August 08, 2011

Kız

Saate baktım. Tıraş oldum. İşedim. Yeni pabuçlar giydim. Yeni pabuçlar giyen aynı ben. Kızla görüşmeye gittim. Kız, orta boylu ve oldukça güzeldi. Güzelliğinin verdiği kurumla salınıyordu. Kendine güveni bu güzelliğin eseriydi. Canımı sıkmıştı. Ona aşık olmuştum. Bundan tam iki gün evvel, kısa boylu, toparlak ve beneklerle bezeli çirkin suratlı bir kızla tanışmıştım. Tiksinmiştim ondan. O ise bana tüm kalbiyle hitap ediyordu. Bugün ise ben burada, bu güzel kızı ağıma düşürmek için bin bir takla atıyordum. Hayat tuhaftı. Fiziksel güzellik çok cazip geliyordu.

Bu sefer karşımdakine taptığım için kendimden tiksiniyordum. Kızla sevgili olmak için her şeyi yapabilirdim. Kız, bulunduğu yerdeki çekim merkezi haline gelmişti saniyeler içinde. Diğer yırtıcılar sağdan soldan ona doğru keskin dişlerini gösteriyorlardı. Başım dönmeye başladı. Gözlerim doldu. Kız benimle ilgilenmiyordu. Bana henüz yazmaya başladığı bir romanın ilk sayfalarını gösteriyordu. “Tamam” diyordum. “Harika olmuş” Berbattı. Hayatımda bu kadar iğrenç bir yazar adayı görmemiştim. Yüzüne gülümsedim. “Senden harika bir yazar olacak” Kız gülümsedi safça. Canım giderek sıkılıyordu. Giderek daha neşeli görünüyordum. Giderek kendime benzediğim anlar ender hale geliyordu.

Önemsiz bir zaman dilimi geride kalmıştı ve keyfim yoktu. “Keyfime diyecek yoktu” gibi görünüyordu. Kız, şu anki sevgilisinden bahsetmeye başladı. “İnfilak” ettim o an. Yaşam destek ünitemdeki fişim çekildi. Aslında bir fişle yaşamın sona erdiği zırvalığına inanmıyordum ama fark etmezdi. “Hı hı” diyordum. “Anlıyorum. Her şey iyi olur ve anlaşırsınız.” Midem bulanıyordu. Kan akışım ağırlaşmıştı, akşam trafiğine yakalanmışçasına ağır ilerliyordu kan damarlarımda. Gülemiyordum. Gülümsemek için gereken yaklaşık on beş kasım aynı anda tutulmuştu. İdrak yetimi yitirmek üzereydim. Bu esnada kız konuşuyordu. “Seviyorum ama ilgi göstermem. O göstersin.” Oh ne ala. “Bana ne. Defol git.” demek istedimse de diyemedim ve kıza tekrar her şeyin yoluna gireceği zırvalığını söyledim. Lafları adeta tükürüyordum. Her sözcük kızın sıratına gelmeli ve onu çirkin hale getirmeliydi. Kız, güneş kadar güzeldi ve gözümü ondan alamıyordum. Kıza bir şey olduğu yoktu. Olan bana olmuştu. Ben sefil bilo kıvamına gelmiştim. Oysa ki yine geçen gün, çirkin kızın yanında burnumdan kıl aldırmıyordum. “Ah” dedim “Üstümüzdeki tek elbise bedenimiz.” İç çektim. “Onu yıkıyor ve kirletiyoruz. Kirletiyor ve yıkıyoruz. Zaman zaman sökükleri dikiyor ve yırtıkları onarıyoruz. Yaklaşık elli elli beş sene geçtikten sonra derimiz pörsümeye başlıyor. Gençlikteki canlılık rivayete dönüşüyor. Her şey bitiyor. Birer bok çuvalı halini alıyoruz.” Kahkaha atmaya başladım. “Bu kız da bir bok çuvalına dönüşecek.” Haklıydım. “Orada mısın?” dedi kız. “Buradayım” dedim ama orada değildim. Onun elli yaşındaki halini yaşıyordum. Derisi pörsümüş, saçları dökülmüştü. O kibirlendiği güzellikten eser kalmamıştı. Yanıma yanaştı ve “Merhaba” dedi. “Merhaba” dedim. Bana neredeyse yapışacaktı. Ben hala gençtim. Formdaydım. Kahkaha attım. Çirkin görünüyordu.

Tekrar o ana döndüm. Kız karşımdaydı ve gece kadar güzeldi. Beni kaale almıyordu. Ben onu alıyor muydum sanki? Gülümsedi. Gülümsedim. Kız tatlıydı. Hayat acı.

Bir süre sonra, masayı terk ettik. Yan yana yürüdük. Ona âşıktım. O başkasını seviyordu. Gözlerim doldu. Geçen gün tanıştığım çirkin kız aklıma geldi. Benekliyi arayabilirdim. Aramadım. Yanımdaki kıza hayran kalmıştım. Kız, servise bindi ve gitti. Kız servise bindi ve bittim. Kız servise bindi, öykü bitti.

========
15.06.10

No comments:

Post a Comment