August 08, 2011

Eşik

Karlı bir gün..Göklerden beyaz ölüm yağmakta..Tarifi olanaksız bir fırtına...Kar, tipiye dönüyor..Dallar, yapraklarını dökmüşler. Yapraklar, beyaza teslim..

Birisi benimle alay ediyor..Hava soğuk...Beynime oksijen gitmiyor..Ölmek üzereyim..Bir kedi kar içinde güçlükle yol alıyor..Bıyıkları donmuş. Her adımda, daha da batıyor karın dibine..Ben, gülümsüyorum.Birisi benimle alay ediyor.

“Belki” diyorum. “Belki..Yalnız olmasaydım..” Daha fazla düşünmemeliyim..Faydası yok..Fonda, rahatlatıcı bir müzik çalıyor..”Yalnızım”

Soruyor: “Nasıl bir yalnızlık bu?” Yüzüme bakıyor. Cevap vermek istemiyorum. Susuyoruz. Kaşlarını çatmaya başladı. Ondan korkuyorum. Yüzüne bakmaya cesaret edemiyorum. “Konuşsana” diyor. Dudaklarımı kımıldatamıyorum. Yalnızlık, konuşma yetimi de etkilemiş görünüyor.

Fonda rahatlatıcı bir müzik çalıyor. Rahatlamıyorum. Yakınım bu sefer..”Düşünsene. Niçin varsın?” Kafamda tasarlıyorum. Bu soruyu sormalıyım.

Bir nefes boyu yakınımda şimdi. Gözbebeklerinden ışıklar saçıyor. Adım diyor: Lusifer.

Adını sormamıştım. Sesleniyorum: “Gider misin?” Kimseye ihtiyacım yok. “İnsanlar benden nefret ediyorlar. Benimle alay ediyorlar.” Adeta haykırıyor bu tümceleri kusarken.

“Bana ne” diyorum. Aslında ilgimi çekiyor. « Şu an gördüğün vücut, sadece bir aldatmaca. Her yerim kurtçuklarla kaplı. » “İyi” diyorum. “Şimdi git.” Gidiyor. Fonda çalan müzik kesiliyor ansızın. Gidip yeniden başlatıyorum müziği. Bu müzik hem dinlendirici hem ürkütücü..

Zaman algısını yitirdim. Bilmem kaç gün geçti uykuda. Zaten, saatin herhangi bir önemi yok. Boynumu kımıldatamıyorum. Acı. En katışıksızından. Lusifer, nerededir acaba? Kaç zamandır gelmiyor. Varlığıyla, varlık buluyordum.

Nefes almaya ihtiyacım var. Fondaki müzik hiç susmuyor. Müzik birgün sona ererse, öleceğimi düşünüyorum. Arsaya çıkıyorum. “Tor’un çekici”ni görüyorum. Yıldırımlar yağdırıyor. Tor’un arabasını çeken aptal keçilerin kahkahası, midemi bulandırıyor.

Başımı, yere indiriyorum. Kar, çoktan erimiş. Yerler, kızıla çalıyor. Beyaz örtü yerini, yıldırım artığı ağaç gövdelerine bırakmış. Etrafta ev yok. Kendi evimde ortadan kaybolmuş. Ürperiyorum. Üstümde tek bir elbise bile yok. Edep yerim açıkta. Tek bir canlı göremiyorum. Ten rengim değişiyor her adımda. Anlam veremiyorum. Haykırıyorum. Hakî rengin yerini, kızıl alıyor. “Yardım edin!!!”

Kimse yok..Yerlerdeki ağaç gövdelerinden sıyrılmaya çalışıyorum. Öksürüyorum...Başım dönüyor. “Ne oluyor?” Fonda müzik çalıyor ama odamda değilim. Ayaklarım kanıyor ama acıyı hissetmiyorum. Koşuyorum. Nereye koştuğumun ne önemi var! Deri atmaya başlıyorum adeta. Boğum boğum dökülüyor vücudum.

Koşuyorum. Kulaklarımı tıkıyorum. Fonda çalan müziği duymak istemiyorum. Ellerimde bir şeyler kıpırdaşıyor. Kurtçuk bunlar. İrili ufaklı. Ellerimden, bedenime yayılıyorlar. Korkmuyorum. Bir cesaret var üzerimde.

“Şimdi sende vücut buldum” Lusifer bu. Onun sesi. “Rüyada mıyım?” diyorum. “Hayır” demekle yetiniyor. Her yanım kurtçuk dolu. Filmlerde yer alan korkunç adamlara benziyorum. Yüzümü görmek istemiyorum. Çok çirkinim. Koşuyorum...

Kocaman bir çınar ağacının altında soluklanmaya başlıyorum. Varlığım, Lusifer’le varlık buluyor. “Niye ben?” “Çünkü sen, yalnızsın.” “Dünyada milyonlarca yalnız insan var Lusifer.” Bedenimdeki dönüşüm hızlanıyor ve acı veriyor. “Var ama kimse varlığının farkında değil. Tüm insanlar yalnız ama aptallar. Niçin yaşadıklarını bilmiyorlar. Bu yaşamı haketmiyorlar. Ben, onlara acı vermek için buradayım.”

Anlayamıyorum. Elimi hafifçe çevirip inceliyorum. Titrer haldeyim. Kurtçuklardan örülü damarlar görüyorum. “Ölüyorum sanırım. Titriyorum.” İnlemeye başlıyorum. Fonda müzik çalıyor..İlk kez, ölümün ucundayım. Hava kararmış. “Sen, benimle geleceksin. İnsanlardan tiksiniyorsun.” Nereden biliyor. “Nerden biliyorsun sen?” “Biliyorum, çünkü sende kendimi görüyorum. Birlikte olacağız. Varlığını sorgulayamayan, yaşamayı haketmeyen beyinsizlerin cezasını beraber keseceğiz.” Sesi derinden geliyor. Aynı sesi paylaşıyoruz.

Titriyorum. Hava kararmış. “Haklısın. Ölüp, tekrar varolmalıyım. Seninle gelmek istiyorum Lusifer. Acımasız bir kahkaha yükseliyor içimden. Ben de eşlik eder halde buluyorum kendimi.

“Gidiş vakti. Veda et beyinsizlere..Çok yakında geri döneceğiz.” Titriyorum. Çırılçıplağım. “Nereye gidiyoruz?” “Öğreneceksin.” Kusuyorum. Kurtçuklar dökülüyor yere. Ölüyorum. Gözümü kapatıyorum. Eşiği geçmek üzereyim. Yükseldiğimi duyumsuyorum. Gözlerim, görmez oluyor. İnsanlar geliyor gözümün önüne. Ağlıyorlar. Acı çekiyorlar. Bu beni mutlu ediyor. Kahkaham, beni bile korkutuyor. Son bir nefes...Ölüm...

Ve fondaki müzik kesilir. Göklerden bir sesin feryadı duyulur:

"Gökten nasıl düştün, Ey Lusifer (sabah yıldızı), şafağın oğlu! Ulusları zayıflatırdın, nasıl yere yıkıldın! Kendi yüreğine göre dedin ki: ‘Gökyüzüne çıkacağım, Tanrı’nın yıldızları üzerinde tahtımı yükselteceğim. Kuzey taraflarında cemaatin dağında da oturacağım; bulutların doruklarının üzerine çıkacağım; ben En Yüce Olana benzer olacağım" (Is. 14: 12-14).


==========
04.01.10 ÖNDER ŞİT

No comments:

Post a Comment