July 02, 2017

SESSİZLİK ANSİKLOPEDİSİ

Yakındık Yusuf’la. Yediğimiz içtiğimiz gitmezdi ayrı. Aynı okul, sınıf, sıra. Yakındık. Sıra örtüsünün solgun mavisine kayardı gözleri bazen, silgi parçalarını toplar, susardı. Gözleri, öğretmenimizin yıllar önce kaybettiği ve her anışında ağlayarak yad ettiği Boncuk adlı kedisine benzer ve “Boncuk, sen ne dersin?” sualini her duyduğunda titreşir, tekrar aramıza pırıl pırıl dönerdi bir anlığına. Yanıt veremez, dudaklarını kemirir, solardı. Öğretmenimizin ağlamaları ve “Ah, Boncuk”lu iç çekmeleri. Tepkisiz Yusuf. Sıra örtüsünün haftalık yıkanma sırasını takip eden Yusuf. Sırada sıradan çizikler, kırıklar. Bu hep böyle sürerdi.


Yusuf’la yakındık yakın olmasına da hiç konuşmazdı o. Aslında konuşmazdı demek haksızlık olur. Onunki bir sessizlik değil; farklı, içten bir yanıttı sanki. Dert etmezdim dalıp gitmelerini. Boncuk gözleri tavana, suyun sesine, kuş ötüşlerine karışır, kararırdı. Ben anlatırdım daima. Şöyle olacak, derdim, böyle yapacağım, ötekini başaracağım, berikini kazanacak, haddini bildireceğim herkese. Sessizlik. Yusuf sessizliği. Kapıcılık yapıyordu amcasıgil ve o da onların yanında kalıyordu. Kapıcı dairesi girişin iki kat altında, nemli, soğuk ve küçük bir yerdi. Eşiği geçmeden sola yöneldiğinizde kazan dairesinin koyu karanlığına giriyor, başka bir âleme adım atıyordunuz. Bazen oraya giderdi Yusuf. Gelmezdi bir süre ve benim için tedirgin bir bekleyiş başlardı. Yengesi, elinde soluk mavi sıra örtüsüyle söylenerek yanımdan geçer, her adım atışında belini kıra kıra ilerlerdi. Ürperirdim böyle anlarda ve Yusuf’un hemen gelmesini ister, yumruğumu sıkarak sabrederdim. Yengesi, çamaşırları leğende yıkadıktan sonra aynada kendini izlerdi bir süre. Bu çocuk geri zekâlı, derdi. Nereye kayboldu yine? Biz yapamadık ki şöyle zeki bir tane, Allah vermedi. Gergin omuzları çökerdi kadının, beti benzi solar, kızıl saçları çürürdü aynada sanki.

Sessizliğin hükmü. Gelen Yusuf. Canlanan yengesi, şenlenen ayna, kasapta dövülen etler, henüz yoğunlaşmamış şehir trafiğinin sesleri, üçümüz dışında her şeyden yayılan ses, ses, ses. Amerikan filmlerindeki hapishanelerde “haydi koğuşa” sertliğinde çalan ürkütücü zil sesi: Ekmek, süt, temizlik. Amcası yok, amca her daim kahvehanededir. Kâğıt, çay, sigara. Bir koşu fırlardı Yusuf. Kolunda sepeti. Yenge öfkeli, yenge dertli. Amcası var ya, gözü kör olsun. Erkeklik mi yaptı? Hani çocuk, hani evin neşesi? Derme çatma örtüyle kapatılmış odasına kaçardım Yusuf’un. Örtüdeki iriyarı atlar gülümser durur, yengenin oflamaları atların canlı ve mutlu kuyruklarından sızarak odayı doldururdu.

Yusuf, iki haftadır okula gelmedi. Sıra boş, örtüsüz. Çizikler, kırıklar. Evine gittim. Dıştaki demir kapı kapalı, inadına kilitli. Kime sorduysam yanıt yok. Göbekli teyzeler “bilmem”, yaşlı amcalar “o da kim”, genç çocuklar “salak, git”, esnaf “yok öyle biri” diyor. İçimde şüphe. Okul. Yanımda yeni biri. Tuhaf bir durum. Öğretmen, eliyle dürtüyor ansızın. Omzumda bir sızı. “Hadisene Boncuk, bir kez olsun konuş. Nerede sıra örtüsü?” Ağzım açık, sözcükler mahkûm, uzak bir sessizlik: Yusuf sessizliği. Öğretmen ağlıyor, sınıftakilerin gözleri yaşlı.

