April 21, 2019

ABRA KADAVRA


 Kaçmıştım yıllar önce. Üstümdeki parlak gömleği, son model arabamı, şehir merkezindeki konforlu evimi bırakmıştım. Yüzümü dikkatle incelemiş, bu ben değilim, olamam, demiştim asansörden inerken. Beyaz bir atlet kalmıştı beni örten, bir eşofman. Güvercin havalanmıştı zamanın içinde, gözleri karanlıktı karanlık olmasına ama gece beyazdı. Gece, şehrin yapay ışıkları sönmüş olmasına rağmen beyazdı. Aydınlıktı demek istemiyorum, bu bir renk de değildi. Öyle, alelade beyazdı. Kara gözleriyle konmuştu omzuma, yüreği atıyor, tüyleri süzülüyordu. Ondan yayılan sıcaklık içimi ısıttı. Asansörden ne zaman indiğimi ve kuşun nerede yolculuğuma dahil olduğunu anımsamıyorum, zaten hatıraların pek önemi yok. Önemli olsalardı evi ateşe verirdim giderken, fotoğraf albümümdeki geçmiş zaman görüntülerini parçalardım. Kurbağa biblosunu, soluk papatyaları, özellikle de binlerce lira verdiğim hâlde ucuz yollu duran Rembrandt tablosunu fırlatırdım apartman boşluğuna. Dr. Nicolaes Tulp’un Anatomi Dersi adlı bu tablonun bana uğursuzluk getireceğine emindim zaten. Doktoru ve kadavrayı da sayarsak –ölüler adamdan sayılır mı- dokuz kişi vardı tabloda ve kadavranın sol kolunu dikkatle yarıp öğrencilerine gösteren doktorun canımı yaktığını düşünüyordum. O kadavra benim, demiştim sana Zeynep. Korkmuştun benden. Annen, baban nerede, nasıl birisin sen yahu. Korkmuştun. Ben sana zarar vermeyi aklımın ucundan geçirmezdim. Doktor Nicoales Tulp emretmişti. Git, demişti, git ve onu getir kurtulmak istiyorsan, sol kolum acıyordu. Daha da bastırmıştı doktor. Bakın talebelerim, demişti hepsi de birbirine benzeyen adamlara. Kahkaha atmışlardı tek ağız. Kahkaha atmıştım. Doktor sıralamaya başlamıştı. “Kadavra, tıp eğitiminde, görerek, uygulayarak öğrenim amacıyla üzerinde çalışmalar yapılmak üzere hazırlanmış, ölü insan ya da hayvan vücududur. Aşamalar şunlar talebelerim: Genel vücut muayenesi yapılır. Açık yara, yeni veya kapanmamış ameliyat yeri olup olmadığı gözden geçirilir. Varsa dezenfektan ile temizlenmeli ve vücut sıvılarının dışarıya çıkışı, yeşil örtü ile sarılarak önlenmelidir. Kadavranın ağız, burun, genitoanal bölgeleri temizlenir. Vücudu dezenfektan materyal ile silinerek temizlenir. Kadavra, ceset torbası içerisine yerleştirilerek fermuarı kapatılmalıdır. -18 C’de saklanması temin edilmelidir.” 

Bilgilerin fazla teferruatlı olduğu konusunda ısrar ettim. Anlatılanları herkes anlamalıydı. Doktor susmamı istedi, şapkasını biraz geriye kaydırdı, gülümsedi. Sağ elindeki makasla, tıp dilinden pek anlamasam da, radius kemiğimdeki kırık kısmı kavradığını ve kemiğime öğrencilerine göstermek maksatlı bir basınç uyguladığını hissediyordum. Doktor tıbbi açıklamalara girişmek istedi tekrar, susun, dedim, değerli doktor, sayenizde öyküyü kimse okumayacak, bu bir tıp mecmuası değil, haklısın, dedi doktor, kahven soğudu hayatım, dedi Zeynep. Haklısın, üstüne çok geldim. Herkesin gizli kalması gereken bir dünyası vardır, teşekkür ettim hassasiyeti için. Kolum sızlıyordu. O kadar güzelsin ki, diye bağırdım Zeynep’e. Sağ kolum kadar hem de. Sol kolumu sevmiyorum, acıyor. Yüzü ekşidi Zeynep’in. Ağlamaya başladı. Kanat çırpma sesleri geldi omzumdaki kuştan. Haydi, gidelim, der gibiydi. Soğuktu. Tuhaf bir bahar esintisi yapraklarla doldurmuştu yolu. Omzumu gagalıyordu güvercinim. Öykünün sonuna dek orada bir oyuk açılacağını, kanlar sızacağını oradan ve oraya odaklanmazsam ölümümün ortalama bir oranda olacağını biliyordum ben. Biliyordum elbette.

