July 22, 2018

SANAL MEDENİYET GİYSİLERİ


Kaçacak yerin mi vardı, söyle. Bir kasırgaydı onlar, yıkıcı bir kâbus. Sarmışlardı her yanını. Duramıyordun. Oturunca bir gölge göğsüne, nefes alamamıştın, kaburgaların kıtır kıtır ezilmişti. Yeşillikti suyun aktığı yer. Kat kat göğe yapraklanıyordu dallar, güneş göstermiyordu. Karanlığın sesleri doldurmuştu havada tozuşan zerreleri. Görebildiğin kadarını görmüştün. Yabani hayvanlar dizilmişti yanına yörene. Öfkeyle tırnaklamışlardı toprağı gövden niyetine. Islak ve tüylü burunlarından soluk soluk sızmışlardı hayali gövdene. Nasıl gelmiştin buraya?

Yüzüne bakıp bakıp kahkaha atıyor göbekli arkadaşın. Yüzünde kızıl, dişlerinde çürük çizgiler beliriyor. Ya, diyor, sen ne korkak adamsın, ne sefilsin sen öyle. Titremeler, dertop olup kıvranmalar. O hayvanlar gerçek değil, macera oyununun bir canlandırma bölümü sadece. Sen seçmedin mi vahşi doğayı, aval. Sessizlik. Sersemlemişsin, üstündeki tulumu çıkarırken hatırlamaya çalışıyorsun olanları. Tamam, doğru, girdiniz bu macera oyunu oynanan araziye. Gülüştünüz önce. Uzun burunlu kızlar gördünüz, sırtlarında ucuz çantaları, yüzlerinde unutulmama makyajları, utangaçça tebessüm ettiniz. Elindeki sarı valizi sürükledi biri. Tedirgindi biraz. Onun içeri geçişini gördün, karıştı kafan. Gişedeki adam konuştu. Giriş elli lira, adam başı. Bir saat süreniz var. Karanlık noktalardaki anahtarları bulup kapıyı açın ve seçtiğiniz alana gidin. Tulumları giyin, maceraya başlayın.

Hemen gözden kayboldu arkadaşın. Hep böyle yapar, o kızların peşine mi takıldı yoksa, kendi bilir. Tulumunu giydin, karanlığa yürüdün. Hoparlörlerden yaratık sesleri, acı ve işkence nidaları yükseliyor. Korkma, bu bir oyun. Sağından solundan geçiyor gölgeler. Dokunuyorlar gövdene, acıtıyorlar bazen. Zar zor buldun anahtarları. Açtın kapıyı. Hayalindeki yer, vahşi doğa. Tulumdaki minik hoparlörlerde patladı ses. Gişedeki adam konuştu. Çıkış yok. Süresiz. Kaçacak yerin mi var, söyle. Yok. Tulumu çıkarmaya çalışma, macera sonsuza dek sürsün.

Başına bunun geleceğini hissetmiştin. Anlamıştın.

Tulumu çıkarmaya çalış. İnat et. Yapışmış derine, kancalarla tutturulmuş. Çıkar tulumu. Bu bir oyun. Derin kesikler ve yoğun yaralar oluyor çabanın bedeli. Devam et, güçlü ol. Herkes bunu bekliyor senden. Güçlü, hareketli, gaddar ol. Yaralı ve çıplak, bu sensin. Sanal medeniyetin giysileri yerin dibine batsın. Yürü. Yürüdükçe açılıyor, kendine geliyorsun. Dallara tutturulmuş marka kıyafetler var, çizgili, benekli, çiçekli, boncuklu. Dokunma onlara. İlerle. Yeni bir tulum, tüylü. Onu giy. Bu sensin. Geldin hayvan alanına. Gözleri yalnızca metal cihazlarda hayvanların. İnsansı ellerini bileklerinden hafifçe kırıyor, bu metal cihazların ışıltısına bakıyor, pıt pıt dokunuyorlar ekrana. Ekranda yeşillik dolu suyun aktığı yer. Kat kat göğe yapraklanıyor dallar, güneş göstermiyor. Karanlığın sesleri dolduruyor havada tozuşan zerreleri. Görebildiğin kadarını gör. Fark ettiler seni, kımıldayamadılar. Dermansızlar. Zaman zaman suyun içine düşüyor bazısı. Yüzlerinde unutulmama makyajları.

Sosyetik bir alışveriş merkezinin en üst katına kondurulmuş bir süs havuzu burası. Üstlerinden su akıyor insanların. Bakmıyorlar. Gözleri ekranlarda. Sırtlarında çantalar. Suyun içine uzandın. Klorlu bir ıslaklık. Gişedeki adam konuştu. Yedi boyutlu sinema ekranındasın şimdi. Sanal gerçeklik gözlüğünü takan biri gövdene oturacak. Ona itaat et. Başına bunun geleceğini biliyordun zaten.

Gözlüğündeki görüntüde hayvan görüyor herifin biri. Kürklü. Bu sensin. Oturuyor göğsüne, nefes alamıyorsun, kaburgaların kıtır kıtır eziliyor. Acıkıyor yabani hayvanlar. Senden fışkıran taze et kokusu için diziliyorlar yanına yörene. Sanal kasırga bunlar, sanal kâbus. Göğsüne oturan adamın göbeği ileri geri sallanıyor. Çürük dişleri, yok etmenin keyfiyle gıcırdıyor. Uzun sürmeyecek, bekle.

Koltuk ters tarafa dönüyor. Diğer yüzü öne çıkıyor. Yıpranmış gövde var. Bu sensin. Sıra sende. Koltuktaki arkadaşındı. İyi bak yüzüne. Sıra sende. Dur bir dakika. Beni değil, hayır, onu tüketmelisin.

Gişedeki adam benim, evet. Tutuyorsun ellerimi. Bağlıyorsun beni sanal gerçeklik koltuğuna. Durma, devam et. Kötülüğün sınırsızlığını göreceksin.

(Parçalanan sarı valiz ve içine istiflenen makyajlı etler, bir uygulamada yok fiyatına satılıyor.)



No comments:

Post a Comment