April 23, 2020

KORONA GÜNLERİNDE ÖĞRENEN OLMAK

KORONA GÜNLERİNDE ÖĞRENEN OLMAK


Öğrenmenin durağan bir süreç olmadığı kesin. Yaşam boyu çeşitli duraklardan oluşan, daimi bir ilerlemeyi temel alan bu yolculuğun okul sıralarına sirayet etmiş şekli ise çok yönlü bir donanım kazandırmayı hedefliyor. Onlarca ders, onlarca öğretmen tarafından farklı yöntemlerle aktarılıyor. Pekiyi, öğrenmek denince illa bir muhatap gerekiyor mu? Modern öğrenmede öğretmenin rolü ne? Bu ve benzeri sualler aklımda zaten vardı ve okulun bir “öğrenme alanı” yarattığı algısı zihnimi kurcalıyordu aslında.

Gündüz Vassaf, Cehenneme Övgü adlı nadide eserinde yer alan bir denemede şöyle der: “Gün boyunca insanların birbiriyle gireceği ilişkiler düzene sokulmuştur. Okullarda gençler, sırf aynı yaşta oldukları için yıllar yılı aynı kişilerle aynı sınıflarda oturmak zorundadırlar.” Gündelik Hayatta Totalitarizm alt başlıklı eser, yaşamımızın programlanmasına, bir itaat düzenine tabi tutulmasına karşı çıkar. Özellikle, eğitim sistemlerinin bireyleri tektipleştirmesine vurgu yapar. Hakikaten de okuldaki bir öğrenci, ya o grup içindekilerle benzer bir davranış gösterecek ve özgün-özgür düşüncelerini saklayacak ya da dışlanma durumu ile karşılaşacaktır. Hâl böyle olunca, eğitimin niteliğini de sorgulamak gerekiyor. Çok uzun saatler boyunca, öğrenme yöntemleri ve hayata bakışları, algılama şekilleri ve konsantrasyon eşikleri çok farklı onlarca öğrenciyi dört duvar içine sokuyor ve onlardan şu ya da bu kavramı, belirli sınırlar içerisinde verilen “yönlendirilmiş bir gerçeği” öğrenmelerini bekliyoruz. Öğrenmenin tanımını psikoloji sınırları içinde değerlendirdiğimizde “davranışta meydana gelen sürekli bir değişme” olduğunu söyleyebiliriz. Okullarımızda bunu verebiliyor muyuz? Kavramların boca edildiği öğrenme ortamı boğucu, tek tipleştiren ve bilgi dayatmasına dayalı bir yapıda. Bunun sonucunda yalnızca bir ezberlemenin olacağı söylenebilir. Hafızada tutulan bilginin kısa dönemde geri çağrılmasıyla tertip edilen bu yaklaşımın temel öğrenmenin ancak bir basamağı olacağı açıkken buna bel bağlanması ve bunun övülmesi de ayrı bir garabet. Bir keresinde bir öğrencinin “Niye böyle?” dediğini ve buna verilen “Ne yapacaksın niyesini, öyle işte, ezberle geç, sınavda çıkmıyor” yanıtını alarak içindeki son merak kıvılcımını yitirdiğini anımsıyorum.

11. sınıf Felsefe ders kitabı incelendiğinde -ki felsefe alanını sorgulamanın beşiği olarak görmekten imtina etmiyorum- kitabın bütününün “belirlenmiş” kesitlere dair sorulan “belirli” soruların yanıtlanmasından ibaret olduğu görülecektir. Özellikle her ünite başında verilen “hazırlık sorularının” gelişigüzel sorulduğu ve sorgulatmaktan çok “ne sorsak da bu kısmı hemen geçsek” havasında olduğu aşikar. “Din ve felsefe arasında ilişki kurulabilir mi? Yeniliğe neden ihtiyaç duyulur? Toplumsal değişimler felsefeyi nasıl etkileyebilir?” bazı ünitelerden seçilmiş sorular. Sonraki seviyeye hazırlamayan, ünitenin içeriğine yönelik bir derinlik içermeyen, felsefenin özünü inkâr eden, kısa ve özensiz yanıtlarla geçiştirilebilecek bu nevi soruların tüm kitaba yayıldığı gözlemlenebilir. Okullarımızda “istediğimiz çıkarıma götürecek çalışmalar” bile yapsak kâr elde edeceğimizi düşünüyorum ama durum bunun tam tersi. “Bilgi konusunda 18-19. yüzyıl felsefesinde öne çıkan felsefi akımlar nelerdir?” sorusunun ezber yanıtının kime ne faydası olabilir? Eğitim sisteminin tamamı ezber, kavramsallaştırılmış bilgi yığını ile dolu. Bunlara itiraz eden bir avuç -hâlâ varsa- öğrencininse uyumsuz, tembel sayıldığı malum. Daima yeni sorular sormalı, daha çok sormalıyız. Daha nitelikli sorulara ulaşabilmenin ve öğrenmeyi içselleştirmenin yolu bu olsa gerek.

