March 08, 2016

ORHAN PAMUK // KIRMIZI SAÇLI KADIN (2016)

Kırmızı Saçlı Kadın: Babasız Modern Bireyin Anlatısı

“Çünkü eski masal ve efsanelerdeki şeyler en sonunda gelir başınıza. Ne kadar çok okur, efsanelere ne kadar çok inanırsanız, o kadar çok gelir. Zaten dinlediğin hikâye başına geleceği için ona efsane dersin.” / Orhan Pamuk, Kırmızı Saçlı Kadın (281. Sayfa)

-------------------------------

Babasını öldüren, annesiyle yatan, Sphinks’in kördüğümünü çözen Oidipus! Bu üçlü yazgının anlamı nedir? İranlılar arasında yaygın eski bir inanca göre, yüce bir bilge fücurla peydahlanmalıdır. / Nietzsche, Tragedya’nın Doğuşu

Oidipus: Çok eskiden işlenmiş bir suçun izlerini nasıl bulabiliriz? / Sophokles, Kral Oidipus

Tıpkı babasız bir oğul gibi, oğulsuz bir babayı da kimse basmaz bağrına. / Firdevsî, Şehnâme

Pamuk’un Kırmızı Saçlı Kadın adlı eseri 204 sayfadan ve 3 kısımdan oluşur. İlk kısımdan hemen önce, yukarıda da, yer alan üç epigraf eserin içeriği ile ilgili mühim ipuçları sunar. Eser bu Doğu-Batı ürünlerinin sırlı ışığında açılır, bir daha kapanmamak üzere.

Birinci kısım 21 kısa bölümde var olur ve başkişinin çocuksu, hayalperest ruh hali kademeli biçimde geliştirilir. Birinci kişi ağzından, kahraman bakış açısıyla sunulur bu kısım. Metnin aktarıldığı vakit 45 yaşında olan Cem, okuru otuz yıl öncesine götürecek, babasının Hayat adlı eczanesine konuk edecek, “baba ve oğul olmanın sırlarına” sürükleyecektir. İleride yazar olma hayali kuran Cem, babasının evden, kendisinden ve de annesinden koptuğunu hisseder: “Babamın başka kadınları, pek çok başka kadının da onu sevdiğini seziyordum.” (Pamuk 9) Babasız bir hayata başlayan Cem, bir kitapçıda tezgâhtar olarak çalışır ve üniversite giriş dershanesinin parasını çıkarmak için debelenir. Lise ikiyi bitirdiği yazın başında İstanbul’dan Gebze’ye taşınırlar annesiyle. Eniştesinin bostan ve kiraz, şeftali bahçelerine bekçilik eden Cem’in öyküsü bostanın yanında kazılan su kuyusunun varlığı ile şekillenir. Kuyucu Mahmut Usta’nın kendisine önerdiği iş teklifi ile kuyucu çırağı olur Cem ve 6200 nüfuslu Öngören kasabasına gider. Aklındaki soru şudur: “Göğe çıkıp yıldızların ışıltısına ulaşmak yerine, şimdi üzerinde uyuduğumuz toprağın içine girmeyi hayal etmemiz doğru muydu?” (17)

Sondaj makinalarının kullanılmadığı, koca arazide suyun nerede çıkacağının sezgiyle bulunduğu bir dönemin bireyleridir kuyucu ustaları. Hissetmek, sabır göstermek ve yılmamak üzerine kuruludur bu maharetli meslek. “Bu hünerleri, bazı eski kuyucuların kendilerinde Orta Asyalı şamanlar gibi doğa ötesi güçler ve sezgiler vehmetmelerine, yeraltı tanrıları ve cinleriyle konuştuklarını ileri sürmelerine yol açmıştı.” (18) Cem ise bu büyülü işin ortasında, yerle gök arasında düşüncelidir, o zihninde yazmakta; ustası da öncelikle zihninde kazmaktadır. O halde, yazmak içe doğru kazmaktır: “(Bazı geceler gökteki yıldızlara bakarak altımızdaki karanlık âlemi hissederdim.)” (18)

