January 25, 2012

Hayat Ağacı // Terrence Malick (2011)


Film, oldukça uzun ama gerek görselliği, gerekse derin boyuttaki iletileri ile seyredenleri çekiyor. Terrence Malick’in, basit bir öyküden neler çıkardığını görmeniz gerek. Doğanın tadı, anın hazzı... Yaprakların ağaçla bütünleşen yapısı. Zamanın akışında yitirilen anların hakiki lezzeti...

Aşağıdaki yazı Beyazperde.com’da, sinema eleştirmeni Kaan Karsan tarafından kaleme alınmıştır. 

HAYAT AĞACI
Bazı yönetmenler, sinemanın zaten ulaştığı noktada çağın koşullarını en iyi biçimde yerine getirerek dönemin ruhunu yakalayan harika filmler çekerek ‘iyi yönetmen' olurlar. Bazı yönetmenler ise sinemanın hali hazırda ulaştığı hedefin son nokta olmadığını düşünüp yeri gelince bu düşünceyi kanıtlayarak ‘unutulmaz yönetmen' olurlar. Terrence Malick, Kanlı Toprak (Badlands), Days of Heaven, İnce Kırmızı Hat (The Thin Red Line) ve Yeni Dünya: Amerika'nın Keşfi (The New World) gibi hepsi ayrı ayrı şaheser olarak addedilebilecek başyapıtlardan sonra, bu kez sinemanın çehresini değiştirme parolasıyla bir kez daha karşımıza geliyor. Hayat Ağacı (The Tree of Life), genel tavrıyla yılın belki de en sansasyonel filmi...

Film ortalama bir Amerikan ailesinin yas hikayesinden yola çıkarak, ailevi ilişkiler, otorite, inanç, aşk gibi kavramlar başta olmak üzere neredeyse insana dair her şeyi geniş bir pencereden sorguluyor. Malick'in üç erkek çocuk, bir baba ve bir anneden oluşan tipik banliyö ailesi, insanoğlunun zaman ötesi yolculuğundaki küçücük bir noktadan fazlası değil aslında. Malick, ani zaman atlamalarıyla, dününü, bugününü ve yarınını çok yenilikçi bir kurguyla seyrettiğimiz ailenin üzerinden insanı, dünyayı, evrimi ve Tanrı'yı agnostik bir bakış açısıyla karşı karşıya getiriyor ve hazmı son derece zor bir başyapıtla sinema evreninde yeni boyut kapılarını zorluyor.

Hayat Ağacı (The Tree of Life)'ndan anahtar kelimelerle bahsetmek gerekseydi, şühpesiz aklımıza gelen ilk sıfat "deneysel" olurdu. Malick'in altı saati aşkın çekimlerden yalnızca 140 dakikalık bir film çıkarmış olması aslında bu deneyselliği destekler nitelikte. Müthiş bir doğa gözlemi, benzersiz bir hayal gücüyle kotarılmış metaforik sahneler, büyük patlamanın sinemada çizilmiş en etkileyici tablosu, evrim denilen doğa kanununun canlılık üzerindeki egemen etkisi, bir çocuğun başka bir çocuğu kıskanmasının beyazperdedeki en gerçekçi ve çarpıcı yansıması, otoritenin ve sevginin aralarındaki çelişkiye rağmen birlikte yaşamayı öğrenmesi ve daha nicesi yalnızca tek bir filmin içerisinde. Malick'in yaşama bu kadar geniş bir pencereden yaklaşması, elbetteki film üzerine yazı yazmayı oldukça zor bir hale getiriyor.

Filmin biçem olarak İnce Kırmızı Hat'tı andırdığı söylenebilir. Zira Malick'in, karakterlerin psikolojik dünyalarına yaklaşımı, tıpkı o filmdeki gibi derin. Bu da karşımıza son derece derinlikli ve "gerçek" karakterler çıkarıyor. Malick filmin ana iskeletini oluşturan karakterlerini bir güzel tanıttıktan sonra ani bir sapmayla sinema seyircisinin alışkanlıklarına meydan okuyor. Çizgisel bir yaklaşımdan tamamen uzakta seyreden yönetmen, hayat yolculuğuna çok geniş bir perspektiften yaklaşırken hem iddialı hem de tarafsız olmayı başarıyor. İnanç dünyasını işin içine katarak provokatif bir tavır takınacakmış gibi görünürken bir anda Tanrı kavramını sorgulamaya başlıyor örneğin. Filmin her anında bir ‘pro', bir de ‘contra' var. Anne ve babanın, çocukların kişilikleri üzerindeki tamamen zıt etkileri bile yönetmenin bu tartıştırıcı yaklaşımını doğrular nitelikte.

Filmin psikolojik altyapısından layığıyla bahsedebilmek için bir el kitabı hazırlamak gerek. O nedenle genel bir fikir vermek açısından filmin teknik yetkinliğine değinmek daha yerinde. Günümüzün zannımca en iyi görüntü yönetmeni olan Emmanuel Lubezki ile çalışan Malick, görüntü yönetmenliği konusunda sinemanın gördüğü zirvelerden birini sunuyor Hayat Ağacı'nda. Yazılmış her plan, filmin içerisindeki her kare, ayrı ayrı incelenebilecek düzeyde başarılı. Filmin dağınık gözüken ancak dakikalar geçtikçe aslında ne kadar düzenli olduğu anlaşılan kurgusu ise, zaten genel tavrı itibariyle çok özgün olan filme çok şey katıyor. Alexandre Desplat'ın filme ruh katan müziklerinin yanında, büyük besteci Bedrich Smetana'nın filmin fragmanında da çalan Die Moldau'su, filmin duygusunu kelimelerle erişilemeyecek bir noktaya taşıyor.

Filmin başrolünde bulunan çocuk oyuncu Hunter McCracken ise ayrı bir başlıkta incelenmeyi hak ediyor. Zira filmde kesinlikle rol yaparmış gibi görünmüyor. O yaşta bir çocuğun, belki de kelimelerle, cümlelerle tam olarak anlatılamayacak ve algılanamayacak bir rolü böyle bir başarıyla oynaması ancak üstün bir oyunculuk yeteneği ve Malick'in dehasıyla açıklanabilir. Psikolojik olarak sinema tarihinin gördüğü en derinlikli yazılmış çocuk karakterlerden biri olan Jack karakterini, rolün hiçbir detayına zarar vermeden yansıtıyor Hunter McCracken.

Terrence Malick'in, Hayat Ağacı çok fazla tartışılacak ve iki saf oluşturacak olsa da şahsen ben filmi şimdiden Stanley Kubrick'in 2001: Uzay Macerası (2001 : A Space Odyssey) filminin yanına koydum. Zira tıpkı bilim gibi, sinema da deneyle ileri gidiyor ve esrarengiz yönetmen Malick kesinlikle sinemayı bir adım daha öteye götürme hevesinde.

Hayat Ağacı, bugüne kadar izlediğiniz hiçbir filme benzemiyor. Terrence Malick derin bir felsefeyle ve üstün bir sinemayla hayat ağacına tırmanıyor ve biz sinemaseverlere bu hamleyi şaşkın bir biçimde seyretmek kalıyor. İleride 2000'ler denilince akla gelen ilk filmlerden biri olacağını düşündüğüm Hayat Ağacı (The Tree of Life), bambaşka bir sinema deneyimi ve dört başı mamur, eksiksiz bir başyapıt.

No comments:

Post a Comment