzülen salyalara konuyor bir sinek.” (80.satır) satırlarında sunulduğu üzere umutsuz bir sonu işaret eder. Bu işaret, ebedi bir küskünlüğün ilk izlerinin sunulduğu, önceden ima edildiği 10-11. satırlardaki “bu duruma karşı koyamayışıma ve çoban çocuk Ferhat’ın kıpkırmızı yanaklarına küserdim, küserdim işte.” ifadeleriyle birleşir ve leitmotif kavramları destekler. Hayal-gerçek dengesindeki kırılma ve olay örgüsündeki zamansal gelgitler nedeniyle kafası karışan okur da sürüklenir bu umutsuzluğa, başlığa bakar bu hâlde: “Dünya Büyük, Büyülü Bir Yer.” Başlık başkişinin bir okul laboratuvarındaki masum bakışını 14. satırda dile getirir ama esasen öykünün son cümlesine işaret eder: “Ölümüne, büyük-büyülü bir dünyaya, o dünyanın içinden gülümsemesi.” Anlatıcı-başkişinin ölümünü çağrıştıran, dolayısıyla vicdan muhasebesinde bir bedel ödediğini düşündürten ‘tezat’ bir rahatlama ifadesi şeklinde okunabilir başlık. Rahatlamanın verdiği huzurla dünyadan ölüme ya da dünyadan, kurguladığı büyülü dünyaya sığınacaktır başkişi ve yazarın okurda uyandırmak istediği farkındalığa gülümseyecektir.

 

Sonuç olarak Önder Şit’in tuhaf öyküsü derinlikli bir okumayı hak etmektedir. İlk bakışta göze çarpmayan yapısal tercihlerin, okurda uyandırılmak istenen etkiyi kuvvetlendirme yolundaki önemi büyüktür. Bu amaçla başvurulan olay örgüsü tercihlerinde çatışmanın başkişinin sorgulamasını derinleştirdiği görülür, daimi çatışma geri dönüşlerle sunulur ve zamansal kırılmalarla desteklenir. Bu esnada gerçek-hayal dengesinin yitirildiği ve başlıktaki büyülü dünyanın sahneye çıktığı söylenebilir. Cümle kurulum farklılıkları, virgüllerle örülü metinde eksiltili cümle tercihlerinde gösterir kendini önce. Sorgulama acısının doruk noktalarındaki bu kısımlarda tamamlanamaz cümleler, eksik kalır. İç uyağın (seci) ve sıfat fiillerin kullanıldığı satırlar edebi bir lezzet sunarken maruz kalınan kahrın kesikleri işlevini de taşımaktadır. Leitmotiflerin kullanımı da belirsiz atmosferi yazarın niyeti ekseninde derinleştirir. “Bilek” motifi, metin boyunca kendini göstererek, narin yapısının da yansıması sebebiyle, sorgulama eyleminden duyulan acının somut nesnesi görevini görür. “Sinek” hayal-gerçek arasındaki metni hayali bir düzleme, büyük-büyülü bir dünyaya taşır taşımasına da okur artık kendi dünyasının farkına varmıştır yazar sayesinde: “Küçük, gürültülü bir dünya”

 



--------


yazarın amacı nedir ve bu amaca ulaşmakta ne denli başarılı oluyor?

 

 

 

YAZI İNCELEME TASLAĞI:

 

·      
Yazarın amacı: Zamansal kırılmalarla ve olay örgüsündeki ani geçişlerle belirsiz bir atmosfer yaratmak. Okurun karakterlerle özdeşleşmesini istemez yazar. Köy atmosferindeki bir cinayeti, başkişi üzerinden aktarırken bir çeşit iç hesaplaşmayı da devreye sokuyor ve “kaçmak” mümkün müdür sorusunu sorduruyor.

 

·       Başlık: En son cümleye işaret eder. Anlatıcı-başkişinin ölümü ve vicdan muhasebesinde bir bedel ödediğini düşünmesi. Rahatlamanın verdiği huzurla dünyadan, kurguladığı büyülü dünyaya sığınması. /ayrıca 14. Satırda da bu cümle kullanılmıştır.