Esere ismini veren Kırmızı Saçlı Kadın, 22. sayfada gösterir kendini. Kasabada denk gelir başkişiye ve etkiler onu hemencecik: “[H]er şey güzeldi ve bu hoş duyguya evinin kapısında az önce gördüğüm kırmızı saçlı güzel kadın sayesinde kapıldığımı ruhumun bir yanıyla hissediyordum.” (23)Kendisinden yaşça büyük, otuz üç yaşında, bu kadından etkilenen Cem’in kuyuculuk işi de sürer bir yandan. Ustası her gün bir metre kadar derine inmekte, diğer çırak Ali ile birlikte Cem, çıkrıkta yükselen içi toprak dolu kovayı boşaltmaktadırlar. Cem’in ustası Mahmut Usta ile babası arasında kıyaslama yaptığı ilk konu, ustasının anlattığı hikâyeler olur. “O güne kadar babam bana hiç masal, hikâye anlatmamıştı.” (30) Ustasının anlattığı öyküler ve bunları yaşıyormuşçasına aktarımı büyüler Cem’i. Bu büyüleyici usta, Cem’in ruhundaki baba eksikliğini giderecek bir rol model oluşturur giderek. Babası gibi 43 yaşında, evlenmemiş, usta-çırak ilişkisini baba-oğul ilişkisine benzeten bir adamdır bu.

 

BATI: Oidipus’un Kaderi: Babayı Öldürmek

Esere yön veren Oidipus’un hikâyesi 37. sayfada can bulacaktır. Ustasının isteği üzerine bu hikâyeyi anlatır Cem. “Korkunç kehanete göre şehzade Oidipus, ileride babasını öldürecek ve öz anası ile evlenip, babasının tahtına oturacaktı.” (38) şeklinde özetlenebilecek olan hikâyede babası oğlunu ormana bırakır ve kehaneti önlemek ister. Komşu krallığın nedimesi kurtarır Oidipus’u. Yine bir şehzade gibi yetişir ama bu yeni ülkede bir yabancılık hisseder. Müneccime geleceğini sorduğunda babasını öldürüp anasıyla yatacağını öğrenen Oidipus, ülkeyi terk eder. Bilmeden eski memleketine döner ve yolda öz babası ile karşılaşır. Tanımadığı yaşlı adamı, babasını, öldürür. Kentte koca kanatlı canavarın sırrını da çözen Oidipus, kahraman ilan edilir ve o kentin yeni kralı, ölen babası yerine, yapılır. Böylece Oidipus kraliçe, yani öz annesi ile evlenir. Bir gün şehre veba gelir ve şehirliler Tanrılara sebebini sorarlar. Tanrılar şu çözümü önerir: ‘Bundan önceki kralı öldüren katili bulun ve şehirden atın, veba bitecektir.’ Zaman içinde katili araştıran Oidipus, kralı yani babasını kendisinin öldürdüğünü ve öz annesiyle yattığını anlar, kendi elleriyle gözlerini kör ederek şehri terk eder, veba sona erer.

Ustasına anlattığı bu efsanevi hikâye ile baba-oğul ilişkisini ele alan Cem, içten içe ustasına yeni babası gibi davranır: “Babam benimle Mahmut Usta’nın ilgilendiği gibi asla ilgilenmezdi.” (49) Ustasının anlattığı hikâyeleri sever, kuyu kazma ve su bulma sürecini sabırla takip eder yirmi dördüncü iş gününde. Kırmızı Saçlı Kadın’ın onu ve ustasını tiyatro grubuna davet etmesi ile heyecanlanır. Kendi olduğu zamanları düşünür: “O zamanlar “ben, beni kimse görmediği zaman en çok kendim oluyorum” diye düşünürdüm. Yeni keşfediyordum bu düşünceyi. Kimse sizi gözlemiyorsa, içinizdeki gizli ikinci kişi dışarı çıkıp dilediği şeyleri yapabilir. Yakınlarda bir babanız varsa ve sizi görüyorsa içinizdeki kişi içinize saklanır.” (52) Kuyu bu bağlamda gizleyen, bireyi kendisi kılan bir motif olarak belirecektir. Ustasının kuyunun dibinden seslendiği ve zaman zaman “Oğlum, yoruldun” (60) dediği Cem’in içindeki kuyudur esas saklanma alanı aslında. Bu kuyu derinleştikçe Cem’in gizli ikinci kişisi de ortaya çıkacaktır.

