June 02, 2019

YOLU İKİYE BÖLEN


YOLU İKİYE BÖLEN
otların üstündeki yaşlı koltukta oturmaktan yorulmuştum.

Senden kaçmak için epey çaba harcamıştım. Bak, hâlâ peşimdesin. Bak, yol kenarındaki evleri yıktılar. Ele ele yürürdük buralarda. Korkuyorum derdin, derdim korkma. Sessizleşirdi sokaklar. Döküntü hânelerde bebe sesleri doğardı. Ben –neye- tahammül edemez, küfrederdim. Yolu ikiye bölen otların üstündeki yaşlı koltuğa otururdu Kemal Amca. Sararmış atletinin içinde yalnızdı. Gökyüzüne kaldırırdı başını, ağzını açardı biraz, anlamaya çalışır, öksürür, bacaklarındaki yaralara indirirdi gözlerini. Köpekler gelirdi sonra, sen korkardın. İçten içe ben de tırsıyordum aslında, tüylü varlıklarını okşarken tedirgin oluyordum. Bazılarının memeleri sarkıktı, yavruları keskin dişlerini gösteriyordu. Asfalt yolun ortasına serilenler vardı, korna seslerine aldırış etmiyor, ölümü ısırıyorlardı sanki. Seninle buralardan geçerdik, bana biraz daha sokulurdun, gülümserdim, koşardık yağmur yağdığında. Sığınırdık kaçak kömürcü depolarının saçaklarına. Kışsa çürürdü hayat bu kokuyla, kenarda bir köpek leşi muhakkak bulunurdu. İse bulanan gövdesi ezilmiş, başka köpeklerce parçalanmış da olurdu tabii. Bu seni ağlatırdı, kirpiklerin güzeldi ve ben ondan süzülenlere dayanamaz, küfrederdim karanlığa.

Gelmedin günlerce. Ay oldu ve sene. Ellerim titremeye başladı. Sizin evinizi de yıkmıştı belediye ekipleri. İnşaat yıkıntılarının arasında dolaştım, yalnızdım. Benzinliğin orada öfkeli bir adam, horozunu –onun horozuydu muhtemelen- kesti, tüyleri savruldu havaya, titredi hayvan, kanı süzüldü yola, köpekler doluştu civarına. Adam sopayla kovaladı köpekleri, hırladı tümü. Kızdı horoz sahibi, çok kızdı, yumruklarını patlatacak denli sıktı, kafasını kopardı horozun. Attı köpeklere, kokladılar tüylü burunlarıyla, yemediler, hırladılar, ağladım. Seni özlemiştim. Bebe bezleri vardı yıkıntıların içinde, pisti içleri. İnsan güzel anların kıymetini bilemiyor, bilemiyordu. Nenem yürüyemiyor, babam sabredemeyip içkiye dadanıyordu gün aşırı. Bıkmıştım bunlardan. Kapımıza getirilen yiyeceklerden, iç huzuruna erişmek için bize yardım gösterileri sunan ebleh takımından bunalmıştım. Aklımda sen vardın, şehrin sokaklarına kaçıyordum seni bulmak için. Gölgeler görüyor, titriyor, kayboluyordum karanlığın içinde. Senin de beni bırakacağını, herkesin herkesi kandırdığını biliyordum. Sözcüklere dökemesem de dünyanın bir cehennem olduğunu hissediyordum. Yaşarmıştı gözlerim, canım yanıyordu. Köpeğin biri sokuldu yanıma, bacaklarıma süründü. Işıltılar yükseldi bir evin penceresinden, ağaçlara çarptı önce, pul pul dağıldı, elektrik direklerinde cızladı, ışıldadı uzaklarda, gülümsedim. Kanım çekildi derken, köpeğin ısısının yittiğini fark ettim korkuyla, yüzü dağılmış bir köpek leşine sürtüyordum bacaklarımı, sıyırmıştım pantolonumu, daha güçlü, daha fazla, daha derin bir acıyla kanatıyordum bacaklarımı, ferahlıyordum. Sen yoktun, hiç olmamıştın, biliyordum.

