Muazzam: Böylesi
bir müsabaka görülmedi daha evvel sayın seyirciler. Hasan alıyor topu şimdi,
kendi ekseni etrafında dönüyor. Muazzam. Orta yuvarlağı geçiyor. Bülent, rakip
ceza sahası içinde hareketli. Taraftarlar tel örgüleri tırmanmaya başlıyor,
heyecan dorukta. Net bir pas. Bülent’e topu ağlarla buluşturmak kalıyor. Muazzam.
Şimdi devre arası.
Zumzama: Tırman
Abdo. Bakma aşağıya. Korkarsın. Al şu çakıyı, cesurca göster düşmanlarımıza
şimdi. İleri geri, ileri geri, aynen böyle. Göğü öldürürcesine. Muazzam. Bize
yaptıklarını unutmadık onların, yediğimiz deplasman dayağını unutmadık. Ağzımız
yüzümüz allı göl olmuştu, Laz Veli’yi kan kaybından yitirmiştik. Ölümüzün de
üzerinden geçmişler, kıyma kıyma etmişlerdi cesedimizi. Sakin Abdo,
heyecanlısın, düşme. Sizler de bağırın aslanlarım. Samet Ağabeyiniz kurban
olsun size. Bu maçı alacağız. “Saldırın, saldırın, saldırın.” Skor kaç kaç
Abdo? Ben hiç maçı izlemem, sizin gözlerinizde takip ederim olanı ve ayrıca
futbol sevmem. Sırtım sahaya dönük. Muazzam.
Uzammaz: Hayatımda
böyle maç anlatmadım Mesut. Muazzam. Şu devre arasında biraz soluklanalım.
İstatistikleri versene, koşu mesafesi, köşe vuruşu sayıları, ceza alanına
ortalar, ikili mücadeleler. Reklam varken çalışayım. İnanır mısın, bilmem, ben
de küçükken iyi top oynardım. Gecekondumuzun bulunduğu arsadaydı maçlar. Şimdi
şöyle hayal et, on beş, yirmi velet çılgınca koşardık plastik yuvarlağın peşinden.
Cinli Samet’in savurduğu bir tekme ayakkabıma isabet etmişti günün birinde ve beyaz
renkli ayakkabımın teki gözden yitmişti. Maç devam ediyordu. Ağlamıştım acı
içinde. Arıyor, bulamıyordum. Gecekondumuza bakınmıştım, son çare. Yoktu, başka
ayakkabım da, aklıma bir çift çorap daha giyme fikri geldi. Maçı
tamamlayabilirdim bu sayede. Gülmüştüm acı içinde. İkisini de sağ ayağımdaki
tozlu çorabın üzerine geçirdim. Bir baktım: Muazzam. Hafif aksayarak mücadele
alanına doğru yöneldim. Kavga çıkmıştı anlaşılan. Kimsecikler yoktu ortada. Böyle
gergin anlarda dere kenarına gider, kozlarımızı paylaşırdık. Suyun civarına
varmam zaman aldı. Tarantino
filmlerini andırır bir kan bolluğu vardı yeşil çimenlerin tepesinde. Boncuk
boncuk damlıyordu kızıllıklar. Her şeyin değiştiğini hissettim o an, elimi
alnıma götürdüm, teri temizledim. Tertemiz. Gördüm. Derenin durgun sularında on
beş kadar çocuk hızla kulaç atıyor, bir şeylerden kaçıyordu. Birer minik
karıncaya döndüler suyun içinde, kayboldular. Onları izledim, ayağım
sızlıyordu, onları izledim, kulağıma bağrışmalar geliyordu. İnsanlar. Koyu
kırmızı çimenlerin oluştuğu kör bir noktada yatıyordu Cinli Samet. Ağzı
genişçe, dikkatle yarılmıştı. Taze bir ölünün cömertçe açılan ağzına baktım.
İki elimin tüm parmaklarını birbirinden ayırarak yere doğru ağırca hareket
ettirdim ve sanki gömmek istedim ölüyü içtenlikle. Sakin ol, dedim kendime. Rahatla.
Ayakkabımın tekini gördüm sonra, yarığın içinde. Kustum Mesut. Koştum Mesut. İnsanlar,
Mesut. İçim bir tuhaftı. Ruhumdaki mücadeleyi kazanmışçasına huzurluydum, alnımdan
düşen teri dilimle yakaladım. Muazzam. Şey, hangi takımın topla oynama oranı
yüksekti? Reklam bitiyor galiba. Hakem çıkmadı hâlâ, nerede?
Zamzuma: Hep
tuhaf gelmiştir bana, insanın kendini bile yönetemezken bir maçı idare etmesi.
Birazdan ikinci yarı başlayacak. Ben profesyonel bir hakem değilim, yani tek
işim bu değil. Senin de öyledir. Kuyumculuk yapıyorum Ankara, Ulus’ta.
Kendimden korkuyorum. Ankara’da, kendi kuyumcumda, herkesten korkuyorum. “Kardeşim”
sözcüğü ile samimi bir bağ kurmak adettendir. Yine de korkuyorum. Sisin sinsi
bir cisim gibi şehrimizi sardığı bir gündü. Dükkânın camekânındaki ışıltı
sönmüştü. Kapı kendiliğinden açıldı adeta. İçeriye girdi yüzünde lokma
büyüklüğünde sisten benekleri olan bir kadın. Altın bilezik istedi. Ona
ürünlerimizi gösterdim, benim de İran halılarım var canım, dedi hızlıca: Muazzam.
