June 08, 2016

GERİDE



Bir süpermarkette güvenlik şefiyim. Elinde telsiz, sağı solu kolaçan eden, bıyıklı, kollarını göğsünde kavuşturmuş tiplerden. İşim bu, böyle durmak zorundayım. İş yerimizde elli iki kişi çalışıyor. Ben, elbette, tümünün huyunu suyunu biliyorum. İşim bu, insan sarrafıyım. Sözgelimi, şu an kasap reyonunda yağlı bir eti sarsıla sarsıla parçalayan adam mutsuz. Bunu çok iyi görüyorum. Altı numaralı kasiyer kadınsa geçen hafta sakindi, bu hafta tavırlarında bir tuhaflık seziyorum. Marketin müşterilere dağıttığı hediye çeklerinden aşırmış olabilir. Bir kenarda dursun. Takip edeceğim. İşim bu.

Yine bir hırsızlık vakası. Şu beceriksiz hırsızlardan çekiyoruz, ne çekiyorsak. Yardımcımla özel odaya aldık herifi. Özel oda çok meşhurdur burada. Tüm çalışanlar bilir içeriye düşenlere neler olduğunu. Bu hırsız, ufak tefek şeyler çalmış olsa da fark etmez. Işığı söndürüyor yardımcım. Karanlık, sessizlik. Şeffaf eldivenlerimi geçiriyorum parmaklarıma. En sevdiğim şaman müziklerinden birini açıyor tam zamanında. Alışıldığı üzere. Yalvarıyor hırsız. Önce inkâr edecek elbette, kabullenmeyecek, bahaneler öne sürecek, ağlayacak, sesi kısılacak, ağlayacak, dudaklarından kara salyalar dökülecek, çırpınacak. Şaşmaz sıra bu. Yardımcım onu teskin edecek, işe yaramayacak, ne yapıyorsunuz bana, diyecek. Tamam, itiraf ediyorum, çaldım, şeklinde değiştirecek konuşmasını. İhtiyacım vardı, ışığı açsanız? Ne yapacağımızı tahmin etmeye çalışacak sıkıca bağlandığı koltukta. Karanlıkta daha da belirsizleşecek her şey. Sessizliği hareketlendiren şaman müziğinin verdiği huzuru duyumsaması gerekirken hazin sonunu düşünecek. Varsa çocuklarını, evcil hayvanını, karısını düşünecek. Şeffaf eldivenlerin sarmaladığı kemikli parmaklarımı bir titremedir alacak yine. Tam da o an. Hırsız bir vicdan muhasebesi yaparken ben tuhaf şeyler düşünüyor olacağım. Her zamanki tuhaf şeyler, aynı. Öfkelenmemi kolaylaştıracak bunlar, beni gaddarlaştıracak: Oğlumu, karımı ve kedimi geride bırakıyorum usulca. Yeni bir gün. Her şey geride kalacak çünkü gitmezsem her şey aynı olacak, aynı kalacak. Değişmeyecek. Sırt çantamı dolduruyorum sessizce. Pürdikkat. Uyuyor tümü. Sabahın serinliğinde tümü uyuyor ve gidişimi yalnızca kedim duyuyor. Kulakları dikiliyor ve karşıma dikiliyor. Tekrarlar, her şey aynı. Yavan. Sivrilmiş tırnaklarıyla üstüme atılıyor, olacaklar belli, her şey aşikâr. Etli boğazını sıkıyor, sıkıyorum. Tüyler içinde kayboluyor. Kapıyı çekip, değişmiş bir hâlde, çıkıyorum.

Bu sefer durum farklı sanki. Normalde tuhaf şeyler burada son bulurdu. Bulmuyor bu defa. Hatırlamak istemediğim şeyler düşüyor zihnimin içine. Ellerim titriyor, yardımcım hâlâ hırsızı sakinleştiriyor, müzik devam ediyor. Az evvelki karanlığın içinden ışıltılar yükseliyor: Gittikten bir süre sonra. Sığınılan yer. Titriyorum. Neden gittim? Her şeyin farklı olacağını hayal etmiştim. Rüzgâr şiddetini artırıyor, üşüyorum. Bastıran yağmur. Gökyüzünü böylesi ışıl ışıl görmemiştim daha önce, daha önce gökyüzüne bakmamıştım. İnsanların yüzlerinden vakit mi kalıyor sanki? Gürleyen gök, korku. Gürleyen gök, şimşek. Kararan şehir. Kıyamet kopacak bugün, öleceğim, direnmek boşuna. Devrilen ağaçlar, kırılan taş, duvar. Başımı kaldırdığımda gök ve yerin yüzlerinin kaybolduğunu fark ediyorum. Kedimin sureti hemen karşımda. Islak, yalnız, ölümlü. Ellerimin arasına alıyorum onu, hırlıyor, ellerimin arasında yumuşacık, sıcak. Kuru, yanlış, ölümlü. Ellerimin arasında bir acı. Isırıyor parmağımı anlaşılan. Kanın akışını hissediyorum, süzülüyor ölü bir kuş sakinliğinde.

Yardımcım beni uyardı ama çok geç. Hiç böyle olmamıştı daha önce. Toparlanıyorum hemen. Ben insan sarrafıyım, güvenlik şefiyim, donanımlıyım ve bunun gibi bir sürü kurgusal kimlik. Aklımdan geçiriyorum tümünü, evet, iyiyim. Işığı açınca yardımcım, kana bulanmış ellerim çıkıyor ortaya. İki elimin birbirini yaralaması durumu. Yardımcım kimliğini uzatıyor hırsızın: Oğlum.

Geride kaldı tümü. Sağ yanağımın hafifçe seğirmesi ile mesajımı alan yardımcım ışığı kapıyor. Müziğin sesi de yükseldi. Şimdi de iniltiler yükseliyor hırsızdan. Acı çekiyor. Yaptığının bedelini ödüyor, herkes öder bunu. Yaklaşık yarım saat sonra sedyeyle çıkarılıyor özel odadan hırsız. Öldü ölecek. Gevşiyorum. Gevşememem gerek, anında dikiliyorum, anında. İşim bu, böyle durmak zorundayım. İş yerimizde elli iki kişi çalışıyor. Ben, elbette, tümünün huyunu suyunu biliyorum. Altı numaralı kasiyer kadında gözüm, muhakkak çaldı hediye çeklerinden. Birazdan onu da alırım özel odaya.

Yardımcım nefes nefese yanımda. Dışarıda göz gözü görmüyor, diyor. Hırsızı fırlattım sokağa, da diyor. Bir fırtına var, bile diyor. Senin oğl, diyemiyor elbette, haddini biliyor. Parmaklarım titriyor. Gözüm kapıda, boş bekleyen sedyenin metalinde: Işıl ışıl.

No comments:

Post a Comment