August 19, 2016

KISKANMAK // NAHİD SIRRI ÖRİK (1946)


Kinin Zaferi yahut Çirkinin Kaderi

Ancak ağabeyi kendinden evvel ölürse, ağabeyinin kendinden evvel toprağa verildiğini öğrenirse belki de biraz sükûn bulacak, kendisi iyi kötü yaşarken toprakta toprak olmuş bir ölüyü artık belki de pek kıskanmayacaktı…” (Kıskanmak, son cümle)

Nahid Sırrı Örik’in 1937’de Tan gazetesinde tefrika edilen ve 1946’da kitaplaştırılan eseri Kıskanmak, yetmiş dokuz yıllık bir mesafeden seslenir. Eser Seniha adlı otuz dokuz yaşında, bekâr bir kadının, ağabeyi Halit’e beslediği kıskançlık üzerine kuruludur. Halit, genç ve güzel Mükerrem’le evlidir. Seniha ise onlarla birlikte yaşamaktadır. “Çirkin” olarak tanıtılan Seniha bir yandadır; güzel ve genç, 27 yaşındaki Mükerrem ve 47 yaşında, güzel eşi, erkek güzeli, Halit öte taraftadır. Anne ve babasının dahi çirkin gördüğü, acıdığı Seniha’nın içinde alevlenir haset tohumu. Yurt dışında okutulmuştur Halit, herkes “Bu kız, o oğlan olmalıydı!” demiş, ağabeyini övmüştür. (Örik 54) Bir keresinde annesinin Halit’i kucaklarken sarf ettiği şu sözler ömür boyu sürecek kıskançlığı kuvvetlendirir: “Ah benim güzel evladım! Ne olurdu, zavallı Seniha’da sana benzeseydi!” (56) Artık Seniha her fırsatta ağabeyinin zorda kalması için yollar arayacak, ağabeyinin yıkımı ile güzelleşmeye çalışacaktır.


Seniha’nın Çirkinliği Meselesi

Seniha gerçekten çirkin midir yoksa çirkin mi hissetmektedir? Bu sorunun yanıtı eser içerisinde arandığında bir muğlaklık göze çarpar. (Kendisini çirkin gören Seniha, iç âleminde sıklıkla düşüncelere dalar ve kimi zaman Tanrısal anlatıcı rolüne bürünür.) Seniha, kendisine verilen hediyelerde bile “zavallılığına acınılarak” (18) yapılmış bir lütfun izlerini sürer. “Mademki genç değil, hele hiç güzel değildi, mademki çirkindi.” (18) Geç saatte kadın başına sokağa çıkmanın ayıp sayıldığı bir dönemde, cumhuriyetin ilk yılları,  misafirliğe gittiği evden erken ayrılmayı isteyen Seniha, artık sokaklarda kadınlara sataşma âdetinin kalmadığı şeklinde bir cevap alır ve bunu kendi çirkinliğiyle ilişkilendirir. İşkillidir: “Biçare mahlûk, insan senin kadar sakil olduktan sonra hangi saatte olursa olsun, hem de şehirde değil, dağ başlarında bile dolaşsa kılına hata gelmez.” (26) Böylesi bir ruh hâli içindedir Seniha. Dans etmeyi bilmez ve bilse de dansa kaldırılmama ihtimalinin kuvvetli olduğunu düşünür. (45) Ne kadar haklıdır Seniha? Annesinin kendisini öpüşlerinde dahi  “[m]uhakkak ki iğreniyor benden” (56) şeklinde düşünen bu karamsar kişinin, kötücül bir yapıya bürünmesi tuhaf karşılanmamalıdır. “[B]üyük ve parlak siyah gözlerinden başka hiçbir güzelliği yoktu.” (76) şeklinde tanımlanan Seniha’nın elbette zaman zaman kısmetleri çıkmış, talipleri belirmiştir. Ona ilgi duyanlar da yok değildir. Anlatıcı, farklı karakterler gözünden Seniha’nın fiziksel “çirkinliğine” gönderme yapsa da Seniha için çirkinliğin ziyadesiyle hissedilen bir mefhum olduğu söylenebilir. Bu hissiyat beraberinde öfke, haset ve öç duygularını getirecektir. (Halit de Seniha’nın çirkin olduğunu düşünenlerden. 89. sayfada şu ifade mevcut: “Acaba bu yaştan sonra sevdaya mı tutuldu? Bu kadar çirkin olmasa bir halt etmesinden korkardım…”)


Haset ve/veya Kıskançlık

Doç. Dr. Hanife Andaç Demirtaş Madran, “Yakın İlişkilerde Kıskançlık: Bireysel, İlişkisel ve Durumsal Değişkenler” adlı doktora tezi çalışmasında kıskançlık ve haset arasındaki farklılığa dikkat çeker:

[K]ıskançlığı kısaca, yakın ilişkiyi tehditlere karşı korumak amacıyla verilen bir tepki olarak tanımlayabiliriz. Haset (envy) ise, diğerlerinin sahip olduklarına sahip olmak istemeyi, diğerlerinin sahip oldukları nitelik, başarı ve maddi olanakları kendininkilerle karşılaştırmayı ve sonuçta da çekememe boyutuna varan bir durumu anlatır. (Anderson, 2002; Kim ve Hupka, 2002; Parrott ve Smith, 1993; Pines, 1998).  (Demirtaş 4-5)

