June 26, 2014

SAKLI


Anlatacaklarım gibi oldu her şey. Ne bir eksik ne bir. Fazla. Her şey o amansız günde başladı, her şey. Olanların, ne varsa, tamamı, hepsi. Hepsi. Şimdi ağlıyorum, saçlarım dalgalanıyor, ağlayınca yüzüm kızarıyor, yüzüm kızarınca burnum kayboluyor ve gözlerim ve. Bu kadar yeter. Şimdi anlatmalıyım.

Otobüsteyiz, sıkış tıkış. Götürüyorlar bizi oraya. Ter kokuyor herkes, ter. Yeter. Nefes almakta zorlanıyorum. Sakalları var erkeklerin, uzun ve mikroplu, erkeklerin sakalları ve sarıkları var. Sarı. Sarı-klar. Onlardan korkuyorum, daha çok küçüğüm, daha çok… Bizi oraya götürüyorlar. Sakalı ayrı bir organ gibi düşünüyorum, ayrı bir canlı, ayrı bir cansız, ayrı bir şeyler gibi. Daha çok küçüğüm, saçlarım uzun, sakal gibi. Otobüsü ve kâğıtları, koltuk kılıflarını kokluyorum, birazdan müzik başlıyor, sakallı kim varsa, sarıklı kim varsa, sakala sarığa sahip, sakal ve sarıktan oluşan herkes kafasını bir ileri bir geri sallıyor, ne bir eksik ne bir. Fazla. Herkes müzikle coşuyor, herkes. Hepsi. Otobüs, bir cansız olarak, ter kokuyor, yüzüm kızarıyor, insanların bedenlerinin sarsılmalarını izliyorum, insanların bedenlerine dolan müziğin koltuk altlarından akan tuzlu tere bulaşmasına şahit oluyorum, otobüsteyiz, biz, sıkış tıkış. Hepimiz. “Hak yolunda, heyya heyya, hak yolunda heyya heyya” Kendimizden geçiyoruz, sakallarını sıvazlıyor sarıklı sakallılar, sakalları neden sarı değil, gözlerini kapatıyorlar. Birkaçı ayakta, kareli ve silik gömlekleri ve aslında terlerinin üstüne giydikleri gömlekleri ile, huşu içindeler. “Heyya, sen de katıl bize, heyya.” Daha çok küçüğüm, sözleri yutarak söylüyor elinde mikrofonu da yutan sakallı sarıklı, grubu o yönlendiriyor, sallayın kafalarınızı, diyor, otobüsün havalandırmasından kara tozlar dökülüyor, çiftleşirken ölmüş sinekler dökülüyor. Otobüsün havalandırması dökülüyor, ciğerlerim sökülüyor, herkes bana bakmaya başlıyor, saçlarım uzun, sakal gibi, saçlarım ağzıma yüzüme bulaşıyor, ciğerlerim çekiliyor, içim. Ağlayınca gözlerim kayboluyor, yeşil oluyor bir de. Öndeki mikrofonlu sarılı sarıklı sakallı, grup lideri, adam benim babam. Beni de götürüyor, oraya. Otobüs, zikirlerle çalkalanıyor, ter ile yıkanıyor, babam mikrofonu yuttu yutacak, sarıklı sakallının biri gözlerini bana dikmiş, beni yutacak, çiftleşirken ölmüş sineklere ne olduysa ondan etkilenmiş olmalı, beni yutacak, sonra tükürüp atacak. Biliyorum, daha çok küçüğüm, biliyorum, ama, bu otobüste bugün bir şeyler olacak.

Babam sakalı ile oynuyor, bu sinirli olduğunu gösterir. Ciğerlerim sökülüyor, öksürüyorum, çok, babam deliriyor artık, çıldırıyor, mikrofonun kablosunu sıkıyor, “Heyya heyya bu yol doğru heyyaaa” Sözcükleri uzatıyor, gerçekten sinirli, sarığının kenarından dökülen terleri beyaz gömleği ile yakalıyor, çapraz görüş açısında babamı izliyorum. Düşünüyorum, seyrek, severek, bu zikir ile disko müziği pek de farklı değil, sonuçta herkes coşuyor, içimden “heyya heyya” diyorum, müziğin ritmine, babamın ritmine, otobüsünkine, hepsine, hepsine, olamadıklarıma, tüm zikirlere, tüm diskolara, tüm terlilere, herkese, her şeye kapılıyorum, öksürüyorum, ciğerlerimin eriyen ritmi ile. Saçlarım uzun, biliyorum.