Babamı dövmüşler, kırmışlar bacaklarını. Kumar borcunu ödememiş kahvede, sebebi bu. Acımazlar, onu merdivenlerin bitiminde zilzurna sarhoş, hareket edemez halde bulmuş muhtar. Ah, demiş, ah Mehmet, kendine acımadın, bari zavallı anacığına, evladına acı. Bıktım be sana kol kanat germekten. Aslında çok üzülmedim babamın durumuna, ektiğini biçiyor. Ölmek üzere nenem, ellerini tutuyorum. Söylediklerini anlamıyorum artık, dişleri yok. İnsan yaş aldıkça bebekliğine dönüyor. Bacaklarına metal vidalar takılmış bir baba -babamı getirdiler, yine sarhoş, ne ara gitti, içti, bilmiyorum. Ulan ana, diyor, Allah belanı versin, niye doğurdun beni, niye ana, tuh. Geğiriyor, leş gibi kokuyor ağzı. Gülümsüyor bana, bak istediğin oldu koçum, bıyıkları çürümüş, bak baban ne halde, bak yol kenarındaki evleri yıktılar, el ele yürürdük buralarda, tükendi mahalle, tükendim, bittim. İnanmıyorum babama, hiç inanmadım. Seni özledim, zaman nasıl geçti, bilmiyorum. Muhtar omzumu sıvazlıyor. Başın sağ olsun, nenen iyi kadındı, toprağı bol olsun. Babam uyuyor iç odada. Nenemin çiçekli entarisi, yazması elimde. İçim daraldı. Babam basıyor çığlığı, ana, diyor, ana, ne yapacağım sensiz ben, Allah belamı versin benim. Mahallede bizi küçümseyen ve bu şekilde seven kadınlar balkonlarda, iri, açılmış gözlerle, gelen cenaze arabasının aydınlattığı gecede beliriyorlar. Köpekler sessiz, gece koyu. Nenemi tabuta koyuyor birkaç adam, aklımda sen varsın. Işıl ışıl şehrin öte yakası, güzel hayatlar, tebessüm hikâyeleri, bacağımdaki yara sızlıyor.

Kemal Amca’nın yürüdüğünü bilmiyordum.

Değişmiştin döndüğünde. Aynı kalmıyor bir şey. Korkmuyordun köpeklerden artık. Yaşadıklarım beni daha bir karamsar kılmış, yıpratmıştı. Beni, dedin, müteahhidin oğluna verecekler, ne güzel, yıkılan evimizin yerine yenisini yapacaklar, ne güzel, bize bir daire verecekler. Susmuştum, gözlerin ışıl ışıldı, başkasını istiyordun. Köpekler gelmiş, dizlerine dolanmıştı, gülümsemiştin. Zaten olmayız biz, iki çıplak. Yürüdüğünü bilmiyordum Kemal Amca’nın. Koştum var gücümle. Senden kaçmak için epey çaba harcamıştım. Bak, hâlâ peşimdesin. Köpekler de takılmıştı ardıma, ağaca tırmanmıştım. Ağacı sallamıştı Kemal Amca, in, demiş, ilk kez konuşmuştu benimle. İn, yüzleş. Bu öykünün başka bir yöne gitmesini istemiyor, sıradan bir aşk örgüsü içinde kalmasını arzu ediyordum ben. Zalim baba, ölen nene, fakir oğlanın fakir kıza aşkı, sokak köpekleri, yoksulluk, böyle şeyler. Kemal Amca, in aşağı, dedi, in, yüzleş. Köpekler havlıyordu, karanlıktı, gözleri parlıyordu tuhaf bir surette. Hışırdayan yaprakları aşarak en tepeye çıktım. Kemal Amca gökyüzüne kaldırdı başını, ağzını açtı biraz, anlamaya çalıştı, öksürdü, bacaklarındaki yaralara indirdi gözlerini. Bu yaralar, dedi, senin bacağında olanlardan. Başka bir acımız var bizim, hâlâ onu bekliyorsun, o hiç gelmedi, hiç olmadı, olmayacak, gelmeyecek, bak, bekliyorum, geldi mi, hayır, çiçekli şiirler de yazsam gelmedi. Bir köpeği kucakladı, karanlıktı, görüyordum yine de. Kapadı narin gözlerini hayvanın, güçlü çenesini ikiye ayırdı, puf olup dağıldı köpek, Kemal Amca yok oldu, dalda ve tam yanımda çıktı ortaya, sokuldu bana, bacaklarıma süründü. Işıltılar yükseldi bir evin penceresinden, ağaçlara çarptı önce, pul pul dağıldı, elektrik direklerinde cızladı, ışıldadı uzaklarda, gülümsedim.

Mahallede bizi küçümseyen, hırlayan bize ve bu şekilde seven köpekler dallarda, iri, açılmış gözlerle, gelen cenaze arabasının aydınlattığı gecede beliriyorlardı. İnsanlar sessiz, gece koyuydu.

Yolu ikiye bölen
otların üstündeki yaşlı koltukta oturmaktan yorulmuştum.

No comments:

Post a Comment