O sırada Kemal Amca kenardaki sandalyede oturmuş, Türk kahvesini içiyordu. Uzun
burnunun arada bir lekelendiğini görüyordum. Aklım karışıktı, babam akciğer
kanserine yakalanmıştı. Ne yapsam, ne etsem bir çare bulamıyordum. Gün geçtikçe
gözlerimin önünde eriyordu dağ gibi adam. Kemal Amca, babamın yakın dostuydu.
Bana inşa ettirdiğim bir apartman için borç para vermiş, şimdi parasını almaya
çalışıyordu. Kemal Amca ile babamın durumu üzerine konuştuk. Sisten benekli
kadın, Anzer balı iyi gelir, dedi. Aynı zamanda binek arabamı satmaya
çalışıyordum birine. Arabayı ne yaptın, 1500’den aşağıya satma, cümlelerini de
kurmuştu Amca Kemal. Paranın birimini dahi bilmiyordum. Konu sürekli değişiyor,
zihnim karışıyordu. Elimde bilezikler, yüzükler, paralar. İran halılarım çok
güzel, diyerek halı konusuna döndü kadın. Balı ve halısı olan benekli kadına takıldı
aklım. Bunca iş, para ve sis arasında kalmıştım. Herkes birbirine bir şey
satmaya çalışıyor, bunu normal karşılıyordu. Babam ölmek, inşaat bitmek, sis
dinmek, kuyumcu batmak üzereydi. İkinci yarı başlıyor. Hazır mısın? Babamın
tedavi masrafları, iş yerine dadanan hırsızlar, babamın kendinden önce sesinin
ölmesi ve o gür sesinin çıt çıt tükenmesi geliyor aklıma. Ölen ses: Muazzam. İç
ses: İkinci yarı ne yapıp edecek, şike yapacak, maçı karşı takıma vereceğim. İyi
bir esnafta olmamalı insaf. Dış ses: Hakem şansı yanımızda olsun.
Muzmaza: Şimdi
haberler. HA. BER. LER. Yine hakem katliamı, yine rezalet: Üç gün önceki muazzam
maçı berbat eden hakemin şike yaptığı tespit edildi. Hakem meslekten men
edildi. HA. BER. LER. Yine taraftarlık adı altında yapılan şarlatanlıklar, yine
ölüm: Amigo Abdo olarak bilinen Abdullah M., tırmandığı tel örgülerden, başına
isabet eden bir taş nedeniyle, düşerek hayatını kaybetti. HA. BER. LER. Yine
Başkent, yine olay: Ankara, Ulus’ta bir kuyumcuda meydana gelen silahlı
soygunda Kemal K. adında bir vatandaş hayatını kaybetti. İş yeri çalışanları mekân
sahibi Cengiz H.’nin üç gündür kayıp olduğunu ifade ettiler.
Ummazza: Tırmanıyorum
Samet Ağabey. Beni seni büyüttün. Sen yetiştirdin. Ölmedim oğlum, derdin,
daima. Ölmedim. Derdin ki, o gün anladım, kendi takımımın oyuncuları da benim
düşmanımdır. Herkes böyledir ama en büyük düşman içimdedir. Muazzam düşman. Bana
“cinli” diyorlardı da derdin, anlamıyorlar ve anlayamayınca da saldırıyorlar.
Maç esnasında gözün dönmüş ve tümüne saldıracak kadar öfkelenmişsin, rivayete
göre. Yalan değil, derdin. Kem göz, kem söz içimdeki öfkeyi uyandırır,
cinlerimi tepeme çıkarır. Çok adam hakladığın vardı. Maçta gözlerinin feri
sönmüş, el ve ayak parmakların kilitlenmiş, ağzını kocaman açmışsın, açmış, hareketlenip
kaçmışsın. Derenin kenarına gittim, demiştin bir keresinde hikâyeni tamamlarken.
Meraktan çatlayacaktım. Eklemiştin. Derin bir öfke uyanıyordu içimde. Çilli
Hakan’ın ayakkabısına dokununca tuhaf hissetmiş, hayatımın başka bir yola
gireceğini anlamıştım. Zaman durmuştu o vakit, ayakkabıyı çıkarmıştım Hakan’ın
ayağından nezaketle. Kımıltısızdı âlem. Kaçtım, da demiştin. Derenin kenarına
vardım. Yerde kıvranıyordum. Su, ustalıkla akıyordu, diye eklemiştin. Muazzam. Sonrasında,
bugün bana verdiğin çakıyla ağzını kıtır kıtır kesmişsin, ferahlamışsın. Oh,
demişsin. Nefes alabiliyorum artık. Orada olduğunu tahmin eden iki takım
oyuncuları da yamacına varmışlar, korku ile izlemişler kendine ne ettiysen. Çimenler
koyu kırmızıya bulanmış. İçimdekini yok edeceğim. Bunu söylemiş ve ağzına Hakan’ın
ayakkabısını tek hamlede sokmuşsun. Kaçışmış kalabalık korkuyla. Titremelerin
kısa süre sonra dinmiş, bayılmışsın. Uyandığında ölmediğini, dayandığını fark
etmişsin. Büyük adamsın Samet Ağabey. Çıktım tepeye. Şimdi ne yapayım? Elindeki
taş ned?.. (Eder isabet omuza: Zammuza)
A/maç sona erdi.
No comments:
Post a Comment