October 19, 2013

Sabahattin Ali // Kuyucaklı Yusuf (1937)



"Hiç geçmeyen, hiç unutulmayan şeyler de var, beyefendi! Ölünceye kadar insanın sırtından atamayacağı şeyler de var..." (Sayfa 61, Kübra ile Sâlahattin Bey'in konuşması)

Sabahattin Ali'nin ilk romanı. Yayım yılı 1937. İlk olarak gazetede tefrika edildikten sonra kitaplaştırılmış...

Roman şu cümle ile başlar: "1903 senesi sonbaharında ve yağmurlu bir gecede Aydın'ın Nazilli kazasına yakın Kuyucak köyünü eşkıyalar bastılar ve bir karı kocayı öldürdüler." Öldürülen karı-kocadan geriye bir yavru kalır: Yusuf.

On yaş civarındaki Yusuf'u, cinayet yerini incelemeye gelen Kaymakam Salahattin Bey evlat edinecektir. Yusuf farklı biridir. Yaşından olgun ya da yaş/yaşam dışı biri. Eşkıyalarla boğuşmuş ve başparmağından olmuştur ama dirayetlidir. Dik ve mağrur, felaket karşısında bile:

"Zaten, bir felakete sükûn ve itidalle tahammül edenlerin manzarası, o felaket için ağlayıp çırpınanların manzarasından çok daha korkunç ve ezicidir." (Sayfa 11)

Yusuf; Salahattin Bey ve karısı Şahinde Hanım'ın sürtüşmeleri arasında kalacaktır ve tek sığınağı çocukları Muazzez olacaktır. Yusuf'ın yüzünün gülümsediği ve yabaniliğinin azaldığı küçük ve tatlı kız çocuğu. Yusuf'un bu tuhaf halleri, Kaymakam Bey'in tayininin Edremit'e çıkması ile değişik bir boyut alır. Burada mektebe başlayan Yusuf, okumayı katiyen sevmez:
"Yusuf, sen neden okuma istemiyorsun?"
"Okumak,öğrendim ya!Daha ne okuyayım!"
"Canım, bu kadar yetmez.Bu dünyada birçok şeyleri bilmek lazım!"
"Sırası düştükçe bilenlerden öğrenirim!"
"Hocadan öğrenmek daha iyi değil mi be oğlum!" (Sayfa 18)

Kuyucak köyünden, daha büyükçe bir yere gelen Yusuf yıllar içinde büyür ve on altı yaşını tadar. İnsanlardan uzak ve ketum bir hal almıştır; yalnızlık çekmektedir ve dahi anlayamamaktadır insanları:

Niçin durup dururken yalan söylemek ihtiyacını duyuyorlardı? (Sayfa 27) 
Sonra bu fakir işçilere bu köpek muamelesini yapmaya neden lüzum görüyorlardı? Evet, Allah onları bir kere fıkara yaratmıştı, bunda kimsenin kabahati yoktu, fakat onlar böyle yaratılmışlar diye niçin tepelerine binmeli, onları adam yerine koymaktan niçin çekinmeliydi?" (Sayfa 27)

Yukarıdaki satırlarda dökülür Yusuf'un eşitlikçi  fikrine temel olan zihniyetinin ipuçları...

----------------
Çocukluktan gençliğe geçiş sürecini yansıtan eserde "kötü" karakter Şakir'de vücut bulur. Her istediğini yapan, zengin, gözüdoymaz ve eğlence düşkünü bu gençle Yusuf'un yolları kez be kez denk düşecektir. Roman, bu iki karakterin karşılaşması ile "saf ve yaban Anadolu insanı" ile "hoyrat ve zalim eşrafın" karşılaştırılmasını resmeder görünmektedir.

