November 29, 2015

KÂTİP BARTLEBY // HERMAN MELVILLE (1853)


Yapmamayı Tercih Eden Edilgen Direnişçi: Bartleby

 

            “-Ha! Tercih mi? Doğru, tuhaf bir sözcük.” (Kâtip Bartleby, sayfa 41)


“Ah, mutluluk ışıkla flört ediyor, biz dünyayı neşe içinde sanıyoruz, ama sefalet uzakta saklanıyor, biz olmadığını sanıyoruz.” (Kâtip Bartleby, sayfa 36)

 

1853 Kasım’ında hayat bulan Kâtip Bartleby novellası aradan geçen yüz elli yılı aşkın süreye rağmen hâlâ tuhaf, hâlâ canlı bir görünümdedir. 19. yüzyıl New York’unda, Wall Street’te, bir hukuk bürosunda başlayacaktır Herman Melville’in kaleme aldığı hikâye. Anlatıcı aynı zamanda hukuk bürosunun sahibi bir avukattır, altmışlı yaşlardadır. Yaşadığı bir olayı aktaran anlatıcı/avukat, tanrısal anlatıcı işlevini de görmektedir. Avukat, büroda iki yazıcı ve bir odacı ile beraber çalışmaktadır. Yazıcılar Hindi ve Cımbız, odacı ise Zencefil takma adlarına sahiptir. Derinlikli işlenmeyen yan karakterler, hukuk bürosu sahibi gibi isimsizdirler ve belli nitelikleri simgeleyerek, Bartleby’in keskinliğini pekiştirirler. Yaşlı Hindi, altmışlı yaşlarda, kendini formda biri gibi göstermek ister ve öğleden sonraları daha bir öfkeli olur. Yirmili yaşlardaki Cımbız, hırs ve hazımsızlık içindedir. (Bartleby 18) İki yazıcı da çalışkandırlar. Cımbız’ın hırsı ve siniri sabahları belirginken Hindi’nin öfke nöbetlerinin öğleden sonra başlaması büro içinde bir denge yaratmıştır ve işler olağan seyrinde ilerlemektedir. On iki yaşındaki odacı Zencefil ise lakabını Hindi ve Cımbız’a getirdiği zencefilli çöreklerden almıştır. 

 

Kendini tutkusuz bir avukat olarak tanıtan anlatıcı/avukatın tahvil, ipotek, tapu senedi gibi işleri varken mühürdarlık görevinin de ona verilmesi ile iş yükü artar. Bu nedenle bir ilan verir ve eleman arar. Sabahleyin kapısının eşiğinde hareketsiz, genç bir adam dikilmiş vaziyette bekler. Bu Bartleby’dir. Avukatın hatırladığı şudur: “Solukça belirgin, acınacak saygıdeğer, çaresizce yalnız!” (22) Bürosunu camlı bölme ile ikiye ayırmıştır avukat ve bir bölmede yazıcıları kalmaktadır. Bartleby’i kendi bölmesine alır. Bartleby çok çalışmaktadır. “Gün ışığında, mum ışığında gece gündüz çalışıyordu.” (23) Neşesizdir ve sessiz, solgun, bir makine gibi işlemektedir. Yazıcının zorunlu görevlerinden birisi de yazdığı kopyanın doğruluğunu satır satır kontrol etmektir ve bu görevi Hindi de Cımbız da yerine getirirler sorgusuzca ama Bartleby reddeder. Tepkisi şu kalıp sözlerle olacaktır: “Yapmamayı tercih ederim.” (24) Avukat çok şaşırır bu yanıt karşısında ve tekrar eder ısrarla. Yanıt aynıdır: Yapmamayı tercih ederim.

