February 18, 2018

Protez Portakal Kuramı



portakal çürük ile ilgili görsel sonucuÜç beş kişiydi gördüğüm. Tanımıyordum hiçbirini. Gel, gel, gel dediler bir ağızdan. Göğü delen bir apartmanın en alt katına, depo benzeri bir yere, koşar adım girdiler. Yalnız olmadığımı düşünüp sevindim, yüzüm gözüm açıldı, yürüdüm. Karanlıktı hemen hemen, kamyon vardı diğer çıkışında bu deponun, heybetli gölgeler akıyordu kamyon farlarının titrek ışığında. Yoktu arkadaşlarım. Gitmişlerdi. Kullanılmayanlar kalmıştı kir içinde, göremesem de biliyordum, patlak tekerlekli bisikletler, önceki yılların test kitapları, bir başkasına vermeye kıyılamamış deve figürleri, baykuş bibloları, ucuz yollu olduğu için yıpranmış orta sehpalar, antika olmadığı anlaşılınca kaderine terk edilmiş püsküllü halılar, yeni ölmüş bir kat malikinin eşya paketindeki ‘dikkat kırılabilir’ kırılganlığı, diğerleri. Görülemeyen her şeyin içinde, bir başıma ışıksızdım. Farlar da söndü. Bir bebek ağladı sanki kırk ikinci katta, öyle hissettim.

Diğer kapısını araladım deponun. Güneş ışıldıyordu.


Bir bahçeye girdim, adımımı atsam düşecektim uçurumdan. Her yeri kazmışlar, büyük büyük apartmanlar dikeceklermiş, bir mantar başında tünediğimi hayal ettim. Teyze geçiyordu elinde pazar torbalarıyla. Yardım et evladım, dedi. Arkadaşlarımı bulmam gerek, olmaz, ben kötü biri değilim. Yardım etsene, dedi. Bir portakalı çıkardı ve attı yüzüme, yetmedi birini göğü delen binalara fırlattı. Spacex, dedi, Allah kahretsin sizi. Mantarı çevreleyen duvarı aştım, bacaklarım çizildi, kanadı, ben iyi niyetliyim. Teyze, dermansız kaldı; çamura gömüldü. Duvarı aştığımda görüntüsünü de çiğnedim teyzenin. İki elinde yıllar önce ölen göğüslerini delen ve yerine oturan patlak portakalların lekesi, kırılan sağlam dişlerin ağızda ezilmesi, onu terk eden kocasının vesikalık fotoğrafının uçurumdan aşağı havalanması. Adamın yüzünde tebessüm, o kötü biri.

Tam bu noktada, sevgili öykü okuru, öyküye seni de dahil ediyorum. Birlikte giriyoruz bir simit kafeye. Cüceler için inşa edilmiş adeta. Kafanı azıcık kaldırsan tavana çarpıyorsun. Dışarıda yağmur yok. İçeride sular damlıyor köşelerden. Mola yeri restoranlarının tuvaletleri gibi temizleniyor ortalık. Karalaşmış yer silme fırçaları var çalışanların ellerinde. Şöyle bir kabasını alıyorlar pisliğin, kovaya batırıyorlar fırçaları ve tekrar sürüyorlar, tel tel saçılıyor etrafa lekeler. Her yer, daima, ıslak. Buradan da gitmeliyiz, sen ve ben, arkadaşlarımı bulmalıyız. Çıkıyoruz. Büyük bir şenlik var, bunun olacağını biliyorduk. Büyük bir kazadan sağ çıkmayı başarmış bir kadın. O teyze bu, hani portakallı olan. Meğer profesörmüş, fizikçi. Bilmiyorduk ikimizde. Bana bir telefon uzatıyorsun. Alo, alo, alo diyor karşıdaki. Neredesin, gel, bekliyoruz, gel, gel, gel diyor. Alay ediyor etmiyor arası bir tonlama. Alo değil alay, alay, alay. İnanma, diyorsun, biz birbirimize yeteriz. Onlar birer gölge, şarlatan, hırsız, hayal. Soyucu tümü, işgalci, harami. Telefonu fırlatıyorsun göğü delen binalara. Benim aklım ölüme bıraktığım teyzede. Alkışlıyorlar kadını, iyi ki yaşadın fizikçi, diyorlar. Evrensel kütle çekim kanunu, termodinamik kanunu, Arşimet prensibi, genel görelilik kuramı ve bunlara benzer hususlardan bahsediyor izleyenler. Kadını bir çember içine almışlar, mutlular. Kadın bir akülü tekerlekli sandalyede. Çiçekli bir gecelik var üzerinde. İki bacağı dizlerinden parçalanmış halde gülümsüyor. Kan kurumuş, kabuk bağlamış yaralar. Kollarının ikisi de incecik protez parçalardan oluşuyor. Nefes aldıkça kabarıyor boğazındaki yapay soluk borusu, yüzü şişip büyüyor, gülümsüyor. Dünyanın en mutlu insanı. Alkışlar, göğe yükselen binalar arasında huzur.

Fark ettin mi, diyorsun. Neyi, neyi, neyi? Teyzenin etrafındaki kişilerdi arkadaşların. Gitti tümü, gitti. İlerliyorlar, bak. Teyzeyi de, akülü arabasını da kaldırmışlar havaya, ilerliyorlar. Kamyonun arkasında teyze, hızlandıkça araç saçları savruluyor kadının, mutlu saçları. Gidelim, diyorsun peşlerinden. Öyküyü ben yaşadığıma göre, o apartmanın altına gireceklerini tahmin edersin. Karanlığa karıştığını teyzenin, bilirsin.

Oradan alıyoruz teyzeyi. Fırlatıldığı yerden, dağılmış çene kemiğinden kavrıyorum, yarım da olsa gülümsüyor bana, sana. Hemen dibinde, hayal et, bir oyuncak bebek eskisi. Kol kırık, bacak yok, yok. İronik. Kırk ikinci kat senin evin. Anla bunu, senin evin. Oraya çıkarıyoruz fizikçiyi. Pıt pıt eriyor asansörün yükselişinde, eriyor. Sarılıyoruz ona, sıkıca, aşkla. Yatağına yatırıyoruz senin, çırpınıyor teyze yatakta. Sakinleştir onu, sakinleştir. Sarıl. Sarılıyorsunuz birbirinize, boğazındaki yapay soluk borusunun hareketi içimi titretiyor. Mutlu, çok mutlu.

Arkadaşlarım beni çağırıyor aşağıdan, sesleri küçülerek ulaşıyor dairene. Gel, ge, g, diyorlar. Kadını soyuyorsun nezaketle bu arada, hırıltıları diniyor, ehlileşiyor. Gülümsüyorsunuz, güzel, protez bir gülümseme benimkisi de anca, katılıyorum size bu öykünün sınırları içinde, gülümsüyoruz işte.

No comments:

Post a Comment