Korona günlerinin eve kapattığı öğrencilerde ilk kez bir öz öğrenme durumu oluşmaya başladı. Elbette okullar gösterişli çevrimiçi öğrenme imkânları sunuyor ve öğrenciyi kamera karşısına sabitlemeyi tercih ediyorlar hâlâ ama en azından öğrenme şekli açısından daha serbest bir ortam doğmuş durumda öğrenciler için. Bunun ezber eğitime bir çekidüzen vereceğini düşünüyorum. Öyle umut etmek istiyorum. “Öğretmen”in eğitim sistemi içindeki rolü ne o hâlde? Yıllarca ezberlenmiş bilgiyi birkaç ders önceden çalışıp “daha iyi ezberlemiş bir öğrenci öğretmen olmak” mı? Öğretmen olarak kendimizi bu kibirli sıfattan kurtarıp “öğrenen” olmamız gerekiyor. IB Diploma Programı bu çerçevede büyük bir farklılık içeriyor. Öğrenme eylemini merkeze alıyor ve öğrenenleri işaret ediyor. Öğretmen yok, öğrenenler var. Öğretmen de dâhil buna. İşlenen dersin ders öncesinde, tüm detaylarıyla öğrenenlerle (öğrenci yok artık) paylaşılması ve beklentilerin sunulması önemli. Hayat, sürprizleri sevmez. Haftanın son dersinde bir drama çalışması olduğunu bilirsem kendimi ona göre hazırlar, rahat hissederim. Bir yazı çalışması varsa o minvalde gözlemlerim çevremi, malzeme toplarım. Öğrenenlere sorumluluk verilmesi diğer bir aşama. Ders plânındaki her eylemin bir anlamı olmalı. Uzaktan eğitim süresince bu kısma daha bir özen göstermeye başladım. Öğrenme niyetinin belirlenmesi, yerel-evrensel bağlantının kurulması (Görüldüğü üzere Korona’dan kaçış yok. Dünyanın öte yanındaki felaketten bana ne, deme zamanı geçti), Bilgi Kuramı bağının kurulması ve illaki her ders bir sorgulayıcı sualin yöneltilmesi. Gerekirse dersin bu sorgulama ekseninde sürdürülmesi. Öğrenme-Öğretme yaklaşımlarının süslü birer ünite planı unsuru olmaktan ziyade hakiki ders planının parçası olması. Farklılaştırmaya olabildiğince yer verilmesi ve taksonomi basamaklarına riayet edilmesi. (O meşhur Bloom Taksonomisi) Bu süreçlerin takip edilmesinin, öğrenenlerle önceden paylaşılmasının ve dönüt odaklı bir öğrenmenin mümkün olduğunu düşünüyorum. IB DP, bunu sunar bir yapıda kanaatimce ama iş dönüp dolaşıp bunları nitelikli şekilde yapma kısmına, etik kavramına geliyor. Spinoza, Etika’sında “Sadece özgür insanlar birbirlerinin kadrini bilir. Sadece onların birbirlerine yararı dokunur ve çok güçlü bir dostluk bağıyla birbirlerine sımsıkı bağlıdırlar” diyor. Etik sahibi olmak için özgür bir zihin, özgür bir zihin içinse bahanelerden azade, sorgulayıcı bir yaklaşım gerekiyor.

