July 19, 2011

Yok Başlık. Parası Da Yok Hem. Komik Mi? Bence Değil. Bu Bir Başlık Evet. Uzun Biraz Ama Olsun. Uzun, İyidir. Belki De Değildir. Neyse Sıkıldım


Birinci vazifem, tüm mutsuzluğumu, tüm nefretimi, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmekti. Bunun için herhangi bir sıvıya gereksinim duyar mıydım bilmem. Tüm tersanelerime girilmiş gibi hissediyordum tam da o an. Bu benzetmeler mide bulandırıcı. Özgün ol biraz. İnsan, nasıl oluyor da andan ana değişkenlik gösterebiliyor, kendini yok etmenin farklı bir yolunu keşfediyordu?

Az evvel, nefretimi sundum yeni güne. Saygılarımla.

Kağıtlardan uçak yaptım. Sonra oturup uçağa taptım. Uçağımı ateşe verip tapınağımı yaktım. Bahçede ilk sola saptım. Yeşilden rengini alan otlara, uzanıverdim. Biraz ileride uzanan köpek, çobanının ölümüne sarsılarak, ağlayarak, yanarak yakılarak isyan ediyor, kargılarını kargalara savuruyordu. Köpek, ona anlam veren çobanı yitirmiş, daha bir insanlaşmıştı. Olgunlaşmıştı. Deneyimin tadına varmıştı. Bir varmıştı, çoban yokmuştu. Bir canlı türü olarak, zor anlar geçiriyordu otların üstündeki çobansız köpek.

Gündoğumu yaşandı. Acı verici bir doğum gerçekleşti bu yarımkürede ve tam da bu enlemde. Aslında bu da bir aldatmacanın romantik bir çeşitlemesinden ibaretti. Güneş olduğu yerde duruyor. Nedense kendi ekseni etrafında döneduran dünya, güneşi de pas geçmiyor ve gece gündüz denilen zaman dilimlerine bölünüyordu her gün.  Her yerde sabah değildi şu an örneğin, yaz mevsimi bilinmiyordu çoğu bölgede. Birkaç kişi birkaç kişinin ırzına geçiyordu tahminen. Birkaç acısever, acı çekiyordu. Yük taşıyan hamallar, hamaliye bedellerini peşin alıyorlardı belki de.


Kaçtım. Kaçtım?

Bıraktım gövdemi uzayan suyun içine. Su, çatallanarak ilerliyordu. Yüzümde hissettim soğuk tadını ölümün. Ölüm, sıcak olsa ne olurdu sanki. Sivri uçlu taş parçasını batırdım sol bileğimden içeri. Ölüme biraz hararet kattım. Suyun rengi boz bulanık bir hal aldı mesafe kat edildikçe. Kan damarlarımdan bir ikisini parçaladım. Belirsiz bir süre sonra, kendi kanımın içinde yüzmeye başladım. Biz buna savrulmak diyelim. Örselenmek. Akışına bırakılmak.

Musluğu açan pos bıyıklı Türk erkeği, kanı kana kana yudumladı. Kanım çekildi. Aktım musluğun ucundan ölüme.

Tekrar yeşersem, çürümek isterdim. Yürüyen bir çürüyen olabilirdim örneğin. Tüm bölünme türleri ile tükenebilirdim. Çoğulculuk yapımda yoktu zaten. Çoğalmak istemiyordum. Çokluğun hükmü, çoğunlukla anlamsızdı. Bu esnada, hızlı salınımlarla birbirini bütünleyen iki fare canlısı, zevkin doruklarına süründüler. Zevkin doruğu, en dipte olamaz mı? Doruklar, diplerde de bulunur. Bir doruk olsa da çıksam. İnsem bir diğerine. Olduğum yerde durmasam. Sen de önümden çekilsen ben. Fare olsam da olmasa kuyruğum. Kuyruk acısı çekmek için, fare olmamak lazım.

Konser alanındaki güvenlik görevlilerinden biri de ben olsam. Ermiş kıvamındaki bilge şarkıcılara, yanaştırmasam azgın kalabalığı. Önceki akşamdan kalma olsam. Parmaklıklarla çevrili alanın metrekare cinsinden ederini bilsem. Bilmesem kendimi. Seyyar tuvaletlere, baki dışkılar bırakanları hissetsem. Duyumsasam duymazlığın sözcüklerini. Bir evvel söylediğim cümleyi öğelerine ayırsam. Kendimi öğelerime ayırsam, ne çıkar? Yüklemim, acı çekmek. Nesnem, muhtelif. Öznem, bence, şahsen, cidden, yani, nasıl desem. Bu biraz özel.

