January 28, 2013

2 HAFTA



1. Birbirimize yürüdük, ne büyük-kaygan adımlarla.

2. Sesimi duymanı isterdim. Hep aynı yolda, benzer saatte. Sıradan bir ölümü bekledim. O ağaç –biliyorsun- yaprak yaprak döküldü. Çırılçıplak, şimdi.

3. Üstüme döküldü karlar. Biliyordun.

4. Okuduğum kitapta, adam kadını öldürüyordu; ihtimal kadın adamı aldatmıştı. Kan akmıştı, al. Hırlayan bir boğaz, kırılan bir gurur vardı. Kar yağmıştı beyazdan, dökülmüştü ölünün gözlerine. Adam bağrını yırtmış, inlemişti. Adamı hayal edemedim; kadının resmini sildim.

5. Çayıma, kin bulaşmış. Kararmış bardak. İslenmiş. Gözüm seğirdi, yudum ederken. Okulun hemen arka sokağındaki köpek kulübesini hatırladım. Gittim bir koşu. Ölmüş yaşam. Toprak altı olmuş Kafka. Beyaza çalan tüyleri, kahverengi benekleri ile solmuş. Üstüme nasıl da atlardın? Yalardın beni sulu dilinle. İtaat ederdin, ben severdim bu tanrısal anları. İçerdim çay, semaverde –semavi bir lezzette-

6. Suratımı toparlayamıyorum. Yapamıyorum bunu. Yaşamaktan bunalmışım. Herkesin bilmediği bir keder var içimde. “İnsan, böyle olur bazen” cinsinden sözlerle çevrili etrafım. Kemerli bir cami kenarından geçiyorum. Cami duruyor, geçen benim.

7. Sular dökülür şelaleden. Kitabım elinde. Okumanı istiyoruz. Okumalısın. Az ötede, üstüme yürüdüler insanlar. Kalabalıktılar. Kaba ve çoktular. Yalnızca sen gördün beni. Bir tabloya bakar gibi kirlettin. Yağmur büyük büyük yağdı. Döküldü gökten. Sığındığımız saçak altı da kar etmedi. Kitaplarım ıslandı. Hem de en heyecanlı yerinde. Ünlem.

8. Öykü yazamadım yine.


9. Küstahsınız. Kibirli –kızgın –çok –anlayışsız. Neden?

10. Bulutların kirlettiği bir gökyüzü var. Birçok bulut var orada. Uzanamaz. Kül rengi. İşte, diyor. “Yıldızlar, oradalar.” Bir bitki çayı içiyoruz. Ferah. Anlamadığım bir dilde sesleniyor ve anlayamadığım bir dünde küfrediyor. Sensin bu. Kocaman bir yıldız, saçma, gökten düşse. Tren raylarının tam üzerine. Makinist ray değiştirse. Ray ve fay hattı. Söylemeden anlıyorsun öykümü.

11. Bacakların çok güzel. Kenarda, basketbol sahasının kenarındalar. Sahte ve donuklar. Sahada mücadele eden bir aptalsın. Herkes bağrışıyor, tek yürek/ağız. Tekerlekli iskemlenden yere yuvarlanıyorsun. Ben niçin ağlıyorum? İnsanım, insafım var. Kalabalık, ağlıyor. Hepimiz kendi aczimize ağlarız. Bacakların çok güzel. Bıyıkların pis. Kedi bıyığı gibi. Kes ya da deş.

12. Masanın etrafında. Çok. Kar yağıyor, dükkanın içine. Fasıl sürer. Oh. Yandan. “Sefam olsun” Kadehler ve farklı kaderler. “Ne oldu, nereye gidiyorsun?” Benim kahvem elimde. Büyük boy. “Ben giderim yane yane” Anlar mısınız? Bir göbek daha, sahte bedenlerle. Emanet bir gece. Kıvılcım gözlü bir çingene, gülümsedi bana. “Al ağabey, çiçek”. Bunları da ekledi. Olmaz, ben öyle senin bildiğin insanlardan değilim.

13. Kısıyorlarmış gözlerini. Rahat okuyamıyorlarmış. Hem en çok, iki yıl daha göreceklermiş. Sonrası kara. Hem herkes yazar olamaz mı? Neden içtenlikle gülemiyorum? Bir kabahat sayıyorum yaşamayı. Şarkı sözlerini niçin benimsemiyorum? Acımadın, kısa kes.

14. Suyun aktığı gizemli bir geçit var, kara yolunun hemen yanında. Büyük insanların olağan acıları saklı orada. İki topal, eğri burunlu ve bet sesli karga da, sen de, ben de oradayız. Hepimize “biz” denir. Kırılan dallar çatırdar. Yere basan ayaklarımızla biz de varız. Ne kadar da insanız, ne kadar da güçlü! Yıllar sonra burada tekrar fotoğraf çekilelim. Zamana direnebilecek misin? Beni tekrar tekrar yükle, durmadan yorum yap fotoğrafıma. Beğen beni, sanalcıktan. Hem istersen sahteden gülerim. Niçin? Kar serpiştirir, adını bile bilmeden. Çamura batar, sabrım taşar. Nefret ediyorum tüm ağaçlardan. Takatim kalmadı anlıyor musun? Sözcüklere de yazık.

14+1. Yazık sözcüklere. Hakitaten. Yan taraftaki yazım yanlışı kadar yalnızım.



28.01.2013 20:14



No comments:

Post a Comment