Kırmızı Saçlı Kadın -Gülcihan- ve ekibinin tertip ettiği tiyatro oyununa gider Cem. Hazreti İbrahim’in kendisine oğul vermesi için Allah’a yalvarması, neticesinde oğlunun olması ve onu kurban etmek istemesi ile şekillenen bölümü izleyen başkişinin aklında yine aynı meseleler vardır: Babalık, oğulluk, itaat. (65) Önceden ima etme, gösterme tekniğinin kullanıldığı bir sahne ile devam eder çadır tiyatrosu. Savaşçı zırhları ile dövüşen iki silahşordan yaşlı olanının genç olanı öldürmesi ve sonrasında ölünün zırhını açarak acı ile ağlaması şeklinde oyunlaştırılan bu hikâye Rüstem ile Sührab’a dairdir. Baba, oğlunu bilmeden öldürmüştür. Oyunun bitiminde Kırmızı Saçlı Kadın ve Cem bir aradadır. Gülcihan şöyle söyler: “Sen de kendine başka bir baba bul. Herkesin babası çoktur bu ülkede. Devlet baba, Allah baba, Paşa baba, Mafya babası… Burada kimse babasız yaşayamaz.” (68)Bu babasızlık içinde, tuhaf hisseden Cem’in hayatında yattığı ilk kadın olur Kırmızı Saçlı Kadın. Sonrasında ustasının yanına dönecektir Cem. Şiirsel bir duygu sarar bedenini. Varlığını, kaderini, hayatın sürekliliğini düşünür. “Bir yıldız daha kaydı. Belki de o yıldızı bir tek ben görmüştüm. Ben varım, diye düşündüm.” (73) Düşünür, o halde vardır.

Bu esnada kuyu kazma işlemi sürer ancak su bulmak giderek zorlaşmaktadır. “Yüreğine beton bir boru soktuğumuz için yeraltı âlemi sanki bizi uyarıyordu” (79) şeklinde sezdirilen felaket hemen sonrasında gerçekleşecektir. Dolu kovanın kancadan kurtularak kuyuya düşmesi ile birlikte derin bir acı çığlığı duyulur. Artık kuyu sessizlik içindedir. Mahmut Usta’nın yaşaması için Allah’a dualar eden Cem, trenle kasabadan uzaklaşarak ustasını ölüme terk edecek, içindeki gizli ikinci kişiyi serbest bırakacaktır. Babası yerine koyduğu için mi bırakmıştır ustasını kuyunun dibinde yoksa Kırmızı Saçlı Kadın’la birlikte olmuş olabileceği için mi? “Vagonda otururken ustama itaat etmenin verdiği gurur kırıklığı yoktu içimde, ama sınırsız bir suçluluk duyuyordum” cümlesi birinci kısmı kapatır ve bu soruları düşündürür.

 

DOĞU: Rüstem’in Kaderi: Oğlu Öldürmek

Eserin ikinci kısmı Cem’in İstanbul’a, evine döndüğü andan başlar. İçindeki suçluluğu unutmak durumundadır başkişi. “Hiçbir şey olmamış gibi yaparsanız ve gerçekten de hiçbir şey olmuyorsa, hiçbir şey olmaz sonunda.” (89) Bu fikri şiar edinen Cem, 1987’de İstanbul Teknik Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nü beşinci olarak kazanır. Kitap okur sıkça ve ‘bir şey yokmuş gibi’ yapar ama bir yere kadar sürecektir bu durum.  Günün birinde Sigmund Freud’un psikanalitik teorisinde yer alan Oidipus Kompleksi’ni okur, her erkeğin içinde taşıdığını iddia ettiği babayı öldürme isteğini inceler, kendi babasını ve de ustasını düşünür. Eserin ikinci kısmındaki 25. bölüm hızlı bir zamansal geçişi barındırır. Ayşe adlı bir kızla evlenir Cem ve Maden Tetkik Arama’nın İstanbul şubesinde bir memurluk bulur. 1997’de başka bir şirkete girer. Artık sondaj makinaları mevcuttur ve 1980’lerin ortalarından itibaren kuyuculuk sona ermiştir. Cem ve eşi Ayşe’nin çocukları olmaz ve babalığı tadamayan Cem’in ruhu karışır. Ruhunda tuhaf bir “baba” özlemi ve öfkesi (105) ile ölüme terk ettiği ustasını düşünür. İş için gittiği Tahran’da gördüğü bir resim onu çadırdaki tiyatro oyununa geri götürür ve babanın oğlunu öldürdüğü sahnenin Şehnâme’de olduğunu öğrenir. Rüstem’in oğlu Sührab’ı öldürdükten sonra onun için ağladığı sahnedir bu. Efsaneye göre, Rüstem İran’da eşsiz bir kahraman, yorulmaz bir savaşçıdır. Bir gün avlanırken yolunu ve atını kaybeder. Atını ararken kazara düşman topraklarına girer. Ününü duyan Turan şahı kendisine iyi davranır, şölen verir onun için. Yemek sonrasında şahın kızı Tehmine, Rüstem’e aşkını ilan eder, sevişirler, sabahleyin Rüstem doğacak çocuğuna kendisinden bir işaret, bir bileklik bırakıp ülkesine döner. Annesi Tehmine, babasız doğan çocuğuna Sührab adını verir. Babasının Rüstem olduğunu yıllar sonra öğrenen Sührab İran’a gidip oradaki şahı ve sonra da Turan’daki şahı tahttan indirmeyi ve yerlerine babası ile geçmeyi, Doğu ile Batı’yı birleştirmeyi planlar. Turan Şahı Efrasiyab, Sührab’ın İran’a saldırısını destekler ama türlü hilelerle baba ve oğlu savaş meydanında bir araya getirir. Sührab babasını tahta geçirmek için savaştığı zırhlı savaşçının kendi babası olduğundan habersizdir. Günlerce süren savaşın neticesinde baba oğlunu öldürür ve ölünün zırhını çıkardığında acı ile inler. Oidipus’un hikâyesinde babasını öldüren bir oğul varken Şehnâme’de oğlunu öldüren bir baba resmedilmiştir. İki cinayette de katiller durumu bilmeden işlemişlerdir cinayeti. Batı’daki hikâyede oğul kendini cezalandırır, kör ederken; Doğu’nun hikâyesinde baba cezalandırılmaz. Cem sorar: “Doğulu babayı kimse cezalandırmayacak mıydı?” (112) Kendi babasını, kendi ustasını düşünür, sorar: “Bir baba ihtiyacı her zaman mı vardır, yoksa, kafamız karıştığı, dünyamız dağıldığı, ruhumuz daraldığı vakit mi isteriz babayı?” (115)

