“Çünkü eski masal ve
efsanelerdeki şeyler en sonunda gelir başınıza. Ne kadar çok okur, efsanelere
ne kadar çok inanırsanız, o kadar çok gelir. Zaten dinlediğin hikâye başına
geleceği için ona efsane dersin.” / Orhan Pamuk, Kırmızı Saçlı Kadın
(281. Sayfa)
-------------------------------
Babasını öldüren, annesiyle yatan, Sphinks’in kördüğümünü
çözen Oidipus! Bu üçlü yazgının anlamı nedir? İranlılar arasında yaygın eski
bir inanca göre, yüce bir bilge fücurla peydahlanmalıdır. / Nietzsche, Tragedya’nın Doğuşu
Oidipus: Çok eskiden işlenmiş bir suçun izlerini nasıl
bulabiliriz? / Sophokles, Kral Oidipus
Tıpkı babasız bir oğul gibi, oğulsuz bir babayı da kimse
basmaz bağrına. / Firdevsî, Şehnâme
Pamuk’un Kırmızı Saçlı
Kadın adlı eseri 204 sayfadan ve 3 kısımdan oluşur. İlk kısımdan hemen
önce, yukarıda da, yer alan üç epigraf eserin içeriği ile ilgili mühim ipuçları
sunar. Eser bu Doğu-Batı ürünlerinin sırlı ışığında açılır, bir daha kapanmamak
üzere.
Birinci kısım 21 kısa bölümde var olur ve başkişinin
çocuksu, hayalperest ruh hali kademeli biçimde geliştirilir. Birinci kişi
ağzından, kahraman bakış açısıyla sunulur bu kısım. Metnin aktarıldığı vakit 45
yaşında olan Cem, okuru otuz yıl öncesine götürecek, babasının Hayat adlı eczanesine konuk edecek,
“baba ve oğul olmanın sırlarına” sürükleyecektir. İleride yazar olma hayali
kuran Cem, babasının evden, kendisinden ve de annesinden koptuğunu hisseder: “Babamın
başka kadınları, pek çok başka kadının da onu sevdiğini seziyordum.” (Pamuk 9)
Babasız bir hayata başlayan Cem, bir kitapçıda tezgâhtar olarak çalışır ve
üniversite giriş dershanesinin parasını çıkarmak için debelenir. Lise ikiyi
bitirdiği yazın başında İstanbul’dan Gebze’ye taşınırlar annesiyle. Eniştesinin
bostan ve kiraz, şeftali bahçelerine bekçilik eden Cem’in öyküsü bostanın
yanında kazılan su kuyusunun varlığı ile şekillenir. Kuyucu Mahmut Usta’nın
kendisine önerdiği iş teklifi ile kuyucu çırağı olur Cem ve 6200 nüfuslu Öngören
kasabasına gider. Aklındaki soru şudur: “Göğe çıkıp yıldızların ışıltısına
ulaşmak yerine, şimdi üzerinde uyuduğumuz toprağın içine girmeyi hayal etmemiz
doğru muydu?” (17)
Sondaj makinalarının kullanılmadığı, koca arazide suyun
nerede çıkacağının sezgiyle bulunduğu bir dönemin bireyleridir kuyucu ustaları.
Hissetmek, sabır göstermek ve yılmamak üzerine kuruludur bu maharetli meslek.
“Bu hünerleri, bazı eski kuyucuların kendilerinde Orta Asyalı şamanlar gibi
doğa ötesi güçler ve sezgiler vehmetmelerine, yeraltı tanrıları ve cinleriyle
konuştuklarını ileri sürmelerine yol açmıştı.” (18) Cem ise bu büyülü işin
ortasında, yerle gök arasında düşüncelidir, o zihninde yazmakta; ustası da
öncelikle zihninde kazmaktadır. O halde, yazmak içe doğru kazmaktır: “(Bazı
geceler gökteki yıldızlara bakarak altımızdaki karanlık âlemi hissederdim.)”