 

·       
Kahraman anlatıcı var: “Gaz pedalına biraz daha yükleniyorum, iki tarafı ağaçlarla kaplı toprak yolda ilerliyor aracım.” Onun bakışından sınırlı bir aktarım var.

 

·       Karakterler: Anlatıcı-başkişi, Deli Emine, nine, dede, Muhtar, muhtarın oğlu, muhtarın babası, anlatıcının oğlu-eşi-eşinin sevgilisi, köydeki çocuklar-Hasan, Ferhat.

 

·      
Zaman: Anlatıcı, başkişi bugünden geriye giderek anlatıyor öyküyü. Yaşanan zaman içinden seslenmediği için çocuğun hareketlerindeki çocuksuluğu hissetmek zor.

 

·      
Olay örgüsü: Beşinci satırda geriye dönüş görülüyor ve sonraki bölümlerde de bu sürüyor. Geriye dönüşler, öykünün kurgusunun temelini oluşturuyor. Bir muhasebenin bu şeklide yapıldığı söylenebilir. Olay örgüsü, başkişinin kazasıyla başlar. Geriye dönüşle, tarlaya, köye ve Emine cinayetine gider. Hastanede boğazında tüp takılı âna gelir, muhtarın sorgulamasındaki boğazında tüp olan babaya gider. Döndüğünde balkonda rahatlamış ve huzurlu bir hayale dalar.

 

·      
Noktalama: Konuşmalar tırnak içerisinde sunulmamış. Virgül kullanımı yoğun, soru işaretleri var. Virgüllerle ayrılan cümleler, sözcükler var: İnadına durur, küserdim dünyaya, herkese, sararan otlara, köye, sefilliğe, kara ağızlı köpeklere -terli ve tüylü burunlarına- küserdim. (7-8. Satır)

 

·       Ot iglo: alışılmamış bağdaştırma (12.satır) Bu iglo, 82. satırda oyuncaklar arasında kendini gösterir.

 


·       Mekân seçimi: tarla, ot iglo, hastane odası

·      
Duygu geçişleri: Tarlada çocuk birey var ve ürkek. Şahit olduğu cinayete dur diyemiyor. Tarladaki ot iglo somut bir mekân ama kapalı. Cinayet gerçeği burada dile getiriliyor. Tarla ve köydeki konuşmalar hayali, saf. Hastane odasında, yaşananların bir muhasebesi tutuluyor. Bu kapalı alan, içe bakmak ve geriye dönüş yaşamak için fırsat sunuyor. Hastane balkonu açık alana dönüşü ve tarlaya, hayale dönüşü işaret ediyor.

 

·      
Leitmotif: Bilek (farklı bölümlerde beliriyor) (4-5-20-44-46-58-85x2: 8 defa geçiyor) Bilek, hassas bir nokta olması hasebiyle karakterin iç muhasebesinin şiddetini ve çektiği azabı simgeler.

 

·      
Dedenin absürt konuşması: Vay anasını sayın seyirciler, dedi, öptü ıslak (19-20. Satır) Dede ve nine absürt biçimde kurgulanmış ve çocuksu başkişinin hayal dünyası vurgulanmak istenmiştir.

 

·      
Emine: Olay örgüsünü sürüklüyor. Deli sıfatıyla tanımlanıyor. “Hahıl hok, aha.” İfadeleri konuşamadığına işaret ediyor. (28. Satır) Karakterin sorgulamalarına ve kurduğu hayallere müdahale ettiği son kısım ilginç.

 

·      
Gerçek-Hayal Dengesinin Yitimi: “Boğazındaki kesikten konuşuyordu.” cümlesiyle başlıyor. (36. Satır) Emine’nin okul bahçesinde öldüğü anlaşılıyor. Emine ve anlatıcı karakter arasında bir hayali konuşma gerçekleşiyor. Bunun en büyük kanıtı Emine’nin konuşmasının düzelmesi.