Uzaktan eğitim sürecinin öğrenenleri dönüştürmeye başladığını görüyorum. Teknolojiden habersiz öğretmenler (geleneksel tabire döneceğim mecburen) Zoom, Google Meet gibi uygulamaları kullanmaya başladılar. Google Classroom üzerinde iletişim kurulabileceğini öğrenip şaşırdılar. Web 2.0 araçlarını tanıyorlar yavaş yavaş. Ancak elbette bunların bilinmesi yetmez, bir plân dâhilinde olmayan eylemin “öylesine” olduğuna inanıyorum. Tıpkı öylesine sorulmuş felsefe kitabı ünite hazırlık soruları gibi. Burada herkese büyük iş düşüyor. Öğrenciler için kendi öğrenme sürecinin sorumluluğunu alma zamanı geldi. Sana sunulanları sorgulama, (Google’da önüne ilk çıkana inanmak değil) ve üzerine fikretme, yeni düşünceler geliştirme, neden diye sorma zamanı geldi. “Türk Edebiyatı üç dönemde incelenir” yargısına “Dur, bir dakika, neden üç de dört değil? Neden dönemlere ayrılıyor? Kim bunu belirleyen? Edebiyat böyle bölümlenebilir bir şey mi?” diye sorma zamanı gelmedi mi? Uzaktan Eğitim bunu sağlayabilecek bir şans. Öğretmen öğrenenlerse, bahane üretmeyi ve vasat ezber bilgileri sunmayı bırakmalı artık. Daha çok çaba, daha çok öz sorgulama, daha çok dönüt. Bunun başka yolu yok. Bu karantina günleri buna da ilaç olacaktır.

Şimdi, yavaşça dön içine. Kendine üç zor soru sor. Cevaplar değil yeni sorular bulmak için. Kafan karışsın. Karışsın. Arthur Rimbaud sana şunu fısıldasın: “Netice itibariyle kafamdaki karışıklığı kutsal buluyorum.” Kafan karışsın. O karışıklığın değerini öğren. Ezberleme. Öğren. İlk defa. Ezberleme.

Yoksa siz hâlâ ezberlediklerinizi hakikat mi zannediyorsunuz?

***************************************************

BEING LEARNER IN THE CORONA DAYS

It is certain that learning is not a static process. This journey, which consists of various stops throughout the life and based on permanent progress, aims to provide a versatile equipment. Dozens of lessons are taught by dozens of teachers in different ways. Well, is it necessary to have a teacher when it comes to learning? What is the role of the teacher in modern learning? These and similar questions already existed in my mind, and the perception that the school created a “learning space” was in fact disturbing my mind.


Gündüz Vassaf says in an essay in his rare work, Praise to Hell: “During the day, the relationships that people will engage with each other are organized. In schools, young people have to live in the same classes with the same people for years just because they are of the same age. ” The work titled Totalitarianism in Everyday Life, opposes programming our life and subjecting it to an order of obedience. In particular, it emphasizes the educational systems uniformity of individuals. Indeed, a student at school will either behave in a similar manner to those in that group, and will hide his original-free thoughts or face exclusion. As such, it is necessary to question the quality of education. For very long hours we put dozens of different students into four walls with different learning methods and perspectives, perceptions, and concentration thresholds, and expect them to learn this or that concept, a "guided truth" given within certain limits. When we evaluate the definition of learning within the limits of psychology, we can say that there is a “constant change in behavior”. Can we give this in our schools? The learning environment where concepts are blunted is stifling, standardized and based on knowledge imposition. As a result, it can be said that there will be only memorization. While it is clear that this approach, which is organized by recalling the information held in memory in the short term, will be only one step of basic learning, and relying on it and praising it is a separate quirk. Once a student asked, "Why is this?" I remember him saying that he was losing his last spark of curiosity by taking the answer "What are you going to do? That’s it, just memorize it, you won’t have it on the exam"


