April 12, 2014

Orhan Veli // Hoşgör Köftecisi (Öykü)


Ah, biz küçük burjuvalar, ne sahte, ne yaldızdan ibaret insanlarız. Her şeyimiz yalan. En küçük yalanı, düpedüz yalan söylediğimiz zaman söyleriz. Ya söylemediklerimiz? Korkunç. (Sayfa 30-31)

Hoşgör Köftecisi, Orhan Veli'nin öykülerinin, yazarın ölümünden sonra yayımlanan derlemesi. Kitapta yazarın altı öyküsünün yanı sıra, William Saroyan'ın bir öyküsünün serbest çevirisi ve Orhan Veli ile yapılan bir gazete röportajı yer alır. 64 sayfalık kitap ilk defa Nisan 2012'de Yapı Kredi Yayınları tarafından İstanbul'da yayımlanmıştır.

Kitapta yer alan altı öykü yazarın sağlığında çeşitli dergilerde yayımlandı:
Hoşgör Köftecisi: Tanin, 2 Nisan 1947
Kan:Seçilmiş Hikâyeler, Ekim 1947
Baharın Ettikleri: Seçilmiş Hikâyeler, 1948
Öğleden Sonra: Yaprak, 15 Nisan 1949
İşsizlik: Yaprak, 1 Haziran 1949
Denize Doğru: Yaprak, 1 Nisan 1950

--------------------

Tatlı, huzur dolu öyküler...

Bir şairin sözcüklere öykü'nmesi...

---------------------------------------------

Halkı, gündelik hayatın izlerinde tanımaya/tanıtmaya çalışır Orhan Veli. 36 yıllık hayatına dair gözlemlerinin tümünü bu öykülere sığdırmış mıdır bilinmez ama öyküler göz kırpar yaşama, güzelliklere.

Bir şairin öykü yazması pek de kolay olmasa gerek. Bu nedenle, öyküler işlenişleri yönünden deneme ve şiir arası bir işlev görürler. 

---------------------------------------------

Hoşgör Köftecisi'nde bir balıkçı meyhanesi mekan olarak seçilir. Üç masalıdır bu küçük işletme. Dünyanın manasız bir yer olacağına hükmedeceğiniz anda, dünyanın hiç ummadığınız bir yerinde, bu nefis kebap kokulu alan karşınıza çıkar. İnsanları kanlı canlıdır.
(...) bir anda bu sevimli kadının ismini öğrenmek istedim:
-İsmim bana bile lazım değil, sen ne yapacaksın? dedi. (Sayfa 10)
Mekandaki hikayelerden etkilenmiştir anlatıcı. Devamlı gelmek istemektedir bu küçük -ama- büyük dünyaya:
O şarkılarda, o seslerde, o hikâyelerde büyük bir dünya vardı. O daracık dükkâna giderken kendimi seyahate hem de büyük bir seyahate çıkan bir adam sanıyordum. (Sayfa 11)
------------

Kan öyküsü, olay örgüsü ve konusu itibariyle Orhan Veli için ilginç bir yerde durur. İstanbul havası aşılır ve öykü Anadolu ruhunu yakalar. Bir namus/öç meselesidir konu edilen. Kara Hüsnü'dür kötü adam, on bir köyün bir belası. Öyküde Kara Hüsnü'ye kafa tutan kabadayılardan birinin sesi vardır.
Gitmemek de vardı ama kabadayılık da büsbütün ölmedi ya! Birinin kolu giderse ötekinin gözü çıkar. (Sayfa 13)
Öykü ilerledikçe kan yerini bir "av" havasına terk eder ve Orhan Veli "neşesi" peyda olur, hayata dair:
Oturayım dedim. Güneş ne de güzel ısıtıyordu. Sıcaklıktan gelme bir saadetin kemiklerime, iliklerime kadar işlediğini duyuyordum. (Sayfa 18)

