June 20, 2014

ETİKİTLE

Bir araya geldi kitle.
Her şeyin unutulması, tüm bilinenlerin unutulması, sözcüklerin yutulması, kirin pasın atılması. Gerekiyordu. Bu, olamayacaktı. Bu, mümkün. Bu.
Kitle, uzun bir masanın etrafında sıralandı. Tüm yılın yorgunluğunu atmak istiyorlardı, yorgun bir yılı üzerlerinden atmak. Kaba bir örtü gibi. Masanın etrafını çevirdiler, korkuttular masayı, nesneliği ona çok gördüler. Dayandılar masaya, abandılar, yüklendiler. Masa, olmasa… Bunu bilmediler.
Bu esnada yükselen binalardan alçalan tipler bakıyordu masaya ve civarına. Anlaşılmaz bakışlar, ölçüsüz içilen çaylar, aşırı şekerli, gereksiz küfürler, böyle şeyler, bunun gibi şeyler, niceleri, çelimsiz kediler, çatılara tünemiş barksız kuşlar, kanatları mangala gebe, paslı balkon demirlerine, evlerin kodeslerine, tutunan bebeler, ağızları sümüklü, burunlarından itibaren. Bıyıklı bir adamın söylediği türkü ile ağlayan hassas kadınlar, böyle şeyler, bunun gibi şeyler, niceleri…
Her şeyin unutulması, tüm unutulanların tutulması, akıl, vicdan. Gerekiyordu. Olamayacaktı bu. Mümkün.
Dönelim masaya. Masanın solunda bir mangala tutturulmuş kömürden tavuk parçaları var. Mangalın dibinde bir köpek. Mangal köpeği. İnsanları etten koruyor. Bu cümlenin sırrını çözen zât, mangalda kül bırakmayacaktır. Külleri de ete katacak, sözcükleri ve etleri yutacaktır.  Boynuna sarı bir şal almış kadın, ötesinde fındık lahmacun var. Şalının ucuyla fındık lahmacunları sarmış. Böyleleri de var. Niceleri…
Ben de artık öyküye dahil olmalıyım. Masadaki kitleye karışmalıyım. Gülüyoruz hemen, hahha, her şey güzel, hahha, masa çökecek, kıl bulaşmış bir yumurtayı, göre göre, naçar yiyorum, tek hamlede. Yalnız değilim, kitlem var benim. Yumurtanın sarısı. Baharatlı, hahha, her şeye katıla katıla gülüyoruz. Kahkahalar. Yer bildirimi yapmalıyız, çatı katındayız, ay ve gün ve yıl ve saat. Çatı katındayız, bir masanın etrafını çevirmişiz, etrafımızı çeviren balkonlar, balkonlarda insanlar. Adam, silahıyla iki el ateş ediyor, bize değil, kendisine değil, kimseye değil, boşluğa bile. Mermi yok, hahha, durumun değerlendirmesini yapıyoruz, ağzımızdan silah patlaması sesi üretiyoruz, kitlem ve ben, mermi yok, hahha. Çok geçmiyor, adamın cansız bedeni balkondan yeryüzüne düşüyor. Doğru, kan yok, silah yok, ağzı sümüklü bebe ağlıyor, türkü söyleyen adamın bıyığı yok, başım dönüyor. Sarhoşuz. Katiliz.
Her şeyi tam yapıyoruz zaten, her şeyi. Ambulans sesleri geliyor, ai ai, eşek sesi mi, sağlık personelleri geliyor, çatı katından izliyoruz, titreme gelmiş bazılarımıza, üzerimize tül, şal, sarı, yeşil, ne varsa, alıyoruz. Adamın artıklarını topluyorlar, masamızda bir keder, ölü evi civarı, yer bildirimi, ay ve gün ve yıl ve saat, bir fotoğraf paylaşımı, ölüyü arkamıza alalım, özçekim, selfie de diyorlar, hahha, kim daha çok içki içecek, içtiğini çekecek, paylaş, bu öyküde katil ben olmalıyım. Yan bina halen inşaat, üç ayda dikilen sağlam yapı, o binanın bahçesine adamı gömüyorlar, hemen, hızla, devletin hizmeti, hezimet mi yoksa, oh çekiyoruz içimizden, ölü evi civarı.
Dans vakti, ama ağır şarkılar, ölüye saygı, etik, duruş, böyle şeyler, benzerleri, niceleri. İçiyoruz. Unutmak için, mümkün. Kitlem ile. Merdivenlerde öpüşüyor ikisi kitlemin, iyi ediyorlar, ölüm onları sarsmış, ne yaptıklarını bilmiyorlar, ânı yaşıyorlar, aferin, kitlem benim. Sarhoşuz, devriliyorlar, birinin burnu kırmızı, biri yaşlı, biri tek kaşlı, biri çok çirkin, biri ölmek üzere, biri bitkin. O benim.
Sosyal olmak istiyoruz ya tam da o andayız işte. Ölüyü gömen, ölümü gören ambulans şahısları da aramıza katılıyorlar, bir kereden bir şey. “Olmaz” diyerek cümleyi tamamlıyor ve zeka gösterileri sunuyorlar. Fosforlu ambulans şahısları. Birlikte fotoğrafımızı  ön kameradan çekiyoruz, paylaşıyoruz. İşimiz düşerse, diye, numaralarımızı tokuş ediyoruz. Değiş. İm. İz. Böyle olur. Alınıyoruz, unutmak istiyorduk bu gece, her şeyi,  kiri pası atmak istiyorduk. Suratlarımızda nefret. Birbirimizden nefret etmiyoruz, hayır. Biz böyle cümleleri Vikipedi’de bulamıyoruz, sözcükleri ve böyle anlamları.
Öykü hareketlenmeli, değil mi, sıkılırsınız, istemsiz/kitlemsiz. İm.
Mangal köpeği vardı bir. Özellikleri belirsiz, mangal ve aklı başında, İleride alkolü el kolla alan kitleme havlıyor, kitlem neşeli, kendini yitirmiş, her şeyi unutmuş, her şeyi yutmuş, gece, karanlık bir köşeye çekiliyorum. Karanlık bile aydınlık. Giydiğim şalvarı çıkarıyorum kitlem. Size veda ediyorum, sizinleyken ölümü anlayamıyorum, türküleri, çabayı, eğlenmeyi anlayamıyorum. Masanın ayakları kırılıyor, ben şalvarımı  çıkarıyorum. Kitlem, şalvarıyorum, size.
Mangal köpeği, ağzında masa tenisi topunu emziren birimizi, hala birlikteyiz, sizdenim, takip ediyor, Isıracak. Köpekliği, sadece, köpek yapmalıdır. Isıracak, hav gibi bir ses, ısıracak. Şalvarımı çıkarıyorum, masa darmaduman, telaş içindesiniz, artık ayrıyız, yerlere serilmişsiniz. Kibirli serseriler, balkondaki bebenin sümüğüne benzersiniz, ileri mi gidiyorum, şalvarımı  çıkarıyorum, hâlâ ve özenle, şalvarımız bile deneyimleme ihtiyacı, her şey, sonra fırlatıp atma, atıp tutma, yakma, yıkma, ileri mi gidiyorum, kitle, m yok, şu sözü hatırlıyorum, şu sözü, Gide oğlu Andre’den:
"Onlara, hiç ilerlemiyormuşsunuz gibi gelir, onların yolunda ilerlemediğiniz zaman."
Yalvarıyorum, biri, fotoğrafımı etiketlesin.

No comments:

Post a Comment