 

Hışımla yerimden fırlayıp bir adımda odayı katederek “Yapmamayı tercih etmek mi?” diye tekrarladım. “Ne demek istiyorsunuz? Kafayı mı üşüttünüz? Şu kâğıtları karşılaştırmak için yardım etmenizi istiyorum sizden, alın işte,” diyerek kâğıtları ona uzattım.
“Yapmamayı tercih ederim,” dedi. (25)

 

Bartleby’nin edilgen duruşu ve tuhaf yanıtı, reddi devam edecektir. Cümlelerinde dahi bir edilgen yaklaşım dikkati çeker. “-Ne isteniyor? dedi tatlılıkla.” (26) Bartleby’nin tercih ettiği yapmama eylemini anlamaya çalışan amiri, emir komuta zincirinin bozulmasından rahatsızdır. Emre itaatsizliğin diğer yazıcılar önünde olması da ayrı bir baskı sebebidir. Bartleby olmadan yapılan kâğıt denetimi esnasında öfkelenmiştir Cımbız: “Dişlerinin arasından paravanın ardındaki kaz kafalıya tıslayarak lanetler yağdırıyor, kendi adına, karşılıksız olarak başka birinin işini ilk ve son kez yaptığını bildiriyordu.” (28) Anlatıcı avukat, Bartleby adındaki bu tuhaf adamın hiç yemeğe çıkmadığını gözlemler, daha doğrusu hiçbir yere çıkmıyordur Bartleby. Arada bir Zencefil’in getirdiği çöreklerden atıştırıyor ve yalnızca bunlarla besleniyor gibidir.

 

İç Sızlatan Melankoli: Değişen Avukat

 

Bartleby’i ‘pasif bir direniş’ içinde görür avukat. Onun bu tuhaf tavırlarını acıma ile karşılar. “Zavallı adam, dedim kendi kendime, içinde kötülük yok, küstahlık yapmak istemediği de açık, tuhaflıklarının elinde olmadığı da görünüşünden besbelli. Bana yararı var.” (29) İnsanların bir diğerine fayda esasına göre muamele ettiği bir düzen içindedir Bartleby ve ötekiler de. Sistem içinde olmanın yoludur bu, kabul etmek, uyum göstermek, çalışmak ve daha çok çalışmak. Bartleby’nin faydası olsa da itaatsiz tavırları fazladır ve bu durum avukatı öfkelendirmektedir, sabır sınırı aşılmıştır. Başkaldırması için tahrik etmeye çalışır yanında çalışan bu memuru. Nafiledir çabası, olmaz. Yapmamayı tercih etmeyi sürdürmektedir memur ve donuk, umursamaz, naziktir. Gün geçtikçe devam eden inatlaşma sonuç vermez ve uzlaşma başlar. Evet, Bartleby böylesi biridir, bu hâl onun doğasıdır. Avukat da alışır Bartleby’nin varoluş şekline: “Özeni, tüm dağınıklıktan uzak oluşu, bitmez tükenmez çalışkanlığı, büyük durgunluğu, her durumda davranışlarındaki değişmezlik, onu değerli bir kazanç hâline getirmişti.” (32) Dürüstlüğüne kesinlikle güvenilen biri olmuştur Bartleby. Avukat, işyerinin sahibi olmasına, gücü elinde tutmasına rağmen görevlendirdiği memuru Bartleby’nin her koşulda değişmez yapısına, yanıtına odaklanır ve bir çeşit değişim yaşar. Bu bir kabullenmeden çok farklı olanı anlama çabasıdır. Bu çaba avukatın bir pazar sabahı yazıhanesine uğrayınca kapıyı kilitli bulması ile yeni bir boyuta taşınır. İçerideki Bartleby’dir. “Kusura bakmamamı, şu anda çok meşgul olduğunu, içeri girmememi tercih ettiğini söyledi.” (34) Bartleby, yazıhaneyi kendi evine çevirmiştir. Bu noktada rol karmaşası yaşanır. Bir amir konumundaki avukat, iş verdiği memuruna boyun eğer konumdadır, kaçar gibi uzaklaşır kapıdan. Avukatın değişimi sürer, önce bir melankoli kaplar ruhunu. “Yaşamımda ilk kez, çok güçlü, içimi sızlatan bir melankoli sardı beni.” (36) Solgun yüzlü Bartleby’i düşünür ve sorgular: “Ah, mutluluk ışıkla flört ediyor, biz dünyayı neşe içinde sanıyoruz, ama sefalet uzakta saklanıyor, biz olmadığını sanıyoruz.” (36) Melankoliyi takip eden duygular korku ve tiksintidir. Avukatın yeni amacı Bartleby’i kovmaktır. Hayatı hakkında alacağı bilgilerle onu başından def edebilecektir ancak yaşamına dair en ufak bir bilgi vermeyen bu adam inatçıdır.