(18)
Esere ismini veren Kırmızı Saçlı Kadın, 22. sayfada gösterir
kendini. Kasabada denk gelir başkişiye ve etkiler onu hemencecik: “[H]er şey
güzeldi ve bu hoş duyguya evinin kapısında az önce gördüğüm kırmızı saçlı güzel
kadın sayesinde kapıldığımı ruhumun bir yanıyla hissediyordum.” (23)Kendisinden
yaşça büyük, otuz üç yaşında, bu kadından etkilenen Cem’in kuyuculuk işi de
sürer bir yandan. Ustası her gün bir metre kadar derine inmekte, diğer çırak
Ali ile birlikte Cem, çıkrıkta yükselen içi toprak dolu kovayı
boşaltmaktadırlar. Cem’in ustası Mahmut Usta ile babası arasında kıyaslama
yaptığı ilk konu, ustasının anlattığı hikâyeler olur. “O güne kadar babam bana
hiç masal, hikâye anlatmamıştı.” (30) Ustasının anlattığı öyküler ve bunları
yaşıyormuşçasına aktarımı büyüler Cem’i. Bu büyüleyici usta, Cem’in ruhundaki
baba eksikliğini giderecek bir rol model oluşturur giderek. Babası gibi 43
yaşında, evlenmemiş, usta-çırak ilişkisini baba-oğul ilişkisine benzeten bir
adamdır bu.
BATI: Oidipus’un
Kaderi: Babayı Öldürmek
Esere yön veren Oidipus’un hikâyesi 37. sayfada can
bulacaktır. Ustasının isteği üzerine bu hikâyeyi anlatır Cem. “Korkunç kehanete
göre şehzade Oidipus, ileride babasını öldürecek ve öz anası ile evlenip,
babasının tahtına oturacaktı.” (38) şeklinde özetlenebilecek olan hikâyede
babası oğlunu ormana bırakır ve kehaneti önlemek ister. Komşu krallığın
nedimesi kurtarır Oidipus’u. Yine bir şehzade gibi yetişir ama bu yeni ülkede
bir yabancılık hisseder. Müneccime geleceğini sorduğunda babasını öldürüp
anasıyla yatacağını öğrenen Oidipus, ülkeyi terk eder. Bilmeden eski
memleketine döner ve yolda öz babası ile karşılaşır. Tanımadığı yaşlı adamı,
babasını, öldürür. Kentte koca kanatlı canavarın sırrını da çözen Oidipus,
kahraman ilan edilir ve o kentin yeni kralı, ölen babası yerine, yapılır.
Böylece Oidipus kraliçe, yani öz annesi ile evlenir. Bir gün şehre veba gelir
ve şehirliler Tanrılara sebebini sorarlar. Tanrılar şu çözümü önerir: ‘Bundan
önceki kralı öldüren katili bulun ve şehirden atın, veba bitecektir.’ Zaman
içinde katili araştıran Oidipus, kralı yani babasını kendisinin öldürdüğünü ve
öz annesiyle yattığını anlar, kendi elleriyle gözlerini kör ederek şehri terk
eder, veba sona erer.
Ustasına anlattığı bu efsanevi hikâye ile baba-oğul
ilişkisini ele alan Cem, içten içe ustasına yeni babası gibi davranır: “Babam
benimle Mahmut Usta’nın ilgilendiği gibi asla ilgilenmezdi.” (49) Ustasının
anlattığı hikâyeleri sever, kuyu kazma ve su bulma sürecini sabırla takip eder
yirmi dördüncü iş gününde. Kırmızı Saçlı Kadın’ın onu ve ustasını tiyatro grubuna
davet etmesi ile heyecanlanır. Kendi olduğu zamanları düşünür: “O zamanlar
“ben, beni kimse görmediği zaman en çok kendim oluyorum” diye düşünürdüm. Yeni
keşfediyordum bu düşünceyi. Kimse sizi gözlemiyorsa, içinizdeki gizli ikinci
kişi dışarı çıkıp dilediği şeyleri yapabilir. Yakınlarda bir babanız varsa ve
sizi görüyorsa içinizdeki kişi içinize saklanır.” (52) Kuyu bu bağlamda gizleyen, bireyi kendisi kılan bir motif olarak
belirecektir. Ustasının kuyunun dibinden seslendiği ve zaman zaman “Oğlum, yoruldun”
(60) dediği Cem’in içindeki kuyudur esas saklanma alanı aslında. Bu kuyu
derinleştikçe Cem’in gizli ikinci kişisi de ortaya çıkacaktır.
