Ağaca tırmanırsın. Düşün. Tırtıklıdır dallar, birer avuç
olup açılmışlardır göğe. Gövdeni kanatır ağacın pulları. Yere sürülmüş yüzlerce
çizgidir ağrın şimdi. Aklında bir düş vardır ağaç seni tüketirken. Poe’nun da cazibesine kapıldığı o kuyu
belirir önünde. Kuyunun paslı çıkrığını tutar Bay Bilir. Çevirir, gelme, der,
kuyuyu arzulama. Ağzı ve dili yoksa da kukla kedisi ve kukla kuşu vardır birer
omzunda. Kedisi iricedir. Usta ile
Margarita’daki kediye benzer belki, belki de o kedinin tombul gölgesini
andırır. Kuş; bir kedi kadar büyük, bir kuş kadar sevimlidir. Omzunu tırnaklar
Bay Bilir’in. Çıplaktır omuzları, kan toplamıştır tırnaklanan yerler. Kedi
sakince kuyruğunu savurur, kuş tüylerini gagalar. Kukladır bunlar, kukla. Bay
Bilir bir parmağını havaya kaldırır, sağa sola silecek misali sallar, gelme,
der, gelme, kuyuyu arzulamak sonunu getirir. Fokurtular yükselir kuyunun
gizemli derinliğinden. Buharlar, baloncuklar, sıcak bir nem dokunur bulunduğun
ağaca. Alnın terler, kan içindedir onu silen bileğin. Ağacın hayvanları istila
etmiştir bedenini. Karıncalar, kurtlar, böcekler, yılanlar sürünürler öyküne. Kafanı
az daha uzatsan göreceksin kuyunun içini, çabalarsın, göremezsin. Birer parça
koparılır bedeninden, hafiflediğini hissedersin, yaşamadığını, rüya görmediğini
ve göremediğini bundan sonrasını. Kapanır gözlerin. Ağacın sesleri kulaklarına
doluşur. Kaşınan kulaklarında kuklaları oynar Bay Bilir’in. Kuş ve kedi
fısıldarlar mekanik seslerle. Kuyu, derler, çok yakınında, içine girsen, girsen
de ferahlasan. Daha da hafifler vücudun, yenecek parçan kalmamıştır belli ki.
Acının ötesinde rahatlama var, der Bay Bilir. Görmezsin ama gevşetici sesini
duyarsın. Öfkelidir, kuklalarım, der, gelin buraya. Bırakın rahatlasın, daha
büyük acılar çekecek ve tamamen özgür kalacak. Kuyu onu mahveder, mahveder de
öyküsünü bitirir, davet etmeyin oraya. Kikirder kukla kedi, kukla kuş kikirder.
Bay Bilir, kuyunun paslı çıkrığını sakince, bilgece çevirir.
Gıcırtılar doldurur ses yokluğunu. Gören gözlerinle göremediğin Bay Bilir’i
daha net görürsün hayata kapanan seyir boncuklarınla. Uzundur boyu, iki metre
kadar, dersin içinden, burnu sivri, ağzı yok, evet, yanılmamışsın, kaşları
kalındır ve yüzünde açılmış birer yokuştan yaradır. Gözlerinin akı belirgindir,
elmacık kemikleri etlidir ve uzun tırnaklı sol işaret parmağı kanatları geniş
burnuna değer. Sus, der, beni hayal etme, eline bir şey geçmez. Uzun
kulaklarıyla bir karanlık içinde titrer Bay Bilir, sırtında bir pelerini
vardır. Üşüyorum, der, asırlardır üşüyorum. Bu kuyuyu beklemekten yoruldum.
Sizlere girmeyin, etmeyin demekten bitap düştüm. Artık kuklalarım da beni
dinlemiyor, geçen zaman onları iblisleştirdi. İnanma, inanma onlara.
Buharlar, baloncuklar, sıcak bir nem yükselir bulunduğun
ağaca. Oh, dersin, ne güzel kuyu. Parçalanan, hafifleyen gövdemi içine bir
atsam, sıcacık suyla etlerimi kavurup rahatlasam. Giderek azalır ağırlığın.
Kukla kedi, kukla kuş, sahte tüyler dökerek seni kuyuya davet ederler. Gir,
derler, öncekiler başaramadı. Başarmak, o gizemli kuyuyu görmek, hissetmek
istemez misin? Sinirlenir Bay Bilir, sertçe vurur bırakamadığı çıkrık demirine.
Ayrılamıyorum buradan, kandırmayın onu, kandırmayın melunlar. Kikirdemeler,
sinsi yapay kokular, ağacın kanattığı, hayvanların tükettiği sen, inlemen,
inlemeler.