---------------

Baharın Ettikleri öyküsü özel bir görev üstlenir. Yazar, öykü ve öykünün işlevi üzerine bir girizgahı taşır. Öykü, halka dönük olmalıdır.
Bir yazı yazmak istiyordum. Kağıdı kalemi aldım, taraçaya çıktım. Taraça dediğim, oturduğum otelin en üst katında. Hava da domuzuna güzel. Ilık bir mart güneşi, iliklerine kadar ısınıyor insan. Böyle havalar, kış sonlarında, çok kişileri mesut eder. Saadet nedir? Herkes saadeti tanımış mıdır bu dünyada? Bu meseleler üzerinde uzun uzun konuşmak mümkün. Kim bilir, belki o zaman ben de bu söylediğim sözden vazgeçerim. Ama zaman zaman ben de kendimi mesut sansam ne çıkar? Büyük saadetlerden hiç bir vakit nasibim olmayacağına göre bunlarla avunayım bari. Oturdum. Ne yazsam diye düşünmeye başladım. Acaba hikaye mi yazsam? Hikayede konunun pek o kadar mühim olmadığını söyleyenler çıktı. Ama ne olursa olsun, vaka lazım. O vakanın bir başı bir sonu olması lazım. Üstelik vaka da, alışılmış bıkılmış vakalardan olmamalı. Küçük burjuva hayatını anlatan, onun zaaflarını, onun adiliklerini dünyanın en büyük kahramanlıkları, en asil heyecanları gibi gösteren hikayelerden illallah dedik artık. Bütün ıstıraplar aşktan doğuyor. Oysaki öte yandan milyonların, milyarların ıstırabı var. Ama ne yazık ki biz o insanı tanımıyoruz. Girmişiz küçük burjuvanın içine, yuvarlanıp gidiyoruz. Başka cemiyetlerin, başka sınıfların adamı olduğumuzu bile bile. Bizim dertlerimiz, içinde yaşadığımız adamların dertlerine benzemiyor. Ne parada gözümüz var, ne pulda. Geçenlerde bir kadın, "Benim için şiir," diyordu, "beyaz bir otomobildir." Biz, en küçük menfaatlerini bile korumaktan aciz zavallılar, nasıl onlarla bir oluruz. Biz, tanımadığımız o büyük sınıfın, o fakir sınıfın adamıyız. Ama tanımadığımız için de onlardan, onların hayatından bahsedemeyiz. Üstelik tehlikeli bir iş o. İnsana sol diyorlar, komünist diyorlar. İyisi mi, bir yazar hep suya sabuna dokunmayan yazılar yazmalı. Ben de öyle yapacağım. (Sayfa 19-20)

Bahar, önce gelir bazı canlılara değil mi?
Aşağıdaki bahçede, duvarın üzerinde beş tane kedi bir başka kedinin etrafına dizilmişler, homurdanıp duruyorlar. Kuyrukları da durmadan oynuyor. Ortadaki dişi olacak, ötekiler erkek. Kediler baharı insanlardan evvel duyuyor demek. (Sayfa 21) 

Orhan Veli ve baharın düşündürdükleri:
Bir aralık kalktı, pirinci masanın üstüne bırakıp içeriye gitti. Gençti de. Entarisine sığmayan azgın bir vücudu vardı. Baharı o da duyuyordu muhakkak. Vallahi, korkunç şey bu bahar? (Sayfa 21) 
Baktığı pencereden kedilerin, çocukların ve pirinç ayıklayan kadının  öyküsünü aktaran anlatıcı şu son cümlelerle vak'ayı "uydurduğunu" ifade eder:
Böyle bir vaka gerçekten olabilirdi, değil mi?  Öyle ya, olur olur! Niçin olmasın? Olmadı halbuki. Hepsini kendim uydurdum. (Sayfa 23)
-------------------------