 

-Nerede doğduğunuzu söyler misiniz bana?
- Yapmamayı tercih ederim.
- Kendinizle ilgili ne olursa olsun herhangi bir şey anlatır mısınız?
- Yapmamayı tercih ederim.  (39)

 

Bartleby, hiçbir öneriyi kabul etmez. Daha mantıklı ol, isteğini de ‘olmamayı tercih ederek’ reddeder. “Tercih” sözcüğü yazıhanedekilerin de diline dolanmıştır. Bu edilgen bir tercih olarak ele alınabilir. Sunulanın reddidir tercih edilen, farklı bir eylem değil. Yazı yazmaktan bütünüyle vazgeçer Bartleby. Yazıhanede bir demirbaş gibi kalır. Hiçbir şey yapmamaktadır. Buna karşın avukat onu bu kez kati bir şekilde kovmayı planlar.

 

- Buradan ayrılma zamanınız geldi, dedim. Üzgünüm, işte paranız, artık gitmeniz gerek.

- Yapmamayı tercih ederim, dedi sırtı hâlâ bana dönük.
- Yapmalısınız.
Ses çıkarmadı. (43-44)

 

 

Yazıhanedeki Hayalet: Büyüsel Hüküm

 

Bartleby, bu nazik kovma ritüeline de aldanmaz. Sabah avukatı kapıyı açtığında karşısında “-Şimdi olmaz, işim var” cümlesini işitir ve Bartleby’nin ‘büyüsel hükmü’ karşısındaki çaresizliğini dile getirir. Avukatın çabaları boşunadır. “-Beni terk edecek misiniz? Evet mi hayır mı? –Sizi terk etmemeyi tercih ederim, dedi etmeme sözünü vurgulayarak.” (48) Merhamet duyacaktır son çare olarak avukat, derin bir merhamet. İncil’den bir ayetle ruhunu rahatlatır: “Sizi birbirinizi seviniz, diye, yeni bir emir veriyorum.” (49) Artık Bartleby bir kader olmuştur, avukatın bir parçasıdır adeta: “Yavaş yavaş, yazıcıyla olan sorunlarımın öbür dünyanda gelen bir yazgı olduğu, Bartleby’nin bana Yüce Tanrı tarafından, benim gibi bir ölümlünün anlayamayacağı gizemli bir amaçla gönderildiği inancına vardım.” (50) Avukat,  yeni ve nihai görevini, Bartleby için, kendisi uygun gördüğü sürece, bir yazıhane sağlamak olarak tarif eder. ‘Yazıhanedeki hayalet’ görünümüne kavuşan Bartleby’nin tuhaf tavırları, aylak hâli gelen avukatları da rahatsız eder ve bu hâl, yazıhane sahibi avukatın Bartleby’den kurtulması için vesile olur. Bartleby gitmeyecektir, gitmez, o halde giden kişi avukat olacaktır. Bürosunu başka bir yere taşımıştır avukat ve giderken aklı yine de solgun memurundadır. Bartleby, avukatın bir parçasıdır muhakkak. Artık ondan kurtulduğunu düşünen ve aslında hâlâ onu düşünen avukat, Bartleby’nin bina merdivenlerinde kaldığı, geceleri girişte uyuduğu, herkesi huzursuz ettiği şikâyetlerini alır almaz, en son işvereni olması dolayısıyla, binaya gider ve onu bulur. Bartleby öylece oturmaktadır ve tercihini sürdürmektedir.

