Masaya kapanmıştı. Önündeki kağıda yazı yazmakla meşguldü. Saçı, sakalı uzamıştı. Kirli görünüyordu. Bulunduğu yerden, günlerdir ayrılmamışa benziyordu. Öksürüyordu mütemadiyen. Ciğerleri sökülecek gibi oluyordu da yine de yazmayı bırakmıyordu. Gözleri, görmez olmuştu. Yakın mesafedeki kağıda bile gözlerini kısarak bakıyordu. Bu dahi yetmiyordu görmesine. “Görüyorum” diyordu. Masa lambasının ışığı, körü bile gördürecek cinstendi.
Bir ara sinirlendi. Köpürmeye başladı. “Daha iyisini yazabilirim.” Kime yazdığını bilmiyordu. Niçin yazdığını düşünmemişti. Büzüştürdüğü dudağı eski haline dönüyordu. Bu sefer içli bir kahkaha attı. “Evet. Tespitim mükemmel.” Birkaç dakika sonra öksürüğü fazlalaşmıştı. Son zamanlarda ihmal ediyordu kendini. Odası soğuktu. Üşüyordu, üşümezlikten geliyordu. Soğuğu belki böylece altedebilirdi. Olmuyordu. Soğuk, soğuktu. İçine işlemiş ve her öksürük nöbetinde kendini göstermişti.
Masanın ucunda bir örümcek gördü. Rengi, siyaha çalıyordu. Göğsünü inceledi örümceğin. Dört çift bacak vardı. İrice bir örümcekti. Bazı örümceklerin bacakları ile koku ve tat alabileceğini biliyordu. Düşünüyordu “Belki bu örümceğin hikayesini yazabilirim.” Örümcek, çok geçmeden, masadan aşağı sarkıverdi. Kendine yeni bir ev inşa etmek üzereydi. Bu, büyük canlının hoşuna gitmedi. Günlerdir kalkmadığı sandalyesinden fırladı ve örümceği takibe aldı. Örümceğin bu alakadan mutlu olacağını sandı. Örümcek, huysuzlanmıştı. Bilmem kaç tane gözü ile o da büyük canlıyı izliyordu. İkisi de birbirini izliyorlardı. Kimbilir ne düşünüyorlardı...Örümcek küçüktü ama neden mide bulandırıyordu? O halde, büyük canlı da örümcek için mide bulandırıcı bir devdi. Bunları düşünen adam, küplere bindi ve inmedi küplerden. Küpler kırıldı ve adam, ansızın örümceğin üzerine abandı. Adam, terliğini kaldırdığında görülen tek bir şey yoktu. Eklembacaklının içi, dışına çıkmıştı. Ölümü, büyük canlının elinden olmuştu.
Adam, pek mutluydu. “Öldürdüm onu. Yaşamasının bir anlamı yoktu.” Kağıda kaleme sarıldı. Nasıl öldürdüğünü yazdı. Bu ani ölümle onu kurtardığına emindi. Acı da çekmemişti yırtıcı hayvan. Adam, onu ağına düşürmüştü. Halbuki tersi olmalıydı. Adam, örümceğin ölüsü için bir de dans gösterisi hazırladı. Dansı, o an odada olan ve kanları donan diğer gözle görülmeyen canlılara sergiledi.
Adamın canı sıkıldı. Yazamıyordu artık. Konu tükenmişti. Öksürük nöbetlerinin nöbeti hiç bitmiyordu. Pencereden dışarı bakmak için iyi bir fırsattı bu verimsiz an. Yağmur başlamak üzereydi. Havadan birkaç damla gözyaşı dökülüyordu. Yağmuru oldumolası gözyaşı sayardı. Evren, ağlıyordu olanlara. Olanlar, olanların hiç olmadığı kadar acımasız olmalarıydı. Doğanın düzeni vardı. Birileri bu düzeni, bozma yarışındaydı. İleride, ağaç göremedi. Burada bir zamanlar orman vardı. Hatırlıyordu. Nefes almakta zorlandı. Gözyaşları hızlandı. Birkaç evsiz sokak köpeği birbirlerine hav ediyorlardı. Yağmur hızını artırınca, köpekler kaçıştılar. Sığınacakları bir yer yoktu. Herhangi bir apartmanın önüne vardıkları zaman, defediliyorlardı kudretli canlılarca. İnsan, korkuyordu sokak köpeğinden. Bu insan değilmi ki onun kuyruğunu kesiyor, bacağını sakatlıyor, kıçına tekmeler savuruyordu. Canı yanan hayvanın, sesi çıkmamalıydı. O bir vahşiydi.
Adam, köpeklerden korktu. Geçti tekrar yazı masasına. Öksürüyordu. Köpekler gibi.
=========================
09.01.10 akşamı ÖNDER ŞİT
No comments:
Post a Comment