Alamanada rakı içen dört kişinin öyküsü anlatılır Öğleden Sonra başlıklı çalışmada. Lokanta sahibinin kambur kızına dikkatler çekilir. Adı Ayşe'dir bu kızın. Babasının yanında çalışmaktadır. Beşiktaş'ta geçen bu öyküde Orhan Veli "kötü gözle bakmak" kavramını hedef alır:
-Musa Kaptan, dedim, şu balıkçının kızı ne güzel kız, değil mi?
-Hangisi?
Canım, şu kambur kız işte.
-Ha! Güzeldir.
Sonra birden toparlandı.
-Ama biz, aramızda çalışan kadınlara kötü gözle bakmayız.
-Canım, dedim, kötü gözle bakmayız elbet. Kötü gözle bakan mı var ki? Allah Allah, sen de amma adamsın yahu! Güzel dedim; hepsi o kadar.
-Ha! Güzeldir. (Sayfa 29)
Sevmek, nedir?
(...) ben bu kambur kızdan hoşlanmışsam, onu sevmişsem neden ona kötü gözle bakmış olayım? Büsbütün tersine, iyi gözle bakmışım ki sevmişim. ‘Sevme’ sözü de geniş bir söz. İnsan bir yemeği seviyor, bir rengi seviyor, bir kadını seviyor. Hele kadını sevmenin türlü bin çeşidi var. Onu da, kendimizi de, sadece hayvan olarak gördüğümüz zaman, belki kötü gözle bakmış sayılabiliriz. (Sayfa 2))
Küçük burjuvanın "rezil" alemini de eleştirir ve öz sorgulama içine girer Orhan Veli:
Ah, biz küçük burjuvalar, ne sahte, ne yaldızdan ibaret insanlarız. Her şeyimiz yalan. En küçük yalanı, düpedüz yalan söylediğimiz zaman söyleriz. Ya söylemediklerimiz? Korkunç. (Sayfa 30-31) 
----------------

İşsizlik öyküsü, "işsizlik kötü şey vesselam" cümlesi ile başlar.  Petrol arama kampından bir iş teklifi alan anlatıcının düşsel iş hayatı dile getirilir. Anlatıcı, miskin bir ruh halini barındırır:
Hem, birader, nene lazım senin mayonezli levrek? Onu düşüneceğine ekmek düşünsene! Oh, canım ekmek! Sıcak ekmek! Taze ekmek! Yeni çıkarken ne güzel kokar fırınların önü! Fırından yeni çıkmış ekmek ne güzel yakar insanın elini! (Sayfa 34)
Öykü, çocukça bir heves taşır. Petrol sahasındaki iş arkadaşları, Kedi Pamuk, Köpek Robinson. Teksaslı kumarbaz iş arkadaşı. Şiirle uğraşan Erdoğan.... Bunlar hep anlatıcının zihnindeki hikayenin kahramanlarıdır.

-------------

Denize Doğru, şairane bir yazı ön başlığı ile verilir. Denize övgüyü konu alır. Denize doğru yürür ana karakter. Toprak, kunduralarına yapışmaya başlar. İçine sonsuz bir sevinç yerleşir... Ve ölüm duygusu:
Deniz uğruna, denize el sürebilmek uğruna ölüm! İstemiyorum ölmek. Oysaki bundan evvel kaç defa ölüme razı olmuştum. Razı olmak da değil, intihar etmeyi bile düşünmüştüm. (Sayfa 47)
----------------

William Saroyan'ın "Love, here is my hat" adlı öyküsünden yapılan serbest çeviri "Yaşasın Aşk" ise aşkın "fazla güzel bir şey" (Sayfa 49) olduğunu anlatır...
Orhan Veli ile yapılan röportaj ise kısa ama etkili bir hava taşır. Anlaşılmayı ve halka ulaşmayı amaçlar Orhan Veli:
Bu itibarla edebiyatın halk kitlelerine bir şeyler söylemesi lazım. Okur- yazarları halka doğru götüren bir edebiyat isterim. Yani edebiyatın çoğunluğa hitap etmesini istiyorum. Çoğunluk okuyup anlamalıdır. Anlayabilmesi için de edebiyatta kendi meselelerinden bahsedilmesi lazım. Bugünkü dünyada, çoğunluğu fakir halk teşkil ediyor. Demek ki edebiyat da onların edebiyatı olacaktır. (Sayfa 57-58)


Hoşgör Köftecisi
Orhan Veli Kanık
Yapı Kredi Yayınları / EDEBİYAT / Öykü
İstanbul, Ekim 2013, 4. Basım
64 s

No comments:

Post a Comment