Sarıklı sakallı, bana gözlerini dikmiş olan, hala bana bakıyor, otobüs sanki hareket etmiyor, denizde gemiler hareket etmiyor, yetmiyor bana, otobüs bize yetmiyor, zikir yetmiyor, denizdeki gemilerde yer alan diskolar yetmiyor, yük gemileri, sanki yalnızca deniz gidiyor, su ölü, otobüsümüzdeki tüm terler denize akıyor, benden de ter akıyor, denize b-akıyorum, ılık, tuzlu, akıyor, adam bana bakıyor, sarılı, sarıklı, sakallı, sarı en sevdiğim renk, adam bakıyor, bin yıl evvelinden bakıyor, saçlarımdan sakal yapıyorum, korkuyorum, adam donmuş gözlerle bakıyor, terli gözler, ağzını açıyor, heyya, diyecek gibi ama ağzından da ter çıkıyor, denizdeki gemiler gitmiyor, hayır, asla gitmiyor, giden denizdir, adam yanıma gelecek, babam bana bakıyor, terli gözlerle, otobüs ağır kokuyor, ağır gidiyor, herkes coşkun, vecd hali, babam uzun bir sessizliği, bu da terli, deliyor ve bağırıyor: İniyoruz aşağı! Sarıklı, sarılı, sakallı adam orada eriyor.

Sahilin kıyısındayız. Kaçmak istiyorum, o gitmeyen gemilere binmek, ıslak balıklara basmak, kaçmak, bunları istiyorum. Hepsini. Ağaçların dallarına oturanlar var, bazı terli âşıklar, bir başka bedende yaşamak isteyenler, tek tek, diskotek, tarihi eser kıyısında mangal yapanlar, mangal mis kokuyor, ucuz, tavuk kıymasından sucuk, tarihi eserin kemerinde küçük kardeşini kollayan, onun içini boşaltmasını denetleyen bir ağabey var, abi de denilebilir, daha çok küçüğüm, ayıramıyorum. Tarihi eser, barbekülü, kokuyor, tarih yerine ucuz sucuk. Karnım acıkıyor, koltuk altlarım ter, omuzlarıma dokunuyorum, gemiler az ötede, gitmiyorlar, gitmiyorlar, suyu çıldırtıyorlar. Şimdi kaçacağım, kaçıyorum, gözlerimi kapıyorum, gözleri kapayınca hayat yok olur, koşuyorum, o dala takılıyorum âşıkların yekleştiği, o mangala çarpıyorum, tarihin sucuk edildiği, kardeşini koruyan ağabey beni tekmeliyor, ağlıyorum, burnum kızarıyor, gözlerim yeşil. Annem arkamdan koşarak geliyor, daha çok küçüğüm çok, belimden yakalıyor, ter akıyor, annem ter kokuyor, kafama terli-kle vuruyor, bir daha yapma diyor, kafasını sallıyor, o da etkisinde otobüsün. Sahil cahil dolu, her yer çöp, her yer, dünyanın tüm çöpü burada, bizi götürdükleri yere doğru annem beni sürüklüyor, saçlarımı yoluyor, babamı hayal kırıklığına uğrattığımı söylüyor, neden annemi de uğratamıyorum buna, neden?

Hep birlikte beşerli sıra ile diziliyoruz, her sıranın ter kokusu ayrı, kimi sıra daha kesif, kimisi farklı ağaç ve amaçlardan örülü, ellerimizi kulaklarımıza götürüyoruz, ben daha küçüğüm, babamı takip ediyoruz, ne yapıyorsa, artık nasılsa, içimizden geldiği gibi, babam bizi yönlendiriyor, neden bunu, neden burada, neden yapıyoruz, neden? Sarılı sarıklı sakallı herkes, ben uzun saçlı, sakal gibi, biliyorsunuz. Beni terlikleyen annemin çığlığı ile bozuluyor düzenimiz, annem hamile, beni terliklemesi bir şeyleri tetikliyor, artık tahammül edemiyor içindeki canlıya, kardeşime, babam kafasını sağa sola öfke ile savuruyor, olamaz, diyor, olamaz, annem yere devriliyor, çimlere, beşerli sıra ve moraller bozuluyor. Gruptan birçoğu hemen yandaki halı sahaya gidiyorlar, ben daha çok terliyorum, onlar maç yapıyorlar, onlar maça tapıyorlar, annem doğuracak. Annem sanki bir daha doğuracak beni, bu sefer doğru doğuracak, kendini doğuracak önce, belki doğrayacak. Karamsar kalıyorum orada, babam sinirli, beni havasız, ölmüş bir arabanın içine kilitliyor, annen doğuracak, diyor. Kafasını sağa sola çarpıyor, annem az ileride, çimlerin üzerinde, örtülerin içinde, gitmeyen gemilerin kıyısında, çer çöp arasında, doğuruyor, ben arabada boğulmak üzereyim, ter akıyor, yakıyor, herkes doğana bakıyor, yeni olana, ben ölüyorum.

