October 23, 2011

Kadın

Resitali en önden izliyorum. Kendinden geçmişçesine, kemanın tellerine dokunan kadının ürettiği melodi, alıp götürüyor beni. Lokma gibi ağzından, dökülen hiçbir sözcüğü anlamıyorum. Sadece ritim. O, beni çekiyor. 

İki gün evveldi bunu yaşadığımda. İki gün sonra, resitali en arkadan izlemek için salona giriyorum. Kadın, öyle güzel çalıyor ki kemanı, sözcükler arada uçup yitiyor...Oradayım evet. Ağzı kavun gibi bu sefer. Bal dökülecek sanki ve sarıdan yeşile çalan bir rujla örülmüş bir duvar adeta. Kadın, bana bakmıyor hiç. Kadın, adını bilmediğim biri.

İki ay evveldi geçmişimde kalanlar. Kadını görmek için, üstüme mavi kolalı gömleğimi geçiriyorum. Kurak bir iklimden izler sunan saçlarımı tarıyorum tel tel. Kadın tekrar karşımda. İçimi kaplayan ince sızı. Müzik değişmiş ancak, keyfim yerinde. Kadına yakın değilim. Dibinde olmak için neler vermezdim kadın. 

Bıyıklarımı kestim ve derimi de bir parça. Akan kanı izlerken, işittiğim kuş seslerinin cıvıltısı hüzünlendirdi beni. Kadını özledim. Göremiyorum uzun süredir. Gelmiyor artık. Bir “merhaba” bile diyemediğim tek canlı. Kimbilir hangi uzak diyardasın?

Kadın, sokakta dans eden iki park bekçisini izliyordu onu son gördüğümde. Koca göbekli olanı, sıskayı belinden kavramış, dansa kaptırmıştı kendini. Çökmüş halde buldum kadını. Sahnedeki müziğin yaşattığı kelebekler gibiydi o an. Gökyüzünde yıldız kaymadı ama gözümden aktı yaz yağmuru. Beni fark ettiğini fark ettim. Yanıma kadar sokuldu ve duruyordu kalbim az daha. Biraz daha yakınımda iken hissettim nefesinin ilginç tadını. Çilli burnunu istemsizce oynattı. Derken, tebessüm buyurdu ve buyurduğu an uzaklardan bir melodi yayıldı ya da ben öyle inanmak istedim.

Çimlerin üzerine yayıldık. Elimi tutmasını istedim birkaç gereksiz sözcük sarf ederek. Biliyordum, sözcüklerin de birgün kullanıla kullanıla tükeneceğini. Tebessüm kelebeği, dudağında depremlenen bir hüzünle sarsıldı ve çimlere kapandı. Hangi ülkede olduğumuzu hatırlamıyordum. Ona sordum yine de. Müzik başlamıyordu bir türlü. Çok geçmedi ve çimlerin öte yanını bir seyirci kalabalığı doldurdu. Öyle sandım belki de daha evvel olduğu gibi. Kadının adını sormayı başarmalıydım. Çıkardı üzerindeki sessizliği o. Ben de giyindim çünkü çıplaktım günlerdir yanlış hatırlamıyorsam. Onun elbisesi var mıydı? 

Bıyık bıraktım bir hafta süresince. Uzadı ve yüzümde tomurcuk verdi mutsuzluk. Kadın, çimlerin dibine girmişti. Çimin dibindeki kadını özlüyorum şu an. En ön koltuktaydım resitalin başlamasına dakikalar kala. 

Müzik ve ritim. Keman ve zaman ötesi bir kadın. Bırakılan bıyık ve çimlerin ardındaki koku. Kadın, sahnedeki çimleri yaran ve kök salan bir ağaç gibi dirildi. Ortalık karardı ve aydınlandı hemen. Keşke konuşurken büyük harf kullanılabilse. Kadın, çimlerin dibinden yerin yüzüne fışkırdı ama tanımadı beni. Tanımayacağını biliyorduk ikimiz de. 

Kemanın tellerinden dökülen sesin, sıkıcı sakinliği. 

Hatırlamıyorum bir anı bile. Kadın, üstünü örtme gereği duydu ve seyirciler telaşlandı. Gözlerindeki petekler, arılarca doldurulmuştu. Kan akıyordu biteviye. Örtmeye çalışırken yüzünü, koşmak istedim. Ayağım, yerdeki kendime çarptı ve sahnedeki ben, bana güldü. Kadın, ağaca dönüşmüştü. 



Dallarına tutundum. Soğuk değildi ama sıcaklığını duyumsayamadım. Bir an gitti sandım ve oturup oracıkta bir şarkı besteledim. Sesim güzel olsa söylerdim. 

Üç sene boyunca, her gün o ağacın altına geldim. Üstüne çıktım. Dallarına tırmandım ve yere düşüp bir keresinde, burnumu kırdım. Ağaç, kadın mıydı bilmiyorum. Kadının var olduğuna eminim. Rüzgarın hışıltısı ile birleşen dalların sesi, bana kadını hatırlattı hep. 

Birgün yaşadığım yerdeki herkes çaresiz bir illete tutuldu ve öte yaşama –muhtemelen- başladı. Bir tek ben sağ kaldım sanırım. Kadın, ağaç da olsa, devrilmişti yol kenarına ve parçalanmıştı gövdesi. Müzik değişti. Koşmaya başladım durmamacasına. En ön sıraya geçtim. Resital başlıyordu. Yağmur, birkaç asırlık ihtiyacı karşılar nitelikte yağdı. Evler, kalan canlılar ve umutlar sel oldu gitti. Ayağımı yere basamayacak kadar yalnız ve çaresizdim. Ağacı göremedim bir daha.

Kadın, pembe mini bir elbise giymişti bu kez, tek bendim seyircisi. Keman yoktu. Dalları da. Ben var mıydım? Kadının eline dokunmak istedim.

Tebessüm ederken, henüz uyumadığımı fark ettim. Uykuya daldım en uyanık halimle ve müzik değişiyordu kadın benim gözlerimi kapadığım anda gözlerini açarken. 

23.10.11 
14:51

No comments:

Post a Comment