August 12, 2011

Tepki

Yataktan hiç çıkasım yok. Gözlerimi açtığımdan beri çeneme montelenmiş protez bir mutsuzluk. Küçükçe bir oda. Yerlerde yıpranmış, eski gazeteler. İçeri süzülen küflü bir ışık huzmesi. Karanlığı seçeli çok oldu sanırım. Başımı metazori doğrultuyorum. Uzun süre sonra hareket eden bedenin hantal işleyişi. Tasmasından sürüklenen bir köpek kadar bikes ve çaresizim.

Ağır ağır doğruluyorum şimdi yerimden. Sırtımı, büyük bir gayretle duvara veriyorum. Tatsız, anlamsız ve ölü bir duvar. Bıçak gibi soğuk. Keskin bir dayanak. Bedenim benim olmayan bir ceset yığını. Kımıldayan mafsalların hüzünlü sızısı.

Gözlerime dökülen saç öbeği. Aylardır tıraş görmemiş, işlenmemiş bir toprak, yüzüm. Konuşma organımı bürümüş kıllar. Bir güzel, tırnağımı yedire yedire, kaşıyorum suratımı. Sol kolumun üstünde rahatsızlık verici bir kımıldanış: Örümcek. Rengini seçemediğim, süratli bir canlı. İşaret parmağının, baş parmak üzerinde yuvarlanması neticesinde örümceğe vurulan sert bir darbe. Yok örümcek.

Çıkıyorum yataktan günler sonra. Üstümdeki örtüyü savuruyorum. Sırtımda duvarın soğukluğu. İçime işleyen anlık bir ürperti. Ayağa kalkmayalı göbeklenmişim. Dengemi korumakta güçlük çekiyorum. Aşırı uyku sendromu olmalı. Yüzümü yıkayıp açılsam iyi olacak. Yüze boca edilen litrelerce su. Ayna. Bir anda, aynı anda, eşzamanlı filizlenen, toprağı yaran, yeryüzüne uzanan,binlerce, tel tel dikilen tüy. Korku. Kan donduran bir manzara.

Ben değilim bu. Benim suratım böyle değil. Olamaz. Bu ben değilim.

Kabulleniş. Bu ben olmalıyım. Sen kimin vücudusun? Aynada gördüğüm kim?

Suyun altına girdim. Haşladım derimi. Saçlarımı makasla budadım. Metalin, kafa derisinde bıraktığı acıyla sarsılırken, dirseğimle aynaya çarptım. Kırıldı bu duruma ayna. Tuz kristallerine benzer şekilde serpildi yüzeye. Dirseğim, allandı. Kırmızı bir acı duyumsadım. Lavabonun giderine sıçramış küçük bir ayna kırıntısı ile idare ettim. Aşina olmadığım bu yüzü, kılsızlaştırdım. Dokunma hissi. Beş duyudan biri olduğunu unutalı çok olmuş. Alnımdan başlayarak çeneme dek uzanan bir temas dizisi. Bir başkasının suratıma dokunduğu an yaşanan tarifsiz rahatsızlık benzeri.

Sen de kimsin ya? Salonda denk gelinen bir adam. Kır saçlı, kır gözlü ve kır dudaklı. Boyu iki metreyi aşıyor. Sesimi duyunca uzun uzun bakıyor suratıma. İlk kez görüyormuşçasına. Sık soluk alıp veriyor ve bundan bana ne. Çıkıyorum salondan. Mutfakta, pişen aşın sözlük dışı kokusu. Yüzüme, göbekli dev bir fare görmüş ev kedisi nazarıyla bakan kadın. Annem misin? Şaşkınlığını atamıyor üzerinden belli ki. Konuşmaya yeltenmek ve tek sözcük dahi tüketememek. Çene, damak ve yutakta yaşanan sancılı mücadele. Kulağa sirayet eden gıcırtılar.

Ağzıma metal bir kaşık yardımıyla sürüklediğim gıda. Enginar mı? Suskun bir kadın bu. Tanımıyorum. Titreyen ellerine hakim olamıyor ve masa örtüsünü yeni renkler katıyor. Ağlıyor öte yandan. Göz çukurlarına kaçan gözlerinin feri sönmüş adeta. Bana baktıkça yapıyor bunu, ağlıyor hüngür hüngür. Elinize sağlık. Uykum var. Başımda önlenemez bir ağrı besliyorum.

