"Ameliyatımı icra ettim, hiçbir ağrı duymadım. Kan aktıkça biraz sızlıyor. Kanım akarken baldızım aşağıya indi. Yazı yazıyorum kapıyı kapadım diyerek geriye savdım.”
Oda kalabalıktı. Sen girdiğinde, yüz elli kadar canlı odada cirit atıyordu. Odada bulunanları üstünkörü inceledin. Neredeyse bir dişiye, otuz erkek düşmekteydi. Canın sıkıldı. Halihazırda bu durum, bu odaların tipik özelliğiydi.
Odaya, arada bir yeni bireyler teşrif ediyordu. Sen, çekildiğin köşende sus pus, tekdüze bekliyordun. Takriben on dakika sonra, Anna’yı gördün. Siyah, küt saçları vardı. Dolgun yanakları ve gizemli bakışıyla ilgi çekici görünüyordu. Sen onunla konuşmak için çaba sarf ettin. Sordun: “Saldırı ne durumda?” Gülümsedi. “Fazla yok.” Hoşnut kaldın cevaptan. Bir süre sükut söz buldu..
Odada, zaman ilerledikçe, teessür artıyordu. Kimsenin birbiriyle ilgilendiği yoktu. Şehvet, başrolde oynuyor ve tüm yan rolleri silip süpürüyordu. Anna’ya baktın. “Ne yapıyorsun?” Anna, şefkatli gözlerle seni süzdü. O an şafak attı sende.
Yabanıl, yavan ve yeknesaktı. Yekûna vurulacak olursa, herkese ve her şeye karşı bir güvensizlik duyuyordu. Bir zamanlar, güven iklimini zedelemişti birileri. Anna, odadan artık çıkmak üzereydi. Sen de ise Deniz saplantısı vardı. Adı Deniz’di. Yaşı otuza yakındı. “Olmaz” dedi. “Kadere inanmıyorum. Bu tesadüf, sadece bir şans.” Üzülmüştün. “O halde şansa inan. Neden olmasın?” Deniz, kızacaktı. “Şansa inanırım, ama kötü şansa. İyi şans, diye bir şey yok.” Sen, tuvalete gidecek ve ağız dolusu kusacaktın. O esnada, masa üstüne bırakılan bir notu görecektin: “Kendine çok iyi bak..Her şey için teşekkürler.” Hezimeti tadacaktın.
Anna, saatlerdir gelmiyor. Anna Lavinya. Kendini gizlemeyi tercih ediyor. Hoşsohbet birisi olduğundan şüphe yok. Ne zaman onu düşünsen, içinde bir sızı depreşiyor. “Sanki, ne kadar oldu tanıyalı!” Sonra, kendine zılgıtı çekiyorsun. “Ne olmuş sanki, bu aşk değil, tanıma arzusu. Önüne geçilmez biçimde hem de.”
Lavinya, usundan çıkmıyor artık. Hiç olmadığın kadar mutsuz bir halde onu bekliyorsun. İçinde gam, kasavet mevcut. “Acaba gelecek mi?” sualinin seni yiyip bitirmesine izin veriyorsun. Oturmaktan, tüm bedenin kaskatı kesilmiş. Her güzelliğin, bir külfeti…
“Sil beni..Sil sil…Görme bir daha..” Zamansız gelen bu çıkış karşısında şaşırıyorsun. “Nedenmiş?” Lavinya ketum bir bayan. “Sil, sen beni belleğinden.” Enya’dan The Sun in The Stream çalmaya başlıyor. Keşmekeş…İyi niyetin istismar edilecek. “Tamam, sen bilirsin.” Yolda, yalnız yürümeye devam.
Sahilde gün batımı. Muhteşem..Yalınayak yürüyorsun. İleride ufka yakın bir yerde, turuncuya çalan bir renk cümbüşü. Turuncular içinde Anna, sana koşar adım yaklaşıyor. Kalbin, güm güm atmakta. Nefes almak böyle zamanlarda gereksiz. Bir lahza göz göze….
Nazeninsin sen. Kız gibi. Alıngansın. Nüans bu işte…
Mahpus hissediyor ve günlerdir bekliyorsun. Arada bir düşüne girdiği de olmuyor değil. İstihzai sözcükler kullanıyor. Birkaç tümce dökülüyor dudaklarından ve gidiyor. Dayanacak güç yok. Muvazenen yitmiş gitmiş.
Onulmaz bir varoluş sevisi peyda oluyor. Sen varoluşsun Anna, içimde palazlanan değişimin timsalisin.
Anna’yı bekliyorsun. Anna, hamuş. Güneydoğudan esen rüzgar, turunç rayihası yayıyor. Sen artık susuyorsun. Anna, seni gözetliyor. Küstahça, kurum satıyor.
Senin için, son umutlardandı Lavinya. Sana gitme demeyeceğim. Ama kal, gecenin en güzel saatleri bunlar. Cümleler gereksiz bundan sonra. Beşir Fuat’ım ben. Bileklerimi kesiyorum.
"Ameliyatımı icra ettim, hiçbir ağrı duymadım. Kan aktıkça biraz sızlıyor. Kanım akarken baldızım aşağıya indi. Yazı yazıyorum kapıyı kapadım diyerek geriye savdım. Bereket versin içeri girmedi. Bundan tatlı ölüm tasavvur edemiyorum. Kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. Baygınlık gelmeye başladı."
Anna’ya..
Elveda..
==================
07.09.2010 17:50:02
No comments:
Post a Comment