Gerçekten de Seniha’nın hisleri çoğunlukla haset kavramının çevresinde hayat bulur. Seniha, ağabeyi gibi “güzel” olmayı, ilgi görmeyi, evlenmeyi dilemektedir. Kıskançlığın üçüncü bir bireyi de barındırdığı söylenmelidir. Hasette ise bu durum bir kişinin sahip olduğu özelliğe veya nesneye yönelik olabilir. (5) Kıskançlıkta bu, tehdit olarak algılanan üçüncü kişiye yöneliktir. Hangi duygunun daha güçlü olduğu konusunda belirsizlik mevcutsa da bahsi geçen duyguların birbirini besler nitelikte oldukları söylenebilir. Yine Madran’ın çalışmasında Spielman’dan alıntıladığı şu ifadeler kıskançlık ve haset bağıntısını yansıtır: “Ona göre kıskançlık daha çok nefret duygusu içerir. Hasette bir diğer bireyin sahip olduğu şeye sahip olma isteği söz konusuyken kıskançlıkta, aynı zamanda, diğerinin ona sahip olmaması yönündeki istek de vardır.” (Demirtaş 6) Seniha’da haset duygusunun ötesinde beliren kıskançlık eserin de temasını ve adını oluşturur. Seniha, ağabeyinin sahip olduklarına sahip olmak ister, bunun yanında Halit’in elindekileri almak arzusuyla kavrulur. Nefret, kendini göstermiştir. “Allah’ın kendisine Halit’in bedbahtlığını göstereceği zaman mutlaka yaklaşmıştı.” (Örik 84)


Yasak Aşk

Zonguldak’ta geçen hikâyede, ağabeyi ve ağabeyinin eşi Mükerrem’le birlikte kalan Seniha’nın ağabeyine duyduğu nefreti belirtmiştik. Aralarında bir mesafe ve samimiyetsizlik bulunan ağabey-kardeşin öyküsüne paralel olarak ilerleyen Nüzhet-Mükerrem ilişkisi de eserin akıcılığını ve gizemini pekiştirir niteliktedir. Evli ve güzel bir kadın olan Mükerrem, kocası Halit’in ilgisizliğini gerekçe göstererek -kendisine sunulan şartlara alışmış ve kocasına karşı sevgisi azalmıştır- Nüzhet adında genç ve oldukça yakışıklı bir gençle yasak ilişki içine girer. Nüzhet, “moda gazetesinin yapraklarından fırlamışçasına” çekici (49) bir delikanlıdır. İstediği kadını etkileyebilecek özgüvene sahiptir. Öyle ki Nüzhet “bütün bu güzelliğiyle bir kız evladı olsaydı, anası belki de kendisini kıskanırdı.” (50) Böylesi bir cazibe merkezi olan Nüzhet ve Mükerrem’in yakınlaşmasını sezer Seniha ve bu ilişkinin güçlenmesi için elinden geleni yapar. Farkındadır ki Halit’le Mükerrem arasında büyük bir yaş farkı vardır, kadın kocasını sevmemektedir ve Mükerrem’in esaslı bir ahlak terbiyesi yoktur. (80) Seniha’nın amacı Halit’in acı çekmesidir ve her eyleminin temel odağı yine bu düşünce olacaktır. Hatta “Mükerrem’in Halit’e karşı aşk beslediği günler Seniha için cidden azaplı geçmişti[r]” (80) Mükerrem’le Nüzhet, haftada iki kere olmak üzere iki ay boyunca, Nüzhet’in evinde görüşürler. Halit, durumu fark etmez. Sonrasında olaylar gelişecek ve Halit’e bu aldatma durumunu aktaran yine Seniha olacaktır. İçi intikam ateşiyle dolu olan Seniha ölme ve öldürme kavramları çevresinde düşünür: “Halit’in bedbaht olması ve sürünmesi için gittiği yerde vurulmasını değil vurmasını, katil olmasını istemek daha doğru idi.” (140) Kinin zaferini sürmek isteyecektir Seniha ve bunda başarılı olmak isteyecektir.

Halit’in öyküsünü tamamlamak, Mükerrem ve yasak aşkı Nüzhet’in vaziyetini anlamak ve Seniha’nın yeni hayatını kavramak için eseri okumak durumundasınız.


Feci Hâlde Görmek Saadeti

Seniha’yı ömrü boyunca takip eden kıskançlık ateşi sönmek bilmeyecektir. Halit’in kaderini tayin etmek istese, bunu kısmen başarsa ve Mükerrem’i farklı bir hayata sürüklese de Seniha’nın öfkesi dinmeyecektir. Ona sunulması gereken “güzellik” ağabeyi Halit ve Mükerrem’in gizli sevgilisi Nüzhet’e, yani iki erkeğe, verilmiştir. Bu çirkin suret, eserin olumsuz başkişisi Seniha’nın içinde kötülük çiçekleri yeşertecek bir ruh hâli oluşturmuştur. Şimdi Seniha, güzelleşmek için çirkinleşmek, daha da çirkinleşmek mecburiyetindedir. Bu, böyledir.



Kaynakça

Demirtaş, H. Andaç. “Yakın İlişkilerde Kıskançlık: Bireysel, İlişkisel ve Durumsal Değişkenler, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Psikoloji Anabilim Dalı, Ankara, 2004.

Örik, Nahid Sırrı. Kıskanmak. Oğlak Yayınları, 7. Baskı. İstanbul: 2013





No comments:

Post a Comment