***
Nihayetinde bir puf oluyor ruh ve beden bütünlüğün. Beyaz
bir pufa dönüyorsun. Ağacın göğe açılan avuçtan dallarına yükseliyorsun. Acı
yok, düşünce yok, beklenti yok, yokluk var, hiçlik. Aşağıdan sesleri geliyor
kukla kedinin, kukla kuşun. Kaçırıyorsun kuyuyu görme fırsatını diyorlar, bu
kampanya kaçmaz, yirmi dört aya kadar peşin fiyatına taksitle gör, hem şimdi
gör, üç ay sonra ödemeye başla da diyorlar gülüşüp. Anlamıyor, anlamak istemiyorsun.
Öfkelenen hayvanlar tırnaklıyorlar bir diğerini, tebessüm ediyorsun. İlk kez
gördün gökyüzünü. İlk kez fark ettin yeryüzünün örtüsünü. Üstüne milyonlarca
yağmur damlası dökülüyor. Damlaları birbirine bağlayan kıldan ipleri görüyor,
onları misafir eden dallara gelen her damlayla ferahlıyorsun. Bay Bilir, dikkat
et, diyor, daha büyük acılar çekmeden rahatlayamazsın. Yeryüzünün oyunlarına
dikkat et. Kuyuya çeviriyorsun puftan başını. Damlalar orayı taşırıyor, çıkrık
parçalanmak üzere, Bay Bilir çıkrığa tutunmuş ama fırtına onu götürdü
götürecek. Pelerini savruldu çoktan, kukla kedisi ve kukla kuşu birer omzunu
çürütüyorlar, acımasızca saldırıyorlar. Bay Bilir, ben, diyor, herkesin
öyküsünü bilirim de kendi öykümü kestiremem işte, bilemem. Kollar tutsa da
çıkrığı gövde kopuyor onlardan, taşan kuyunun içine düşüyor, kayboluyor. Yağmur
altında, fırtına içinde, iri tanelerin arasında dans ediyorlar kukla kedi,
kukla kuş.
Durdu yağmur, fırtına, mücadele. Zor geçti puftan ilk gecen.
Nefes alamadın, o muazzam gökyüzü sana etmediğini bırakmadı. Ağacın hayvanları
yumuşak ve korunaklı bedeninde gizlendiler, direndiler. Hafifliğin ağırlığa
evrildi gene. Damlaların kıldan ipleri kesti dilini, damaklarını kıtır kıtır
etti. Gördün: Kukla kedinin ağzındaydı kukla kuş. Bir taşla parçalanmıştı
gövdesi kedinin. Yeşil, sarı puflarla doluydu karnı. İpten bıyıkları
dökülmüştü. Suları çekilen kuyunun çıkrığı döndü kendiliğinden. İpin ucu kukla
kedinin boğazındaydı. İçine sertçe çekildi kukla ölüler. Kuyudan ağır kokular
geldi. Senin bacakların, dedi Bay Bilir’in belirsiz sesi, senin yıllarca özenle
beslediğin bedenin, kolların, gözlerin, kalbin, ciğerin, her şeyin, hepsi
çürüdü. Kuyuya sen girmedin ama onlar girdi. Hâlâ girmek istiyor musun,
söylesene, diye haykırdı yorgun bir nida ile. Dayanamıyordun kendi bedeninin
çürük kokusuna. Evet, dedin, neyse bedeli ödeyeceğim, yeter ki göreyim, yeter
ki kuyuyu keşfedeyim. Lütfen, dedin Bay Bilir’e. Tamam, dedi, elden bir şey
gelmez, insanoğlu arzusuna yenik düşer eninde sonunda. Neredesin sen Bay Bilir,
dedin ona. Ağrındayım, ağrında. Ağaca tırmanırsın. Düşün. Tırtıklıdır dallar,
birer avuç olup açılmışlardır göğe. Gövdeni kanatır ağacın pulları. Yere
sürülmüş yüzlerce çizgidir ağrın şimdi. O ağrılardayım ben. Hiç
akıllanmayacaksın.
Bir anda oldu ne olduysa. Anlamadın. Derin bir ağrı, (yokluğa)
bir çağrı ve aldığın soluk. Şimdi kuyunun paslı çıkrığını tutuyor ellerin.
Çeviriyor, gelme, diyorsun yeni gelene, kuyuyu arzulama. Ağzın ve dilin yoksa
da kukla kedin ve kukla kuşun var birer omzunda. Bay Bilir, ağaçtan hâliyle,
sesleniyor sana. Sadece sen duyuyorsun onu: Yaşamak
istiyorsan, kuyuya sokma kimseyi, ölmek istiyorsan kuyuya bakma. Haksızlık,
dersin, bu ikilemin sonu yok. Sonu yok, der Bay Bilir, evet.
Kukla kuşların omzunu tırnaklamaya başlamıştır çoktan.
No comments:
Post a Comment