Bana uygun bir elbise bulamadım dolapta. Küçük, renksiz, bayat birkaç giyecek var yalnızca. Naftalin kokusu sarmış dolabı. Burna hükmeden bir sesi vardır naftalinin. Her nesnenin, bir sesi vardır mutlaka. Dolabın yanındaki sepetin içinde iki metrelik adamın uzunca gömleği var. Kokluyorum elime alıp. Terin sesi. Adamın kendine has ten kokusu. Pörsümüş yarım limonun tadı. Yine de giymeliyim bunu. Üstümdeki atlet benzeri nesneyi çıkarıp, gömleği sırtıma geçiriyorum. Ekşi bir buluşma. Yitip gitmek içinde gömleğin. Bacaklarımı gölgeleyen bir de eşofmanım varmış üzerimde. Bu güzel. Kapı önündeki terlikleri geçirip sokağa çıkıyorum. Burası neresi? Çok katlı bir oluşum. Kadının bir çığlık çığlığa beni görünce. Komşular! diyor. Desin. Kötü biri değilim kanımca.

Her adımı dikkatle atıyorum. Gövdeme alışmam gerek. Kanın vücudumda dolaşımını hissedebiliyorum. Kim bilir ne kadar zamandır yürümemişim? Kim bilir? Hırlayıp üstüme atlayan bir köpek. Hırlayıp üstüme atlayan bir kedi. Hırlamadan üstüme atlayan bir kadın. Bir adam. Ellerinde kameralar. Gün ışığından öte bir ışık yayan kamera. Kameranın sesi. Görmediğim cinsten. Kayıtlar. Alınmak kayda. Kalabalık. Sesler. Coşku, korku ve bilinmezlik. Onlarca yüz. Tüylü ve tüysüz. Bıyıklı, sakallı adamlar. Bıyık ve sakaldan muaf olanları. Şişman bir kadın. Kör bir ressam. Ağzı balık kokan bir grup iş adamı. Muhtemelen mezgit.

Ne zamandır uyanıksınız? Soru bu. Bir diğeri: Nasıl başardınız? Başardım demek. Neyi? Beni dinlemeden habire soruyorlar. Tehlikeli değil mi? Bunu sarf eden bir kadın. Pis pis sırıtıyor. İki metreyi aşan boyuyla –olası- babam ve titreyen kadın –olası- annem de geldiler şimdi. Ağlıyor kadın ve onu kucağında taşıyan adam hala şaşkın. Kameralılar oraya hurra. Nasıl uyandı? Gözleri dolu bir sürahiye benzeyen kadın ağlıyor. Adam daha dirayetli. Birden, diyor.

Kulak tırmalayan bir ses. Gelen ambulans. Üstüme çullanan ambulans mürettebatı. Ağzıma zorla tıkıştırılan maske. Feryat figan sesler korosu. Kadın bağırıyor arkamdan. Oğlum. Tahmin ettiğim gibi. Nefes alamıyorum ama ben. Artırın oksijen miktarını. Doktor olmalı konuşan. Hastaneye getirdiler beni. Kir beyazı önlüğü ile doktor karşımda. Yatağa sabitlenen kollarım ve deşilen damar yollarım. Bu benim. Artık kendimi buldum gibi.

Koma. Sürekli bir uyku hali. Tam yedi yıldır. 14 yaşında, okulda –orta 3’te- aniden çöküveren bir sessizlik. Umarsız, adsız bir hastalık. Karabasan tadında yedi sene. Bitkisel hayatın anlamsız yüzü. Felç tutan beden. Oynayan tek yer ağız. Makineye bağlı bir yaşam. Ben bunların hiçbirini hatırlamıyordum.

Hastanede babamın –iki metreyi geçen adamın- anlattıkları bunlar. Pişman çünkü, beni yaşama bitkisel olsa da bağlayan makinenin kirasını ödeyemeyecek duruma gelince, dün almışlar gelip makineyi. Ölümüm kesinmiş zaten. Yaşamıyormuşum. Beyin ölümüm uzun süre önce gerçekleşmiş. Dün, yatakta kımıltısız yatan ben sabaha karşı ayaklanmışım. Ben bunları bilmiyordum.

Sağlık durumum mucizevi şekilde düzelmiş işte. İyiyim artık ben. Yaşıyorum. Geçmişe dair en ufak bir hatıram yok. Annem, babam iyi insanlar. Hala bana şaşkınlıkla ve ürkerek baktıklarını biliyorum. Koma demek. Yedi yıl. Yedi sene. Kolay ama sadece dile. Koma. Uyanıklık, refleks ve tepki halinin yitimi.

Mutsuzum ama. Bu duyguyu, doğmadan önce kanıma zerk edilmişçesine tanıyorum.

Yeni bir yaşam. Koma. Girdim seneler evvel. Şimdi, yaşama giriyorum. Merhaba.

Uykum var anne –şaşkın kadın-


==================
12 Ağustos 2011 Cuma
2:54:12 

No comments:

Post a Comment