July 15, 2012

Peter Handke // Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi (1970)



                         “Genelde, ancak top kaleye atılırken farkına varır insan kalecinin.” (sf. 92)

Eskiden tanınmış bir kaleci olan Josef Bloch’un “anlatısı”.

Doksan üç sayfalık eser, ilk kez 1970 yılında yayımlandı. Elimdeki Türkçe –üçüncü- baskısı ise Tevfik Turan çevirisi ile 2012 yılında, Ayrıntı Yayınları tarafından raflara sürüldü.


Sayfa sayısını, eserin kalitesi yahut tüketilebilirliği ile bir tutan güruh, sükut-u hayale uğrar bu eserle birlikte. Sıradan olana bir başkaldırı niteliği taşır, Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi.

Bloch, belki de eski bir kaleci olmasının getirdiği tetikte olma durumu ile çevresini anlamlandırmaktadır. Her an, her şeye karşı mütereddit bir şekilde yaklaşmakta; nesne ve şekiller onun kafasını bolca kurcalamaktadır:

Bunca taciz edici ayrıntı şekilleri ve bu şekillerin oluşturduğu çevreyi kirletiyor, bütünüyle bozuyor gibiydi. İnsan ancak, hepsini tek tek adlandırıp  bu adları da şekillerin kendilerine karşı küfür olarak kullanarak korunabilirdi. Bankonun arkasındaki kafeteryacıya dondurma kâsesi denebilirdi, garson kıza ise, kendisinin kulak memesindeki bir delikten ibaret olduğu söylenebilirdi. Aynı biçimde magazin okuyan kadına: “Sen, el çantası!” demek geliyordu insanın içinden. Yan masadaki, sonunda arka salondan dönüp gelmiş ve ayakta, bir yandan hesabı öderken şarabı da başına diken adama ise: “Sen, pantolon lekesi!” demek ya da şimdi bardağı boşaltıp masaya koymuş çıkarken ardından seslenip, kendisinin bir parmak izi, kapı kolu, palto yırtmacı, yağmur birikintisi, paça mandalı, oto çamurluğu vs. olduğu haykırılabilirdi, ta ki dışarıdaki görüntü bisikletine binip resimden çıkana kadar… (sf. 64)


Eserin futbolla ilgisi yoktur bilakis futbol eserle ilintilidir. Bir kaleci, kale arkası tribünündeki seyircilerin varlığının ağırlığını taşırken, öte yandan saha içinde de son müdafi görevini üstlenmektedir. Hakem faktörünü de göz önüne alırsak, kalecilerin çıldırmış bireyler arasından seçilmesi icap etmektedir. Bu minvalde bir ruh halini taşıyan/sırtlanan Bloch, durumlar ve nesneler üzerine düşünür. Her an düşünür ki bu karar vermeye kadar varmaz. Anlık dalgalanmalarla sürer öykü.

Arka planda anlatılan ve bir çocuğun kaçırılıp boğulması ile biten öykü, Bloch için nesne-düşünce zincirinin ötesinde bir anlam taşımayacaktır. Bir süre sonra bu nesne zincirinin sınırlayıcılığı, çileden çıkaracaktır Bloch’u:

Pencereden eğilip caddenin ucuna kadar bakması işe yaramadı. Bir branda bezi sakin sakin duruyordu park edilmiş bir arabanın üstünde. İçeride, odanın duvarındaki iki su borusunu gördü, paralel gidiyorlardı, yukarıda duvarla, aşağıda döşemeyle kesiliyorlardı. Gördüğü her şey en katlanılmaz bir biçimde kesilmiş, sınırlanmıştı. Kusmak içini ferahlatmamış, tersine daha da sıkıştırmıştı. Sanki bir levye kendisini gördüğü her şeyden kanırta kanırta ayırıyordu, daha doğrusu, çevresindeki nesneler kendisinden ayrılmış, havaya kaldırılmış gibiydi. Dolap, lavabo, seyahat çantası, kapı: Ancak şimdi farkına varıyordu, çılgınca bir zora uğramışcasın, gördüğü her nesneye uyan kelimeyi aklından geçirmeden edemiyordu. Her nesnenin görüntüsünü hemen nesnenin adı izliyordu. Sandalye, elbise askısı, anahtar. (sf. 43-44)


PETER HANDKE
Dil, kelimeler ve nesneler bağlamında “boşluk” üçgeni oluşturan Handke’nin bu eserinin deneysel bir nitelikte olduğu söylenmelidir. “Anlatının akıcılığı” özelliğini de bilinçli bir biçimde tahrip eden eser, kendi içindeki tutarlılığını sürdürür. Yalın bir söyleyişle ilerler ve  “hareket etmekten vazgeçen kalecinin durarak, biz buna durma ve anlamlandırma süreci diyelim, rakip oyuncunun çektiği penaltı şutunu avuçlarında bulması” ile nihayete erer.

Roman, “dilin iletişimdeki yetersizliği” ve bunun da ötesindeki “bireyin yaşam içindeki tedirginliği” hususları ile ön plana çıkar. Nesneler, onları karşılayan sözcüklerin ötesindedir ve sözcüklerden bağımsızdır. Bu bağı kuran bireyin zihnidir. Dil, bu noktada “özfarkındalığı yüksek” birey için, açmazlarla doludur. Bunun yanı sıra, yaşam da tedirginlik verici bilinmezlerle örülüdür. Her an, her yerde anlamlandırılmayı bekleyen türlü türlü dış uyarıcı vardır. Birey, tüm bunları rasyonalize etmeli ve bilincine uygun hale getirmelidir.



-------------------

Bloch okunur. Okunur ve daha çok endişe verir. Penaltı anındaki endişe, okurun endişesinden daha az değildir artık.


No comments:

Post a Comment