 

·      
Söz tekrarları: Hayali konuşmada söz tekrarlarına rastlanıyor: “Beni dedi, öldürdüler, öldürdüler.” (37. Satır) “İzledin. İzledin.” (39. Satır)

 

·      
Paragraf Geçişleri: Üçten dörde ve dörtten beşinci paragrafa geçişlerde farklı zamanlarda da olsa birbirinin ardılı gibi kurgulanan ifadeler yer alıyor: 3-Bileklerim. Sıkan elleri gevşiyor. 4-Bileklerimden sıktı ninem, gel buraya, dedi, gel köpoğlu.// 4-Açık, biliyorum. 5-Biliyorsan söyle, diyor muhtar. Aynı zamansal geçişin, kırılmanın dördüncü paragrafın başında da olduğunu görüyoruz: “N’oldu oğlum, neden cevap vermiyorsun? Niye? Niye cevap vermiyor, diyor doktora kardeşim.” (47.satır) 76-77.satırda da zamansal geçiş görülür: “Ağır, kokulu ve ölmüş elleri. Önce eller ölüyor. Ellerime bakıyorum, ölmüşler.”

 

·      
Göndermeler: Dördüncü paragrafta hastanedeki anlatıcı “Öldüm, öldüm.” (53. satır) derken Emine’nin “Öldüm ben, öldü o.” cümlesine bir gönderme yapar. (44. Satır)

 

·      
Göndermeler: “soluk boruma takılan aparattan alınan nefes.” (52-53. Satır) ve 74. Satırdaki “Boğazında açılan deliğe yerleştirilmiş bir tüple hareket ediyor.” İfadeleri muhtarın babası ve anlatıcı kişi arasında benzerliği işaret eder. 77.satırdaki zamansal geçişte de bu iki karakterin paralelliği belirir: “Ağır, kokulu ve ölmüş elleri. Önce eller ölüyor. Ellerime bakıyorum, ölmüşler.”

 

·      
Cümle kurulumu: 56-58. Satırlar arasında farklı, eksiltili cümle kullanımı göze çarpar: “Kateterime dokunan eller, vücudumu okşayanlar, utanmam, hareketsizliğim, küskünlüğüm dünyaya, herkese, sararan geleceğe, yokluğa, sefilliğe, kara ağızlı hemşirelere -terli ve tüylü burunlarına- küskünlüğüm” 82-89. Satırlar arasında da benzer cümle kurulumu tercihi yapılır: “Gülümseyen oğlum, sarılması adama. Adamın da oğlumun annesine sarılması. Mutlu aile tablosu. Nefes alamayışım.”

 

·      
Sıfat fiil tercihleri: Oğlumun annesinin ben uyurken, tek yapabildiğim bu, odaya süzüldüğünü, o adamın onu dışarıda beklediğini ve gizlice bir sigara yaktığını biliyorum ama. Yüzüme dokunduğunu, bunu hak etmediğimi, yok yok hak ettiğimi aslında söylediğini biliyorum. Eden bulur dediğini ve hıçkırıklarla odadan ayrıldığını, silik iki gölgenin koridorda yükselen duman içinde sarıldığını, tek vücut olduğunu ve el ele güçlendiğini; öfkeden altıma doldurduğumu ve o kokunun, ilaç kokularının, makine seslerinin, ölü gövde ağırlığının içinde ölmeyi beklediğimi, en azından ölüm kokusunu aldığımı biliyorum. Açık, biliyorum. (60-66. Satır) Bu fiilimsilerin sıfat kurma görevinde olmadığını, farklı cümle birimlerini birbirine bağladığını görürüz.

 

·      
Portre tasviri: Muhtar fiziksel ve ruhsal yönleriyle tanımlanır. “Öfkeli muhtar, ceketi is kokan, uzun bıyıklı, sert muhtar.” (68-69.satır) 71. Satır: “Kaşı seğiren muhtar.”

