February 28, 2013

Jose Saramago//Körlük




         (...) ve körler, yüzlercesi, gözlerini ve ağızlarını beyaz gökyüzüne doğru kaldırmış
            körler, insan böyle bir gökyüzünden yağmur yağmur yağacağına bile inanamıyor.                                                                                                                                                       (Sayfa 242)
                                                                                                                                     
Körlük, Jose Saramago’nun 1995 yılında kaleme aldığı bir roman. Eser, 339 sayfadan oluşuyor. Saramago’nun Portekizli olduğunu ve 1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandığını da notlarımız arasına ekleyerek konuşmaya başlayalım.

Eserin konusu aleni: Aniden yayılan bir körlük salgını. Beyaz bir körlük. Kitabın arka kapağındaki yazıyı aktaralım ve gereksiz söz yığınından kurtulalım:

Araba kullanmakta olan bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken ansızın körleşiyor. Körlüğü, başvurduğu doktora da bulaşır. Bu körlük, bir salgın hastalık gibi bütün kente yayılır; öldürücü olmasa da tüm ahlâki değerleri yok etmeyi başarır. Toplum, görmeyen gözlerle cinayetlere, tecavüzlere tanık olur. Ayakta kalabilenler ancak güçlü olanlardır. Koca kentte körlükten kurtulan tek kişi, göz doktorunun karısıdır.

Portekizin yaşayan en önemli yazarı olan Jose Saramago, bu çarpıcı romanında körlük olgusunu bir metafor olarak kullanmış, basit imgelere, sıradan sözcük oyunlarına başvurmadan, yoğun bir anlatımla, anlatıcının ve kahramanların konuşmalarını ortaklaşa bir monologa dönüştürerek, kurgunun evrenselleşebilmesi açısından kişilere ad vermeksizin liberal demokrasinin insanları sürüklediği sağlıksız ortamı olağanüstü bir ustalıkla yaratmıştır.

Arka kapaktaki “liberal demokrasi” ibaresini görünce, tanımını inceledim: Liberal demokrasi, toplumca kabul gören her türlü siyasi görüşün bir çatı altında uzlaşarak genel anlamda ulusun çıkarları için gereken her türlü yönde esneyebilen bir yönetim politikası modelidir.

Liberal demokrasinin, bu esneme özelliğini roman boyunca körleşen karakterlerin –toplumun refahı için- tecrit edilmesi hususunda göreceğiz. Geçen gün “Kafa Dengi” (23.02.2013 tarihli) programında da denk geldiğim ve üzerinde düşünülmesi gereken “Mikroiktidar/Makroiktidar” meselesini de içeren gelişmeler aktarılıyor Körlük’te.

Aynı kaderi/koşulları/eşitlenmeyi paylaşan insanlar ya da körler, kendi düzenlerini kurmak için çaba sarf ediyorlar ve bu, esere yoğun-akıcı bir akış getiriyor.

Romanda karakterlerin isimleri yok. Doktor, doktorun karısı, birinci kör olan adam, birinci körün karısı, koyu renk gözlüklü genç kız, şehla çocuk ve gözü siyah bantlı yaşlı adam... Bu karakterler roman boyunca ön planda yer alırlar. Özellikle doktorun karısı, bu romanın baş kişisi/kurtarıcı niteliğindedir. Gözü tek gören kişi o olacak ve grubu yönlendirecektir.

“Tanrım, gözlerimizin görmemesi ne büyük bir eksiklik, belirsiz gölgeler halinde bile olsa görebilmek, ah görebilmek, bir aynanın önünde durmak ve koyu, pek iyi seçilemeyen bir lekeye bakıp, Bu benim yüzüm, ışık almış  öteki nesneler benim alanıma girmiyor, onlar ben değilim, diyebilmek.” (Sayfa 77)

İnsan özgür müdür? Bu soruyu, modern zaman bireyleri sınırlaması içerisinde düşünmeliyiz. Kendisine biçilen rollerin ve görevlerin maskelediği sahici bir sahteliği barındırır insan. Ait olma ihtiyacını gidermek ister: Kimlik arayışı ve bunalımdan kaçış. Körlük, elbette özgürlüktür. Kusursuz eşitlik.

Tecrit edildikleri akıl hastanesinde, gözetim altında tutulan ve sayıları günden güne kat kat artan bir körler güruhu... Örgütlenmeler... Gözlerin sınırlandırdığı görme eyleminin körlemesine değişimi... Esas görmeler... Doktorun karısının işlediği cinayet... Artık olağan hale gelen ölümler. İnsanın uyumsever bir yanının olması. Yaşanan tecavüzler: Ekmek kapısı kadınlar. Bir iç devlet haline gelen yapılanmanın, dışarıda da sürmesi... İlkel bir dönem... Bir lokma yemek için ölen/öldüren/gözü dönen bireyler. Grup grup yalnızlar..  Kör kör görenler...

----------------------------
Her şeyin bir diğer bireye bağlı olduğu (Ekmekçi yoksa, ekmek yok; sucu yoksa su yok) çarkın bozulmasının öyküsü bu...
Akıcı, konuşmaların iç içe geçtiği, sabır ve takip gerektiren bir eser...

İnsan, alışkanlıklarının esiridir/kesiridir. Alışkanlıklar, bireyi böler; biçimlendirir ve lime lime bütünler. Kör müyüz şu an; yoksa görüyor muyuz zaman zaman? En iyisi, Saramago’nun da eserinin başında kullandığı şu epigraftaki sözlerle bitirelim yazımızı:

Bakabiliyorsan, gör.
Görebiliyorsan, gözle.
         NASİHATLER KİTABI

-------------------------

*Filmini de izlemek gerek!
*Birbirlerinden destek alarak yürüdükleri kısımlar enfesti.
*Ruhu hırpalayan ve sorgulamayı artıran bir eser olması, şen ediciydi.

KÖRLÜK ÜZERİNE ÖZLÜ SÖZÜMÜZ ŞU OLSUN BİZİM DE: GELDİK, GÖRDÜK, KÖRDÜK...

Jose Saramago//Körlük
Can Yayınları, Ekim 2007
Türkçesi: Aykut Derman



No comments:

Post a Comment