Zeynep’in telefonlarda gizliden fısır fısır konuşmasını duydum. Duyarım. Benden kaçmaz. Ağrısı sızısı çok olan insan tetikte olur her daim. Başka bir canlıyı sevdiğini, o canlının kokusunun Zeynep’e sindiğini fark eder etmez kabuğuma çekildim. Doktor gördü hüznümü, yalnızlığımı. Talebeleri gördü. Baylar, dedi, değerli talebelerim, insan hüzünlü bir hayvandır. Beyaz önlüklerini silktiler sakallı bıyıklı öğrenciler. Hak verdiler doktora, durumumu bilimsel bir ciddiyetle takip edip notlar aldılar. Kapıyı çaldı apartman görevlisi, açamadım, faturalar birikti anlaşılan, elektrik, su kesintisi derken geride bir şey kalmadı. Zeynep yok oldu nedense. Kapıma şeffaf bir poşet içinde gelen ekmek bırakılmaz oldu, kolum ağrıdı, yorgunluğum arttı. Yorganın içine gömüldüm. Yavaş yavaş çürümeye başladım herhalde. Kokular ağırlaştı. Kapıyı kıracak oldu bazı sesler. Kalkamadım yerimden. Zeynep belirdi bu çürüyüş günlerinin birinde. Bak, ne getirdim Tayfun, bak ne var burada. İyi ki doğdun sevgilim. Mutlu yıllar sana. Gözlerimi zorlukla açtım. Yorganı aldı üzerimden. Gülümsedi. Bak “abra kadavra”. Birkaç aptal sihirbazlık gösterisi yaptı. Bir anda bir yaş pasta çıkardı şapkadan. Doktorun şapkasıydı bu. Pasta çıkınca talebeler atıldılar üzerime. Doktor sözü devraldı: Abra kadabra sözü aslında Aramice. “Söylediğim gibi yaratacağım” manasına geliyor evlatlarım. Ben de size birazdan son ve en büyük buluşumu göstereceğim. Kahkaha atıyor doktor. Abra kadavra değil o diyorum Zeynep’e. Aslında çok basit hayatım, diyor, önemli olan karşıdakinin dikkatini dağıtmak. Abra kadavra, diyor yine. Elinde ucuz kumaş bir valizle apartman görevlisi giriyor odaya. Nefes alamıyorum. Hanımefendi, diyor Mesut Efendi, istedikleriniz burada ama bence kefenin beyaz renkte pamuk bezinden olması daha faziletlidir. Teşekkürler. Gidiyor Mesut Efendi. İyi adamdı, diyor gözlerinden düşen sentetik yaşlarla, kurbağa biblosu kirleniyor. Kaçmamalısın, diyor Zeynep. Kaçamazsın. Acı çekersin yoksa. Yorganı üstüme fırlatıyor, gözümün feri sönmüş, bulanık her şey. Açıyor yorganı bir kez daha. Bacakların, diyor, yok. Yok ettim onları. Ben harika bir sihirbazım. Güvercinim omzumda hırıltılı bir uykuda. İstediklerim burada yok, ah Mesut Efendi ah, sana ben gösteririm gününü. Seni bir güvercine çevireceğim. Aşağı atıyor aşağılık valizi, atıyor kahkahasını ve kendisini aşağıya.

Polisler sen yaptın, diyor. Bacakları yok, saçmalama, konuşamıyor, ceset bu. Ceset ve kadavra farkını doktordan öğrenmiştim, mağrurum biraz. Kadını aşağı neden attın, neden. Tokatlıyorlar beni. Sol kolum koptu kopacak. Doktor ve talebeleri kızgın. Buluşum beyler, diyor, düşmanlarımızın eline geçti. Canımız tehlikede. Onu düşmana satan bu alçak kadavra. Sana ben gösteririm gününü. Seni bir güvercine çevireceğim.

Havalanıyorum zamanın içinde, gözlerim karanlık karanlık olmasına ama gece beyaz. Gece, şehrin yapay ışıkları sönmüş olmasına rağmen beyaz. Aydınlık demek istemiyorum, bu bir renk de değil. Öyle, alelade beyaz. Kara gözlerimle konuyorum omzuma, yüreğim atıyor, tüylerim süzülüyor.



No comments:

Post a Comment