Kırmızı Saçlı Kadın -Gülcihan- ve ekibinin tertip ettiği
tiyatro oyununa gider Cem. Hazreti İbrahim’in kendisine oğul vermesi için
Allah’a yalvarması, neticesinde oğlunun olması ve onu kurban etmek istemesi ile
şekillenen bölümü izleyen başkişinin aklında yine aynı meseleler vardır:
Babalık, oğulluk, itaat. (65) Önceden ima
etme, gösterme tekniğinin kullanıldığı bir sahne ile devam eder çadır
tiyatrosu. Savaşçı zırhları ile dövüşen iki silahşordan yaşlı olanının genç
olanı öldürmesi ve sonrasında ölünün zırhını açarak acı ile ağlaması şeklinde
oyunlaştırılan bu hikâye Rüstem ile Sührab’a dairdir. Baba, oğlunu bilmeden
öldürmüştür. Oyunun bitiminde Kırmızı Saçlı Kadın ve Cem bir aradadır. Gülcihan
şöyle söyler: “Sen de kendine başka bir baba bul. Herkesin babası çoktur bu
ülkede. Devlet baba, Allah baba, Paşa baba, Mafya babası… Burada kimse babasız
yaşayamaz.” (68)Bu babasızlık içinde, tuhaf hisseden Cem’in hayatında yattığı
ilk kadın olur Kırmızı Saçlı Kadın. Sonrasında ustasının yanına dönecektir Cem.
Şiirsel bir duygu sarar bedenini. Varlığını, kaderini, hayatın sürekliliğini
düşünür. “Bir yıldız daha kaydı. Belki de o yıldızı bir tek ben görmüştüm. Ben
varım, diye düşündüm.” (73) Düşünür, o halde vardır.
Bu esnada kuyu kazma işlemi sürer ancak su bulmak giderek
zorlaşmaktadır. “Yüreğine beton bir boru soktuğumuz için yeraltı âlemi sanki
bizi uyarıyordu” (79) şeklinde sezdirilen felaket hemen sonrasında
gerçekleşecektir. Dolu kovanın kancadan kurtularak kuyuya düşmesi ile birlikte
derin bir acı çığlığı duyulur. Artık kuyu sessizlik içindedir. Mahmut Usta’nın
yaşaması için Allah’a dualar eden Cem, trenle kasabadan uzaklaşarak ustasını
ölüme terk edecek, içindeki gizli ikinci kişiyi serbest bırakacaktır. Babası
yerine koyduğu için mi bırakmıştır ustasını kuyunun dibinde yoksa Kırmızı Saçlı
Kadın’la birlikte olmuş olabileceği için mi? “Vagonda otururken ustama itaat etmenin
verdiği gurur kırıklığı yoktu içimde, ama sınırsız bir suçluluk duyuyordum”
cümlesi birinci kısmı kapatır ve bu soruları düşündürür.
DOĞU: Rüstem’in
Kaderi: Oğlu Öldürmek
Eserin ikinci kısmı Cem’in İstanbul’a, evine döndüğü andan
başlar. İçindeki suçluluğu unutmak durumundadır başkişi. “Hiçbir şey olmamış
gibi yaparsanız ve gerçekten de hiçbir şey olmuyorsa, hiçbir şey olmaz
sonunda.” (89) Bu fikri şiar edinen Cem, 1987’de İstanbul Teknik Üniversitesi Jeoloji
Mühendisliği Bölümü’nü beşinci olarak kazanır. Kitap okur sıkça ve ‘bir şey
yokmuş gibi’ yapar ama bir yere kadar sürecektir bu durum. Günün birinde Sigmund Freud’un psikanalitik teorisinde
yer alan Oidipus Kompleksi’ni okur, her
erkeğin içinde taşıdığını iddia ettiği babayı öldürme isteğini inceler, kendi
babasını ve de ustasını düşünür. Eserin ikinci kısmındaki 25. bölüm hızlı bir
zamansal geçişi barındırır. Ayşe adlı bir kızla evlenir Cem ve Maden Tetkik
Arama’nın İstanbul şubesinde bir memurluk bulur. 1997’de başka bir şirkete
girer. Artık sondaj makinaları mevcuttur ve 1980’lerin ortalarından itibaren
kuyuculuk sona ermiştir. Cem ve eşi Ayşe’nin çocukları olmaz ve babalığı
tadamayan Cem’in ruhu karışır. Ruhunda tuhaf bir “baba” özlemi ve öfkesi (105)
ile ölüme terk ettiği ustasını düşünür. İş için gittiği Tahran’da gördüğü bir
resim onu çadırdaki tiyatro oyununa geri götürür ve babanın oğlunu öldürdüğü
sahnenin Şehnâme’de olduğunu öğrenir.
Rüstem’in oğlu Sührab’ı öldürdükten sonra onun için ağladığı sahnedir bu.
Efsaneye göre, Rüstem İran’da eşsiz bir kahraman, yorulmaz bir savaşçıdır. Bir
gün avlanırken yolunu ve atını kaybeder. Atını ararken kazara düşman topraklarına
girer. Ününü duyan Turan şahı kendisine iyi davranır, şölen verir onun için.