Gözlerimi açıyorum, ölmemişim, babam beni sürüklüyor, başım yanıyor, kanıyor, hissediyorum, ardımdaki zemin allanmış, babam beni bakkala sürüklüyor, zaman ve mekân değişmiş, kardeşim olmuş, doğmuş, içime ve yeryüzüne, yeni bir umut, babam sinirli, elimdeki oyuncağımın gözleri kanlanmış, çırak olarak kullanıyor babam beni, çıra olarak, ateşe atıyor, yakıyor, kardeşim doğmuş, hani, nerede, nerede beşerli dizilenler, ben artık küçük müyüm, bilmiyorum. Elimdeki oyuncağımı sürüklüyorum nedense, babam bana ne yaparsa ona yapıyorum aynısını, acımasızlaşıyorum, zamansızlaşıyor, anlamsızlaşıyorum.

Babamın sakalından bir parça kesiyorum o gün, belki onun gibi olurum diye, belki erkek olurum diye, belki artık hayal kırıklığı yaşama/yı/z diye, belki o sakalı babaannemin evinde, kimsenin bilmediği ve benim keşfettiğim bir yere gizlerim diye, kesiyorum sakalı. Ağlıyorum keserken, sanki babamı kesiyormuşum gibi, titriyorum, sakalı da uyuyor onunla, sakalını kesiyorum, evet, sonra her şey düzelecek, artık beni daha çok sevecek, ter kokuyor sakalı, yeter, kesiyorum, makası daldırıyorum sakala, kalakalıyorum. Sakal kendiliğinden yere yuvarlanıyor, takma sakal bu. Şaşırıyorum, daha küçüğüm, alıp kaçıyorum sakalı. Odama gidiyor, uykuya düşüyorum.

Değişik, tuhaf bir uyku, derin, kaygan bir uyku. Bu. Hepsi bu, ne varsa. Ne bir eksik ne bir. Fazla. Babam, güneşin yekindiği an kalkar hep, olmuyor öyle, bakkala beni sürükler, lideri olduğu gruba gider, mikrofonu yutar, terini yutar, sakalını sıvazlar. Uykumda babamın yanıma gelip beni öptüğünü, ter kokmadığını, sakalını iade etmemi istediğini görüyorum. Olmuyor öyle, olmuyor.

Uyanıyorum.

Sağ elimdeki oyuncağımı yontuyorum yatağımda, bunu bile isteye yapıyorum, eminim. Onu oraya götürüyorum, bizi nereye götürüyorlarsa oraya, tam o noktaya, denize nazır, hınzır, noktaya. Babamın sakalını ona takıyorum, sakal pas içinde şimdi oyuncağım, sağ elimde. Denize fırlatacağım, kızgınım, babama, sakalına, yaşama, bu şehre, kırıklara, hayallere, sarılara, sarıklara, ne varsa, hepsine, tamamına kızgınım. O otobüse ve sineklere de… Sinek sözcüğü ile oynayınca kesin sözcüğünü buluyorum ve bu kesinliğe de kızıyorum. Sakallı bebeğimi suya atıyorum ansızın, ter içindeyim. Yeter. Kendimi atlamamalı, suya atmalıyım, suya. Suyun da suyuna gidemiyorum, su soğuk, önce ayaklarımı yakıyor, gözlerimi kapatacağım, “heyya heyya dönüş suya” diyeceğim ve diyorum da, yakın suya dönüşüm. Bebeğim suyun içinde burgulanıyor, ağlıyor, gözleri yok, hep sakal, sakat, artık ölüyor, ben de soktum şimdi iki ayağımı, ölmek üzereyim, daha küçüğüm, biliyorum, bırak kendini şimdi, arkamda bir el…

Dönüyorum ardıma, atlama, diyor. Sarıklı sakallı bu, terli konuşuyor, neden babam değilsin, sorma, diyor, sorma. Sakalını çıkarıyor, beni baştan çıkarır gibi yapıyor bunu, çıplak kalıyor önümde su gibi, ter, neden bana bunu yapıyor, elinde paslı bir makas, sarı, benim saçımı yakalıyor, kesiyor, beni kesiyormuş gibi, ama o da ne, saçlarım kendiliğinden dökülüyor, takma, neden, neden, dokunuyorum başıma, kel, ilkel, ağlıyorum, burnum kızarıyor, gözlerim yok oluyor, yeşillikler kayboluyor, gemiler suya dökülüyor, su beni de alıyor, sarıklı sakallı ağlıyor, köşede incinmiş bir ağaç ağlıyor, başım pürüzlü, kel, neden?

“Heyya heyya ya…”

Ben yapamıyorum bunu, atlamayı, su üzerime atlıyor, patlıyor adeta, beni sevdiğini ispatlıyor. Bebeğim sakalı ile sağ elime konuyor, avuç içimde allanıyor sakal. Kanlanıyor, sarıklı sakallı bana sarılıyor, içim bir hoş oluyor, su içime doluyor, içime…

Babam, o sırada mikrofonu yutuyor, bir süre daha, yeni bir takma, sahte, yapay sakalla saklanıyor, sakallanıyor… Başı sağa terlice devriliyor, sonra da sakalı, sonra da, büyük bir beklenti içine girmeyin çünkü bilmiyorum, galiba, otobüs devriliyor.



No comments:

Post a Comment