Adam, gözlerini önünde tepinen tazenin vücuduna sabitler. Ben bir erkeğim. Hemen arkamda biten bir erkeğin, iteklediği parmağın nezaketsizliği ile sarsılırım. Hoşuma da gidebilir bu, o zaman eşcinsel olurum. Hoşuma gitmezse olmam. İşime geldiği gibi, cinsimi eşleştirebilirim. Kırma bir cins bile olabilirim. Annem Sivas kangalı olabilir. Sürüye sadık olurlar hem. Dişleri iri iridir. Benim dişlerim çürük. Ühü ühü. Önündeki tazeye sokulan adamın dişleri bembeyaz. Adamın yaşını bilmem. Suratı karanlıkta seçilmez. Seçsem de çekemem o anın ağırlığını. Kurtarıcı görevimi üstlenmek gibi bir yükün altına giremem. Hınzır herif, beyninde bitirir olayı kanımca. Gözleri, tam devir yapar barınaklarında. Ben de adama odaklanırım. Bizi kendimize bırakmadılar. Azgın teke, yüklenir elverdiğince kıza. Kız, yüklenici firmanın adresini tahmin etmekte zorluk çekmez. Ayrıntıları not defterime kaydederim. Adam sinsice bana bakar. Çürükmüş dişleri. Belki de beyazlar..Yok canım. O ağızdan gelmezdi.

Durumlara, olaylara, nesnelere, kişilere ve bilmem nelere, anlam atfeden biz değil miyiz? İyi, iyidir işimize geldikçe. Kötü nedir işimize geldikçe? Kötü tanımlaması da işimize geldiği gibidir. Kötülemek, işimize geldiği gibi sevmektir. Nefret, başarısızlığa uğramış sevgidir, diyen Kierkegaard Bey, belki de bir balinadır. Her konu ile alakalı muhakkak bir aforizma bulunur, haaanım. A harfi uzatılmasa, uzun okunması gerektiği anlaşılabilir mi? Belki de uzun okunması gereksiz. Adam, hanım diye seslenebilir kısaca. Uzatabilir isterse. Kadın seyyar satıcı da olabilir. Bazı sözcükler ölmez. Örneğin, seyyar. Bundan bize ne, umursamaz biz.

Orospu çocuğu. Bu yakıştırmayı kullanıp, ilgi çekici olmayı amaçlıyorum. Konu ile ilgisi yok. Farsça ruspî, evlilik dışı ilişkiye giren kadın, anlamına geliyormuş. Geliyor diyemem, çünkü bilmiyordum. Şimdi biliyorum ve mutsuzum yine. Değişen bir şey olmadı. Sadece bildim artık. Bilmek, tatsız. Bilmemekten farksız. Bilmem, farklı belki de. Kim bilir?

Anasının mesleği ile adlandırılmak, saçma bir çocuk için. Babalar niye “orospu” değil? Yüzümüz yine iki. Yüzüklerin efendisi olmak nikah eylemi. Eylemsizlik hali isterim ben. Ana, beni evermesene. Elin kızı hem. Gavurun dölü mü? Sınırlar olmasa, mutlu olur muyuz? Sanırım zaman, tüm meridyenlerde farklı akıyor. Meridyene merdiven dayanmaz, nasıl güzel mi? Benim aforizmam. Beğendim ben, çok derin. Yani diyor ki, zamanı durdurmaya çalışma. Onun gibi bir şey diyor. Kim? Bir ben var, bende. Aman, kolum. Malum.

Hani ben kan olup suya karışmıştım? Hani? Sahtekar ben. Kılımı kıpırdatmam. Canım tatlı benim. Aşkım, balım, şekerim benim ben. Meşhur bir cüce şarkıcı olmak isterim ben. Pigme Banu olsun adım da. Erkekler için adım, Dip olsun. Gruplar sizi de unutmadık: Yerdenbitirim. Sıradaki cümlede anlatım bozukluğu var olacak olsa gerek. Kasetlerim milyon satsın. Kaset mi kaldı artık? Harici belleğe atılan mp3ler gibi yalnızım. Klip çeksin, yapımcım bana. Kadınsam açayım 30-20-30luk kılıfımı ve biraz meme ucum görünsün değil mi? Tahrik olan bulunur elbet. Erkeksem, ağlayayım bolca. Baston yutmuş gibi duran bedenim, para eder yahu. Grupsam, salla gitsin. Grup dedim de. Parti içi gruplaşmalar olmasın ne olur!

Sıkıldım yazmaktan. Yazma oğlum o zaman, derdim ben. Sen deme, ben. Sıkılma. Sıkıntı yaşamın özü, diyen Unamuno, sen ne tatlısın. Eşcinsim benim. Odam dağınık ama düzenliyim. Her yer dağınık işte daima. Tutarlı bir dağınıklık. Uza git ya.

İnsanı hayvandan elbise ayırır. Dün, bir ayı kostümü giydim ben. Gülsene.




 ----------------

07:59:19
05 Temmuz 2011 Salı

No comments:

Post a Comment