Yemek sonrasında şahın kızı Tehmine, Rüstem’e aşkını ilan eder, sevişirler,
sabahleyin Rüstem doğacak çocuğuna kendisinden bir işaret, bir bileklik bırakıp
ülkesine döner. Annesi Tehmine, babasız doğan çocuğuna Sührab adını verir. Babasının
Rüstem olduğunu yıllar sonra öğrenen Sührab İran’a gidip oradaki şahı ve sonra
da Turan’daki şahı tahttan indirmeyi ve yerlerine babası ile geçmeyi, Doğu ile
Batı’yı birleştirmeyi planlar. Turan Şahı Efrasiyab, Sührab’ın İran’a
saldırısını destekler ama türlü hilelerle baba ve oğlu savaş meydanında bir
araya getirir. Sührab babasını tahta geçirmek için savaştığı zırhlı savaşçının
kendi babası olduğundan habersizdir. Günlerce süren savaşın neticesinde baba
oğlunu öldürür ve ölünün zırhını çıkardığında acı ile inler. Oidipus’un hikâyesinde babasını öldüren
bir oğul varken Şehnâme’de oğlunu
öldüren bir baba resmedilmiştir. İki cinayette de katiller durumu bilmeden
işlemişlerdir cinayeti. Batı’daki hikâyede oğul kendini cezalandırır, kör
ederken; Doğu’nun hikâyesinde baba cezalandırılmaz. Cem sorar: “Doğulu babayı
kimse cezalandırmayacak mıydı?” (112) Kendi babasını, kendi ustasını düşünür,
sorar: “Bir baba ihtiyacı her zaman mı vardır, yoksa, kafamız karıştığı,
dünyamız dağıldığı, ruhumuz daraldığı vakit mi isteriz babayı?” (115)
Babalar ve Oğullar:
Kör O/kuyucular
Eserin otuzuncu bölümü de bir zamansal kırılmayı barındırır.
Cem artık kırkını geçmiştir. Babası gibi hafif bir uykusuzluk çekmektedir. Oidipus’u ve Şehnâme’yi defalarca okur ve ruhundaki baba arayışını sürdürür. Hâlâ
çocuğu olmamaktadır. Eşiyle çocukları olmayacağına kanaat getirir ve küçük
inşaat işleri için kurduğu Sührab
isimli şirketinin başına eşini getirir Cem, Avrupa’da birçok müzeyi ziyaret
ederler. Sührab şirketi gün geçtikçe büyür, Cem ve Ayşe zenginleşir. Öngören’de
bir arazi satın alma işi ortaya çıkınca, kuyuda ölüme terk edilen Mahmut
Usta’nın, Kırmızı Saçlı Kadın’ın –Rüstem’den hamile kalan Tehmine misali ve
arzu duyulan anne motifi olarak-, babasının
–bir zamanlar sevgilisi Kırmızı Saçlı Kadın olan-, kendisinin hikâyeleri de
aydınlanır. Artık modern bireyler zamanıdır. Modern, yalnız ve babasız
bireyler: “Modern kişi şehrin ormanında kaybolan kişidir. Bu da babasız kalmak
demektir. Babasını araması da boşunadır aslında. Kişi modern bir bireyse şehrin
kalabalığında babasını bulamayacaktır. Bulursa da bu sefer birey
olamayacaktır.” (167) Baba ve oğul ikilemini yansıtan eserin son, üçüncü, kısmı
da Kırmızı Saçlı Kadın adını taşır ve onun ağzından nakledilir. Hikâyelerin
aydınlanışı nihayete, eser sonsuzluğa erer.
(Artık kuyuculuk geride kalmış, hisseden, sabır gösteren ve
yılmayan o/kuyuculuk bitmiştir. Hızlı,
modern, derinlikten uzak kör kuyular açılmış ve bu kuyularda oğlunu/babasını
arayan kör o/kuyucular belirmiştir.)
-----
Babayı öldüren Oidipus ve oğlu öldüren Rüstem’in hikâyeleri;
bu hikâyeleri dinlemeyi ve anlatmayı seven Cem’in hikâyesine karışır, hikâyeler
gerçekleşir, efsane olur. Babasız ve çaresiz modern birey doğar bu yeni
hikâyeden. Batı’nın ve Doğu’nun zıtlığında yoğrulmuş, arayan, bulamayan,
tamamlanamayan birey doğar; güven, huzur, cesaret, baba, isteyen birey doğar. Sonra sıkılır, sıkılır, sıkılır ve bu
sıkıntı, bu kör kuyu, onu boğar,
evet, boğar.
Kaynakça
Pamuk, Orhan. Kırmızı
Saçlı Kadın. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2016. Baskı.
No comments:
Post a Comment