 

- Şimdi iki olasılık kalıyor. Ya siz bir şey yapmalısınız ya da size bir şey yapılmalı. Nasıl bir işte çalışmak istersiniz? Birinin yanında yeniden yazıcılık yapmak ister misiniz?
- Hayır, değişmemeyi tercih ederim.
- Tuhafiyecide tezgâhtarlığa ne dersiniz?
- Orası çok kapalıdır. Hayır tezgâhtar olmak istemem, ama güç biri değilim.
- Çok mu kapalı? diye haykırdım, bütün zamanınızı kapalı yerde geçiren siz değil misiniz?
- Tezgâhtarlık yapmamayı tercih ederim, diye bağladı, ayrıntıyı hemen halletmek istermiş gibi.
- Ya barmenlik hoşunuza gider mi? Hem gözünüzü de yormaz.
- Bu hiç işime gelmez, ama dediğim gibi güç biri değilim. (56)

 

Tüm iş önerilerini geri çeviren Bartleby, avukatın ümitlerini sonlandırmıştır. Onu bir parçası gibi gören avukat Bartleby’i evine davet eder ama değişiklik yapmamayı tercih eder Bartleby. Aldırmaz, soğukkanlı ve tepkisiz memurunun bir şikâyet sonucu hapishaneye götürüldüğünü öğrenen avukat, ifade vermek maksadıyla oraya çağrılır. Öykü, bu hapishanenin avlusunda Bartleby’nin en tuhaf tercihiyle ve belki de yaşama karşı verilen en güzel yanıtla sonlanacak ve bu yanıt avukat anlatıcının şu tepkisi ile aktarılacaktır: “Ah Bartleby! Ah insanlık!” (63)

 

 

-----------

 

Kâtip Bartleby, “insanın özgür seçim ve tercihi” konusunda şaşırtıcı iletiler sunar biz okurlara. Bireyin modern yaşam çarkı içerisinde süregiden tekdüze itaatini sorgular ve tercih edilenin sunulandan öte bir şey olmadığını anlarız önce, sonra düşünürüz bir müddet ve Bartleby’nin tercih ettiği yapmama eyleminin ona/bize sunduğu ilginç ve lezzetli özgürlük alanını fark ederiz. Bartleby, yapmamayı absürt bir biçimde tercih etse de aslında yaptığı iş sunulanı reddetmek, tercih etmemektir. Kendisini kapatan ve hayal dünyasına yönelen Bartleby’i görürüz yeni açılan gözlerimizle, ona imrenir ve işveren avukatın ona bir şekilde bağlanışını anlamaya çalışırız. Bartleby, sınırlı olanı reddederek kendi tercihini, edilgen de olsa, yapmış, öykünün sonunda özgürleşmiştir. Ama biz yapamayız, dev makineler, sınırlı tercihler, kolaya kaçan kabuller vardır dört yanımızda, yapamayız. Hazır kekler, çorbalar, aşklar, yaşamlar vardır, yapamayız, Hindi, Cımbız ve yeniyetme Zencefil’izdir biz, isimsiz ve kendimiz dışında her şeyizdir. Arayışta olan avukat olmayı isteriz, faydacı yaklaşımdan merhametli bir bireye doğru evrilen avukat olmayı isteriz, yapamayız. İçimizdeki Bartleby, bizi de etkilemiştir, kafamız karışıktır, yapamayız, yapamayız, yapmamayı tercih ettiğimizi sanırız.

 


Kaynakça

 
Melville, Herman. Kâtip Bartleby. Çev. Münir Göle. 4. Baskı. İstanbul, İletişim Yayınları,

            2013. Baskı.

 

No comments:

Post a Comment