-------------------

Kaymakam Bey, kumarda köşeye kıstırılmış ve 320 altınlık büyük bir borca batırılmıştır. Yusuf, bıçaklanmış ve hatta bir iftiraya uğramaktan son anda kurtulmuştur:  Yapılan binbir hile hurdanın tek bir amacı vardır. O da Hilmi Bey'in oğlu Şakir'in Muazzez'i elde etmesi:
Her yerde ve daima hükmünü yürütmeye. alışmış olan bu şımarık delikanlı, herkesin içinde yediği yumruğun. acısını bir türlü unutamıyor ve ancak Muazzez'i almakla Yusuf a. tam bir mukabelede bulunabileceğini zannediyordu. (Sayfa 56)
Yusuf ise soğuktur insanlara ve tüm bu olanlara:
Hürmet ve takdir hisleri beslemediği, hatta tepeden baktığı ve küçük gördüğü insanları nasıl sevebilirdi? (Sayfa 82)
Bir türlü anlayamadığı, bir türlü içlerine karışamadığı ve bunu zaten asla istemediği bu insanlarla arasında çelik bir duvar gibi yükselttiği bu tebessüm, onun müracaat ettiği son çareydi. Kendini bu şehrin korkunç akıntısından, ancak, etrafında ördüğü bu soğuk duvarla kurtaracağını sanıyordu. (Sayfa 69)
Tek çare vardır, o da Muazzez'in bir başkasına,  daha iyi bir insana, verilmesi: Ali. Bakkal Ali'nin de tek istediği kişi Muazzez'dir küçüklüğünden beri. Bu amaçla, Salahattin Bey'in kumar borcu olan 320 altını tek tek sayar Yusuf'un eline. Ancak Yusuf'un aklı ve yüreği karışıktır:
İki eliyle arkasındaki ağacın kabuklarına sarıldı. Parmakları soğuk yarıkların arasına girdi. Elini hemen geri çekti ve göğsüne götürdü. Göğsünün içinde, bu asırlık ağacın kabuğu gibi, yarıklar bulunduğunu sandı ve gırtlağına kadar bir ateşin çıktığını hissetti. Aman yarabbi, ne kadar yalnızdı... (Sayfa 75)
Ali'yi bir düğün esnasında bilinçlice öldüren Hilmi Bey'in oğlu Şakir'in tevkif edilmemesi ve  olaydan beraat etmesi de Yusuf'un ruhunu yalnızlaştıran bir "kötü hayat" imgesi verir okura. Nasılsa Hilmi Bey'in oğlu hapsedilmeyecektir. "Hapishane ancak serseriler, köylüler ve aşağı tabakadan insanlar içindi." (Sayfa 96)

Yusuf, ısrarla kendisine soruyordu: Niçin ben hiçbir şey değilim? (Sayfa 147) Biliyor muydu yoksa insanın alemdeki yerini? Bilmese bile hissedemez miydi? "Yerini bulamamanın azabını" tüm detayları ile duyuyordu Yusuf. Ait değildi. Okul eğitiminden yoksundu ve cahildi besbelli ama yine de hissedemez miydi? Görüyordu memurların boşlukta'lığını ve bu onu daha da soğutuyordu insanlardan:
Gördün ya, kimsenin bir iş yaptığı yok. Mesele o odanın içinde beş on saat oturuvermekte... Lüzumsuz gibi görünür ama, bunsuz da dünya dönmüyor. (Sayfa 150) 
Hayat, ilginç ve bölüm bölüm bir bütündü:
Hayat, birbirinden ayırdıklarını kısa bir müddet için tekrar yakınlaştırır gibi olsa bile, uzun zaman yan yana bırakmıyordu. Geçen günleri bir daha geri getirmek mümkün değildi ve sadece hatıralar, iki insanı birbirine bağlayacak kadar kuvvetli değildi. (Sayfa 177)


Birgün Allah peygamberleri çağırıp sormuş, saadet nedir?demiş.Her biri kendilerine göre cevap vermişler.Musa: Arzı Mev'uda gitmektir; İsa: Bir yanağına vurana ötekine uzatmaktır; Buda: Hayatta hiçbir arzusu olmamaktır, yollu şeyler söylemiş. Sıra bizim Muhammed'e gelince:"Saadet, hayatı olduğu gibi kabul etmektir..." demiş. (Sayfa 151)


***************************************
Hikayenin sonralarını ise bir sır perdesinin ardından aktaralım:

Fakat Yusuf'un bu tarafta bir şey gördüğü yoktu. Kar ve sis her şeyi beyaz bir vuzuhsuzluğa gömmüştü. Yusuf gözlerini bu tarafa çevirince, üzerine bulutlar çökmüş bir deniz görür gibi oldu. (Sayfa 212)

Yusuf ile Muazzez'in aşkı. Birbirine ait olan ve birbirini arayan iki kalbin öyküsü...  Öykünün son cümlesi:

Matemini ortaya vurmadan tek başına yüklenecek ve yeni bir hayata doğru yürüyecekti. (Sayfa 215)

-----------------------
Yaşama, insanlara ve kendine karşı bir yabancı olan Yusuf. Daima bir sığıntı gibi hissetmiş, bir evlatlık kimliği altında ezilmiş bir ruh. Yabanıl bir yiğit. Hislerini bastıran ve ruhunu öteleyen bir aşk kahramanı.

Mutluluğu bulamamış, çünkü hayatı olduğu gibi kabul eden "dünyasever" taifeden olmamış. Olmamalı. Yusuf, gerekirse, kendini kendi içine gömmeli ama yiğitçe direnişini sürdürmeli temiz, saf ve yaralı insanların...

Sınıfsal mücadelenin kısıtlı şekilde anlatıldığı, muhite yabancılaşmanın işlendiği mühim bir eser...

(1985 yapımı Kuyucaklı Yusuf filmini de izlemek gerek...)

Kuyucaklı Yusuf

Sabahattin Ali

Yapı Kredi Yayınları, 48. Baskı, 2011
222 Sayfa













No comments:

Post a Comment