August 08, 2011

Miyav

Düşünüyordun. Arkana yaslanmış ve paslanmış oturağa çivilemiştin kendini. Geleni geçeni takip ediyordun gözlerinle bir yandan. Elinde kağıt kalem, yazmaya çalışıyordun. Kuyruksuz bir kedi geçti otların arasından. Kül rengi bir postu vardı ve bıyıklarından kan damlıyordu. Kedi, bir çatışmanın ortasından çıkmışa benzerdi. İri gözlerini sana dikmiş, asabiyet kokan bir bakış fırlatıyordu. Trafikte otobüstesin ve yan araçta oturan canlılardan birini dikizliyorsun. Otobüs trafik ışıklarında durur ve yan araçta seyahat eden adamla göz göze gelirsin. O an bir mağlubiyet ve çaresizlik hissi sarar vücudunu. O haldesin şimdi. Kaçırdın gözlerini kediden.

Düşünüyordun. Bir anlamı olmalı geçmekte olan günün. Gelecek sabahın bir değeri olmalı. Parkın öte tarafında, otuzlu yaşlarda bir herif, on beşlik garibeyi kandırmak için binbir takla atıyordu. Kızın masum hayalleri vardı, değildi. Bu hikaye geçmişte kalmıştı. Kızın derdi, adamın parası; adamın derdi kızın bacak arası. Modern dünyanın alışveriş tekniği böyle işlerdi. Sorun görünmüyordu. Yaşamanın bir anlamı olmalı. Kedi yanına oturdu. Bir insan gibi yaslanmıştı arkasına. Ona bakmaya çekiniyordun. Adam, kızı kandırmış ve öpmeye başlamıştı. Kedi ,elinden çekip aldı kalemini. Eline bir damla kan bulaştığını gördün. Ürperdin o an. Küçükken “çimlere basmak yasaktır” yazılı levhaların çakıldığı çimler üzerinde top oynardın ve bekçi gelip yakalamaya çalışırdı seni ve arkadaşlarını. Topunu  patlatırdı bazen. Pasını verdin ve kaleye doğru ilerliyorsun. Cebinde cüzdanın yok, hiçbir derdin yok. Gole gidiyorsun. Kedi, kendine oynuyor bu maçta. Pas atmıyor. Rakip topu kapıyor ve karşı atak geliştiriyor. Savunmada açık veriyorsun. Bekçi kalede devleşiyor buna rağmen. Topu, iki direğin birleştiği noktadan çıkarıyor. “Bir daha görmeyeyim sizi burada” diye bağırıyor ve bekçiye bir tokat patlatıyorsun. Kedi ağlamaya başlıyor. Seyirciler arasında taze kız ve geçkin adam var. Adamın derdi, hayatının skorunu üretmek. Kediye bakamıyorsun.

Düşünüyordun. Ölsen mi ne? Kedi, kalemini iştahla indiriyor midesine ve geğiriyor arsızca. Şarkı mırıldanmaya başlıyor. Oturağın yanında dev bir çınar ağacı var. Kediye bakmaya bir cesaret edebilsen, konuştuklarını duyabileceksin. Mırıltılardan örülü nağmeler, kulağını tırmalıyor. Dönüp bakmıyorsun yine de ona. Korkuyorsun. Çığlık atmaya başlıyor küçük canlı. Bu zamana kadar, bu haykırış için biriktirdiklerini döküyor sana. Hayır, ellerinle kulaklarını kapatmaya çabalıyorsun. Ne tek bir söz edeceksin bugün, ne de güleceksin. Kediler yalnız canlılardır. Grup halinde dolaşan kedilere rastlamadın sen. İnsanlar, tuhaflar doğrusu. “Grup olalım, grup” Bir yalnızlığın haykırışı bu, biliyorsun. “Ben de yalnızım” demenin bir anlamı yok. Biliyor kedi bunu, bildiği için yanına geldi. Kedi, kendini oradan oraya atıyor. Sinir krizi geçiriyor olmalı. Etrafta kimse yok. İnsanlar, çıkarlarının gerektirdiği oyun planlarına uygun oyunlar oynama peşindeler şu an. Hayat küçükken çimlerde oynanan top koşturmacaya benziyor. Belki, bir ekip ruhu yaratabilirdik.

Düşünüyordun. Düşüne düşüne düşünü yordun. Takat kalmadı hayal gücünde. Kedi, yanından uzaklaştı. Hissettin bunu. Yola doğru uçar adım kaçıyordu. Kuyruğu vardı artık. Az evvel oturduğu yere baktın, kalem kırıkları ve kusmuktu gördüklerin. Miden bulanıyordu. Kediye döndün tekrar. Yol bitmez mi sanki? Kedi durduğu yerde koşmaya çalışıyordu. Bir adım bile atamayacaktı kedi. Derken, geldi bir kent zibidisi. Kediyi, mutluluğa uğurladı. Kedi, öleceğini biliyor ve en son nefes alışını gerçekleştirirken, sana bir tebessüm hediye ediyordu. Yaşlı çınar ağacının altına gömdün kediden arta kalanları. Ağlıyordun bu duruma. İsyan ediyordun. Belki tek arkadaşın olmuştu o. Olamamıştı belki. Miyavlamaya başladın, rahmetle anarken yalnız kediyi.

Düşünüyordun. Miyav.


=================
20.04.2011 13:17:56

No comments:

Post a Comment