When examining the 11th grade Philosophy textbook - which I do not refuse to see the field of philosophy as the cradle of questioning - it will be seen that the whole book consists of answering the "specific" questions asked about "determined" sections. It is evident that the “preparation questions” given at the beginning of each unit are asked randomly and that they are in the mood of “what can we ask to pass this part immediately” rather than being questioned. “Can a relationship be established between religion and philosophy? Why is innovation needed? How can social changes affect philosophy? ” questions selected from some units. It can be observed that these questions, which do not prepare for the next level, do not contain a depth for the content of the unit, deny the essence of philosophy, and which can be passed with short and sloppy answers, can be observed throughout the book. I think we will make a profit even if we do “works that will lead to the inference we want” in our schools, but the situation is the opposite. “What are the philosophical trends of 18-19 centuries that stand out in the 21st century philosophy on knowledge? ” Who can benefit from the memorization answer to the question? The entire education system is full of memorization, a conceptual stack of information. It is known that a handful of students who object to these, if any, are considered incompatible and lazy. We should always ask new questions, we should ask more. This is the way to reach more qualified questions and to internalize learning.

For students who did not leave the house during the corona days, a self-learning situation began for the first time. Of course, schools offer flashy online learning opportunities and prefer to fix the student in front of the camera, but at least students have a more free environment in terms of learning. I think this will put an end to traditional education. I want to hope so. What is the role of the “teacher” in the education system? Is it to be a "teacher who has memorized better" by studying the memorized information a few lessons in advance? As a teacher, we must free ourselves from this arrogant adjective and become “learners”. The IB Diploma Program differs greatly in this framework. It centers the learning action and points to the learners. There are no teachers, there are learners including the teacher. It is important to share the taught lesson with the learners (no students anymore) and to provide expectations before the lesson. Life does not like surprises. If I know that there is a drama work in the last lesson of the week, I will prepare myself accordingly and feel comfortable. If there is a writing practice, I observe my surroundings, gather material. Giving responsibility to learners is another stage. Every action in the lesson plan must have a meaning. During the distance education, I started to pay more attention to this part. Determining the learning intention, establishing a local-international connection (as we see that there is no escape from Corona. We cannot say, "I don't care about the disaster on the other side of the world.") , establishing the Theory of Knowledge connection, and directing each inquiry question. If necessary, the course should be continued on this questioning axis. Learning-Teaching approaches (ATT-ATL) are part of the actual lesson plan rather than a fancy unit plan element. Including as much differentiation as possible and compliance with taxonomic steps. (Here is the famous Bloom Taxonomy) I think it is possible to follow these processes, to share them with the learners in advance and to learn in feedback based environment. In my opinion, IB DP is in a structure that offers it, but it comes to the concept of ethics, to turn around and do it in a qualified way. "Only free people know each other's fate," said Spinoza. "They only benefit each other and are firmly connected to each other through a very strong bond of friendship." To have ethics, a free mind, and a free mind requires a questioning approach that is free from excuses.

I see that the distance education process has begun to transform learners. Teachers unaware of technology (necessarily going back to the traditional expression) started using applications such as Zoom, Google Meet. They were surprised to learn that they could communicate on Google Classroom. They are familiar with Web 2.0 tools. But of course these are not enough to know, I believe that the action that is not in a plan is "just fake". Just like the so-called philosophy book unit preparation questions. Everyone has a big job here. It's time for students to take responsibility for their own learning process. It is time to question what you have been presented (not believing in Google first) and thinking about it, developing new thoughts, and asking why. To the judgment “Turkish Literature is studied in three periods”, Isn't it time to ask like “Stop, wait a minute, why not four instead of three? Why is it divided into periods? Who determines this? Is literature such a divisible thing? ” Distance Education is a chance to achieve this. If the teacher learns, he should stop making excuses and providing mediocre memorization information. More effort, more self-inquiry, more feedback. There is no other way. These quarantine days will also be a medicine to this.

Now, slowly turn into yourself. Ask yourself three difficult questions. To find new questions, not answers. Let yourself be confused. You're confused. Arthur Rimbaud whispers to you: "As a result, I find the confusion in my head sacred." Let yourself be confused. Learn the value of that confusion. Do not memorize. Learn, for the first time. Do not memorize.

Do you think that you still memorize the truth?


No comments:

Post a Comment