 

 

Babalar ve Oğullar: Kör O/kuyucular

Eserin otuzuncu bölümü de bir zamansal kırılmayı barındırır. Cem artık kırkını geçmiştir. Babası gibi hafif bir uykusuzluk çekmektedir. Oidipus’u ve Şehnâme’yi defalarca okur ve ruhundaki baba arayışını sürdürür. Hâlâ çocuğu olmamaktadır. Eşiyle çocukları olmayacağına kanaat getirir ve küçük inşaat işleri için kurduğu Sührab isimli şirketinin başına eşini getirir Cem, Avrupa’da birçok müzeyi ziyaret ederler. Sührab şirketi gün geçtikçe büyür, Cem ve Ayşe zenginleşir. Öngören’de bir arazi satın alma işi ortaya çıkınca, kuyuda ölüme terk edilen Mahmut Usta’nın, Kırmızı Saçlı Kadın’ın –Rüstem’den hamile kalan Tehmine misali ve arzu duyulan anne motifi olarak-, babasının –bir zamanlar sevgilisi Kırmızı Saçlı Kadın olan-, kendisinin hikâyeleri de aydınlanır. Artık modern bireyler zamanıdır. Modern, yalnız ve babasız bireyler: “Modern kişi şehrin ormanında kaybolan kişidir. Bu da babasız kalmak demektir. Babasını araması da boşunadır aslında. Kişi modern bir bireyse şehrin kalabalığında babasını bulamayacaktır. Bulursa da bu sefer birey olamayacaktır.” (167) Baba ve oğul ikilemini yansıtan eserin son, üçüncü, kısmı da Kırmızı Saçlı Kadın adını taşır ve onun ağzından nakledilir. Hikâyelerin aydınlanışı nihayete, eser sonsuzluğa erer.

(Artık kuyuculuk geride kalmış, hisseden, sabır gösteren ve yılmayan o/kuyuculuk bitmiştir.  Hızlı, modern, derinlikten uzak kör kuyular açılmış ve bu kuyularda oğlunu/babasını arayan kör o/kuyucular belirmiştir.)

-----

Babayı öldüren Oidipus ve oğlu öldüren Rüstem’in hikâyeleri; bu hikâyeleri dinlemeyi ve anlatmayı seven Cem’in hikâyesine karışır, hikâyeler gerçekleşir, efsane olur. Babasız ve çaresiz modern birey doğar bu yeni hikâyeden. Batı’nın ve Doğu’nun zıtlığında yoğrulmuş, arayan, bulamayan, tamamlanamayan birey doğar; güven, huzur, cesaret, baba, isteyen birey doğar. Sonra sıkılır, sıkılır, sıkılır ve bu sıkıntı, bu kör kuyu, onu boğar, evet, boğar.

 

Kaynakça

Pamuk, Orhan. Kırmızı Saçlı Kadın. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2016. Baskı.

 

No comments:

Post a Comment