 

·      
Sinek: Gerçeklik ve hayal geçişlerinin bir ürünü: “Ağzımdan süzülen salyalara konuyor bir sinek.” (80.satır)

 

·      
Anlatım teknikleri: Anlatma-Gösterme (Anlatma kısmının dışında, gösterme kısmını diyaloglar oluşturuyor. / Portre (muhtarın tasviri). / Leitmotif (bilek) / İç Monolog: Karakterin kendisiyle yaptığı konuşmalar: “Bilmiyorum neden geliyor başımıza, neden oluyor kara belalar, bilmiyorum. Oğlumun annesinin ben uyurken, tek yapabildiğim bu, odaya süzüldüğünü, o adamın onu dışarıda beklediğini ve gizlice bir sigara yaktığını biliyorum ama. Yüzüme dokunduğunu, bunu hak etmediğimi, yok yok hak ettiğimi aslında söylediğini biliyorum.” (59-62.satır) / Diyalog: “Muhtar Efendi, açık söyle, gizleme, neyi ima ediyon?” (69-70.satır) / Geriye dönüş: 5-24-47-67-77.satırlar / Fotoğraf (kamera): Emine, Ferhat’ın ölümünü bir kamera gibi aktarıyor. Duygusuz cümleleri var: “ağlıyordu bir yandan, burnundan akanları siliyordu, sizi öldürürüm ulan. Sağa sola savurdu titreyen elleriyle. Kaçanlar oldu ama kana bulanan eller boğazını sıktı Ferhat’ın. Gözleri yuvalarında oynadı, soluğu kesildi, yere yığıldı.” (41-42. Satır) / Önceden İma Etme: 10. Satırda olacak olaylarla ilgili bir sezdirme yapılır.

 

·      
Çatışma: Kişi/kişi ve kişi/kendisiyle çatışmaları görülür: Kişi/kişi çatışmasında Emine-başkişi, Başkişi-muhtarın babası çatışmalarını görürüz. Bu çatışmaların başkişinin kendisiyle olan çatışmasına yol açtığı ifade edilmelidir.

 

·      
Edebi sanatlar: SECİ-İç uyak: Seninki de erkeklik mi ha, demesi, çekmesi makinemin fişini. Ellerini iki yana kanat çırparak açan, bana koşan, boğazındaki kesikten konuşan Emine’nin gülümsemesi;

 

 

 

ANA DÜŞÜNCE: Yazar, “Dünya Büyük, Büyülü Bir Yer” öyküsünde, köy atmosferindeki bir cinayeti başkişi üzerinden aktarırken bir çeşit iç hesaplaşmayı devreye sokar ve “kaçmak” mümkün müdür sorusunu sordurmayı amaçlar.

 

 

YARDIMCI DÜŞÜNCE 1: OLAY ÖRGÜSÜ

·       Gerçek-hayal dengesinin yitimi

·       Paragraf geçişleri

·       Çatışma

·       Portre tasviri

·      
Emine

·       Göndermeler

·       Zaman

·      
Karakterler

 

 

 


YARDIMCI DÜŞÜNCE 2: CÜMLE KURULUMU

·       Sıfat fiil tercihleri

·       Seci

·       Mekan ve duygu geçişleri

·       Noktalama

·       Söz tekrarları

 

 

YARDIMCI DÜŞÜNCE 3: LEİTMOTİF SEÇİMİ

·       Anlatım teknikleri

·       Sinek

·       Bilek

·       Ot iglo

·       Kahraman anlatıcı

·       Başlık

 

 

TEZ CÜMLESİ: Önder Şit, “Dünya Büyük, Büyülü Bir Yer” öyküsünde, köy atmosferindeki bir cinayeti başkişi üzerinden aktarırken bir çeşit iç hesaplaşmayı devreye sokarak okura “kaçmak” mümkün müdür sorusunu sordurmayı amaçlar ve bu doğrultuda olay örgüsü tercihlerine, cümle kurulum farklılıklarına ve leitmotif seçimlerine başvurur.

No comments:

Post a Comment