Demir kapının önündeyim. Mücadeleye gerek yok, tüm kapılar açılır. Kapı isterse seni içeri alır. Hafifçe itekliyorum. Dört beş adım sonra sağa dönülür ve sağda ev, solda kazan dairesi. Basit. Karanlıktır ama olsun. Önce eve bakalım. Yenge yok. Yenge, evin dengesidir. Yengesizlik-Dengesizlik. Atlar hâlâ mutlu, nemli ve güçlü. Yusuf’un odasında sıra. Yanmış sinekler, bir tahta üstünde altı minik duy ve lambayla oluşturulmuş düzenek, kırık ayaklı bir masa, cinsel sağlık ansiklopedisi (kapağında bir erkek ve kadının başparmakları bir yaprağın tam ortasında temas ediyor), spor ansiklopedisi (kapağında kırmızı atlet ve şortlu bir koşucu, sağ köşedeki kutucukta ağırlık kaldıran bir halterciye doğru ilerliyor). Altı çizili maddeleri okuyup rahatlıyorum:


Spor Ansiklopedisi/Boks: İki kişinin ringde karşılıklı olarak yumrukla dövüşmesine dayanan spor dalı. Boks 2 ya da 3 dakikalık, raunt adı verilen devreler hâlinde oynanır. En çok yaralanan bölge yüzdür.
Cinsel Sağlık Ansiklopedisi/Tüp bebek: Yumurta ve spermin laboratuvar ortamında döllenmesidir. Bu yöntem başarılı olduğu zaman süreç embriyo transferi ile devam eder.


Ferahlamak. Günün kelimeleri ve huzur. At örtüsünü söküyorum yerinden ve sırtıma pelerin ediyorum. Daha güçlüyüm artık, daha özgür. Evden çıkış ve bu kez sağda kalan karanlık kazan dairesi. Adım adım sıcaklık. Kazan yanıyor. Işıltılı ateş yansımaları ara ara yüzüme çarpıyor. Amca orada, bir kancayla tutturulmuş kâğıtçı elleri. Asılmış tavana. Ağzına burnuna sokulmuş parçalar. Karo 2, Sinek 7. Bir yumruk çıkarıyorum. Sinek sıkletim. 51 kilo. Tepki vermiyor. Vermiyor. Yenge az ötede, bir kafesin içinde. Kahkaha atıyor sessizce. Bebeğim, diyor, evet bebeğim, yaşa lütfen. Ağlıyor. Yaşa, karnını deşiyor, yaşa ne olur, yaşa, kadınlığımı göreyim, yaşa. Karnından dökülenleri bir küreğe dolduruyorum. Kazan. Cızırtı, et yanmışlığı. Kazanın biraz uzağında bir sıra. Soluk mavi örtü. Öğretmenimiz sıraya kapanmış, ağlıyor. Boncuğum, diyor, sana ne ettiler? Yengenin yanındaki diğer kafeste cıvıldaşan kediler. Yaralı, sakat, yurtsuz miyavlar. Bu olmaz mı, diyorum, öğretmenim bu olmaz mı, bu da kedi, bu da Boncuk. Eliyle savuruyor kedileri ve inlemeler. Yenge, kadınlığım, diyor, gitti. Bacaklarını ovuşturuyor kanlar içinde. Kadınlığım, ah. Yutkunuyorum pelerinime sığınarak.

Hayvanlar Ansiklopedisi/Fare: sıçandan ufak, küçük vücutlu, sivri çeneli, uzun bıyıklı, uzun ve çıplak kulaklı, ufak ve kara gözlü, kemirgen bir memeli hayvan
Canavarlar Ansiklopedisi/Kara Sıçan: Kendisine sunulan kurbanı yiyen, iri vücutlu, yassı kafalı, boncuk gözlü, kemirgen bir varlık. Kurbanı beğenmesi hâlinde kişinin dileğini gerçeğe çevirir. Olmazı oldurur.

Ya Yusuf ben değilsem de çıkagelirse bir anda? Görürse amcasına, yengesine ettiklerimi ve anlarsa anne ve babasına olanları? Çoktan biliyorsa ya her şeyin, her melanetin o ansiklopedilerdeki maddelerden kaynaklandığını, herkesin birilerinin, bir şeylerin kurbanı olduğunu biliyorsa ya?


Kazan (bu sözcüğün kaza ve kazanmak ile olan ses benzerliğini seviyorum) sönüyor. Soğuk. Karanlık. Küçük fareleri okşuyorum. Isırgan ve naif. Sıra örtüsünü nezaketle çıkarıyor, üstündeki artıkları sıyırıyorum. Daimî bir sessizlik.

Sıraya kazıyorum: Kaza-n-mak. Kazanıyorum, bu kez, kazıya kazıya kazanıyorum.

No comments:

Post a Comment