June 09, 2013

Zülfü Livaneli // Kardeşimin Hikâyesi (Mayıs 2013)

Kitabın girişindeki iki epigraf ile başlayalım söze:
---------------------------------------------------------------
İnsan
Bir damla kan ve bin endişe
Şirazlı Sadi
13. yüzyıl
 ------------------------------------------------------------
Ey benim şahım; hayatımı bağışladın ama
karşılığında hikâyelerimi çaldın benden.
Oysa ben sadece hikâyelerde yaşayabilirdim.
Şimdi onlar tükendi ve benim hikâyem de sona erdi.
Şehrazad'ın Ölümü
İntizar Hüseyin
---------------------------------------------------------------



















Kısa bir süre önce yayımlanan Kardeşimin Hikayesi, tanıtım bülteninde şöyle nitelendiriliyor: Sakin bir balıkçı köyünde genç bir kadının cinayete kurban gitmesiyle başlar her şey. Dünyadan elini eteğini çekmiş emekli inşaat mühendisiyle genç, güzel ve meraklı gazeteci kızın tanışmasına da bu cinayet vesile olur. Kurguyla gerçeğin karıştığı, duyguların en karanlık, en kuytu bölgelerine girildiği hikâye, daha doğrusu hikâye içinde hikâye de böylece başlar. Modern bir Binbir Gece Masalının kapıları aralanır. Ancak bu kez Şehrazad erkektir.

Kitabın ilk cümlesi: Mantıksız gibi geliyor ama o sabah uyandığımda tuhaf bir haber alacağımı biliyordum.
Kitabın son cümlesi: CMK 172 v.d. Maddeleri uyarınca kamu adına karar verildi. 18/12/2011

Zülfü Livaneli'nin son eseri Kardeşimin Hikayesi... 330 sayfadan ibaret...

Sarılma Makinesi


İtiraf etmek gerekir ki, arka kapakta yer alan ve iri puntolarla göze sokulan "Aşk, bir uçurum kıyısında gözü bağlı yürümektir." cümlesini ilk gördüğümde ruhum darlandı. Aforizma kokan, klişe bir cümle... Kitabın ön yüzündeki görsel de cabası... Birbirine yakın ama yüzleri örtülmüş bir kadın ve bir erkek. Yüz bin adet basılan bir basit aşk romanı...

Geçmişi unut
Koy bir kenara
Yeni bir sayfa aç
Kurtar benliğini dünden
Bugünün çocuğu ol
Bütün bilgeliği ve gülümseyişiyle gençliğin
Şu anı hiç terk etme ne olur
Sonsuza uzanan şu günü, terk etme
                                                                 Mevlana


Bu algı, eser boyunca da sürdü lakin masal ilerledikçe, tüm Livaneli kitaplarında olduğu gibi, dostça, akıcı bir keyif aldı bunun yerini... Güzel, yalın bir anlatım...

Livaneli, eserini Tayland'da bir köyde, kendini bütünüyle romana vererek yazdığını söylüyor Ayşe Arman'la yaptığı röportajda...

Bir cinayetin tanığı olarak sorgulanan Ahmet Arslan'ın, 60 yaşında ve emekli mühendis, ilginç ve edebiyatla yüklü öyküsü...

Arslan, anne-babasını bir trafik kazasında yıllar önce kaybetmiş ve ikiz kardeşi ile birlikte hayatta kalmış... İnsanlara dokunamayan ve duygulardan uzak birisi... "Aşk, nefret, kıskançlık" gibi duyguları hissedemiyor... Köpeği Kerberos'la birlikte Podima'da ikamet ediyor. Şehir hayatından kaçıyor...

Arzu adlı çekici kadının, komşusu ve arkadaşı, öldürülmesi olayı üzerine genç bir gazeteci kız olayın peşine düşüyor. Yolu bu yaşlı adamın evinden de geçen gazeteci kız, kendisini günlerce sürecek "Binbir Gece Masalı"nın beklediğini bilmiyor...

