Yücel’in ilk kitabı olan Yağmur
Kesiği, edebiyatçı bir dostunun baskısı sonucu kitap haline bürünmüş. Öykü
yazmaya genç yaşta başlayan Yücel, kendisini oyuncu-yönetmen olarak
adlandırıyor ama bu öyküler daha fazlasını hak ediyor kanımca. Birçok kişinin
de benzer şekilde bir tanımlama yaptığını biliyorum bu öyküler için: Değişik.
Kitapta 22 öykü yer almakta. Öykülerde ilginç bir ortam
yaratıyor Yücel. Durgun bir su gibi akan öyküler, bir anda hayaletler ve
tuhaflıklar silsilesi ile muzip bir hale bürünüyor. Bire bir açıklamakta çok
zorlanacağım öykülerin kısa tanıtımlarını yapmak daha işlevsel bir yol olacak.
Kardan Adam Bayramı’nda; bir köyde yaşanan yetmiş yedi günlük bir tufan dile getiriliyor ve zaman zaman çocuksu/naif bir dil kullanılıyor.
Kardan Adam Bayramı’nda; bir köyde yaşanan yetmiş yedi günlük bir tufan dile getiriliyor ve zaman zaman çocuksu/naif bir dil kullanılıyor.
Kardan Adam Bayramı’ndan |
Amigo Yidiyor, Boş
Yidiyor!.. öyküsünde Amigo’nun kezzap içip intihar etmesi konu edilir.
Ancak Amigo, boş gitmemelidir öte tarafa:
Amigo Yidiyor, Boş Yidiyor!.. dan |
Yağmur Kesiği’nde köpeklerin efendisi Bobi’nin bir cinayete şahitliği anlatılır ki Lefteri’nin Vasili’yi öldürmesidir bu.
Yağmur Kesiği’nden |
Ergenlik Taksimi öyküsünde ise
hapisten çıkan Lefteri’nin Melina’ya olan aşkının ikisine hazırladığı acı son
söz bulur:
Ergenlik Taksimi'nden |
Ergovan Zamanı, kısa ama muzır bir öykü olarak tat bulur dimağlarda.
Ergovan Zamanı'ndan |
Çığlık’ta
Kürt Ali’nin yiten bir top ardından yok oluşu hikaye edilir.
Çığlık’tan |
----
Hasılı; ummadığım kadar yalın, bir o kadar karmaşık öyküler
bunlar. İç içe geçmiş ve birbirinden kopuk aynı zamanda. Bu çağda ve başka bir
asırda adeta. Sözcükler sarıyor insanı, hırpalıyor zaman zaman. Bireyi ana
kucağındaki güvenli ortamdan, sokak aralarındaki gerçeğe iteliyor. Bir sinemacı
ustalığı ile kurgulanan sahneler var. Karakterlerin solukları dahi ince elenip
sık dokunmuş, besbelli. İnsanın içindeki insana dair bir şeyler var bu kitapta.
Görünmeyene ve gizlenilene.
Acı’nın ağaçlara, börtü böceğe ve eylemlere sıçradığı;
insanın ‘umut’la değil ama ‘inat’la yaşadığı leziz öyküler bunlar.
“Öykü”ye olan ümitleri artırmakta bu eser ve o sıkıcı,
tekdüze, billur gerçekliği örselemekte. Kendi deyişiyle Yücel’in: Şu
gördüğümüzü hayal sanırdı insanlarımız. (Sayfa 120)
No comments:
Post a Comment