"Sakin olun! dedim. "Siz, konuştuğunuz herkesin nereye kadar hikaye anlattığını, nereden sonra gerçeği söylediğini biliyor musunuz?" (Sayfa 82-83)

Kardeşi Mehmet'in hikayesinden söz ettiğini söyleyelim burada...

"Bilen insan, bilmiyormuş gibi yaşayamaz." (Sayfa 223) 

Büyük bir aşkla-hatta karasevdayla- Olga'ya, Hıristiyan ikonası tadında, bağlanan Mehmet, çevirmen Ludmilla'nın gazabına uğrayacak... Suçsuz yere hücrede geçirecek bir buçuk yılını... Sebebini ise yine sizin keşfetmenizi isteyelim...

Bu arada, kardeşinin hikayesinin bittiği yerde, çözülen bir cinayet ve başlayan yeni bir hikayenin olduğunu da hatırlatmak gerekir...


Köpek Kerberos: Gazeteci kızı yaralamıştı ve sadece Ahmet'i ve gündelikçi kadının otistik çocuğu Muharrem'i seviyordu...  İsmi incelediğimizde, Vikipedi der ki: Kerberos ( İngilizce: Cerberus), Yunan mitolojisinde Hades'in yönettiği ölülerin bulunduğu yeraltının kapısında bekçilik yapan üç başlı köpek [1](Hesiode'a göre 50, Horace'a göre ise 100 başı vardı). Kuyruğu bir yılan olan ve sırtında sayısız yılanbaşı bulunan , ısırıkları zehirli bu köpek Herküles'in 12 görevi arasında yer alır. Kerberos Yunanca 'çukur (çok derinlerdeki, şeytani çukur) iblisi' demektir.

Bu isim, anlatıyor öyküyü... Aşağıdaki alıntı da gizemli kapıyı aralıyor... "Unutma ve hatırlama" döngüsünü delip geçiyor..

"O anda karanlık gökyüzünde, aşağıdan yukarıya bir yıldız kaydı; her şeyi, her karanlık noktayı, hayatın her gizemli kıvrımını, ışık almayan her gölgeli alanı, zifiri bir gece gibi kapkara olan kalbi aydınlattı ve... hatırladım." (Sayfa 304)
Kitabın girişinde kahramanın günlüğüne not ettiği şu cümleleri de hatırlamadan olmaz:

İnsanı sadece biyolojik bir varlık olarak göremediğimiz, onun varoluşuna çeşitli yüce anlamlar yüklediğimiz için, gövdeden akan kanın, can denilen şeyi çekip almasını, dolayısıyla o kişinin “ölmüş” olmasını bir türlü kavrayamadığımızı düşünüyorum. Hayvanlar ölümü anlıyor ama insanlar anlayamıyor. Can denen şey, her türlü yaralanmaya, berelenmeye açık haldeki insan bedeninden bir saniyede çıkıp gidiveriyor ve insanlar bunun sonucunda aklını kaçıracak kadar sarsılıyorlar. “Tanrım, daha bir iki saat önce nasıl da canlıydı, nasıl da kahkahalar atıyordu, şimdi nasıl yok olabilir” diye tekrarlayıp duruyorlar. İnsanın algılama gücünü zorlayan bir durum bu. Hayatımıza, varoluşumuza yüklediğimiz hiçbir kavramla bağdaşmıyor. Sahiden her şey saçma mı, hayatın hiçbir anlamı yok mu? Bence öyle! Yok, hiçbir şey yok. İnsanın biyolojik fonksiyonlarına aşırı bir anlam yükleme çabası içindeyiz. Çünkü hiçlik zor geliyor. (Sayfa 16)
--------------------------
Sevilenler:
***Yalın dil.
***İlginç son kısım...
***Kerberos...
***Dokunmama özelliği...
***Aşktan öte adlandırılan "karasevda"
***Sarılma makinesi... (Gerçekten de varmış)
***Uyandıran öpücük...





No comments:

Post a Comment